D E P R E M İN D E P R E Ş T İ R D İ K L E R İ
- 1.BÖLÜM
Hüseyin KIYMIK (Hoca) Araştırmacı
Bölge insanı altı Şubat 2023 gece yarısı saat tam 04-17 de uykunun en derin anında bir felaketle uyandı. Kahramanmaraş ve Elbistan merkezli iki büyük depremle sarsıldı…
Birincisi 7.7 , ikincisi ise 7.6 şiddetinde korkunç bir depremle karşılaştı. Bu felaketten yaklaşık on üç milyon insan etkilendi. Kimine göre memleketimizde meydana gelen asrın en büyük felaketi, kimine göre dünyanın en büyük felaketlerinden biri . Cihan savaşlarına benzer çok büyük bir yıkım ve kayıp…
Yüz binlerce yerle bir olan binalar. Sayısı henüz tam belirlenememiş can kayıpları. Resmi rakamlara göre yaklaşık elli bin... İddialara göre ise yüz binin çok üstüne ölenler...
Bölgeden yükselen feryat ve imdat çığlıkları. Bebeklerin susmayan ağlamaları. Yaşlıların dinmeyen iniltileri. Etraf da saçını başını yolan insanlar. Ateş düştüğü yeri yakar derler ama bu defa bütün insanlığı yakıyor.
Ülkenin her tarafından ve her kesiminden yardıma koşanlar. Dünyanın en az yüz ülkesinden gelerek yardım için gelip acımıza ortak olanlar.
Elbette böyle büyük felaketlerde ölen müminler, manevi şahadet mertebesini elde ediyorlar. Zayi olan malları ise haklarında manevi birer sadaka oluyor. Bunda hiç bir şüphe yok.
Bu tür felaketlerde; milletimizin zaman zaman kaybolmaya yüz tutan güzel hasletleri de ortaya çıkıyor. Her düşünceden insanın birlik ve beraberliğini, sevgi ve saygısını, ayrıca büyük fedakarlığını göstermesi gibi.
Bu depremde bir başka gerçekte ortaya çıktı. O da; maddi depremin çok daha büyüğü olan manevi bir depremle de karşı karşıya olmamız.
Dünyevi maddi depremler ve felaketler kısacık bir dünya hayatını yok ederken, manevi depremler ve felaketler ebedi bir hayatı ve ebedi bir saadeti yok ediyor.
Bu manevi depremle meydana gelen yıkım çok daha büyük. Bu depremler ise, itikadı ve ahlaki depremlerdir. Maddi depremlerden milyonlarca kat fazla zarar veriyor
Bazılarınca deprem bahanesiyle, Allah'ın varlığının ve birliğinin inkarına yeltenilmesi. Gerçek tasarruf sahibinin tasarrufunun gizlenmeye çalışılması. Hikmetinin yok sayılması. Sebeplerin, tesadüfün ve tabiatın ilahlaştırılması. Rabbimizin sonsuz adalet ve merhametinin sorgulanması. Kaderin inkarı veya suçlanması.
İşte böyle bir bakışla deprem; dünya hayatımızı cehenneme çevirdiği gibi ahiret hayatımızı da yok etmektedir.
Bu manevi deprem, özellikle deprem bölgesinde olduğu gibi maalesef tüm ülkemizde de yaşanmaktadır. Bunun yıkımı öbüründen milyonlarca kat daha fazladır.
Böyle manevi bir depremin olduğu kanaatına sizi sevk eden nedir derseniz?
Depremin ertesi günü Elbistan’dan bir dostumdan aldığım bilgilerle, daha sonra basından izlediklerimdir.
Sorumluluk makamlarında olan kimileri, ihmallerini, yetersizliklerini ve cinayetlerini kadere yükleyerek mesuliyetten kaçmak isterken, kimileri de kader ne demek? Kader diye bir şey yok. Bunun dinle, diyanetle ne ilgisi var, bu işe Allah'ı neden karıştırıyorsunuz? Bu tür felaketlerin Allah’la bir alakası yoktur. Bu bir tabii hadisedir, tabiatın bir gereği olarak meydana gelmekte. Bakınız gelişmiş ülkelerde de depremler oluyor ama böylesine büyük yıkımlar ( söz doğru ama maksat yanlış ) olmuyor diyerek hadiselerin Allah’la olan bağını tamamen koparıyorlar. Böylelikle insanların beyinlerinde itikadi şüpheler uyandırıyorlar. Bu tür tartışmalar bilhassa böyle zamanlarda çok daha fazla olmaktadır..
Şimdi sizleri Elbistan’dan yükselen feryat ve itiraz sesleriyle baş başa bırakıyorum...
Önce Elbistanda bir kamu kuruluşunda memur olarak çalışan kardeşim ve evladım yaşında olan İbrahim Said’i (isimler değiştirilmiştir) ve eşi Merve Nur hanımı dinleyelim. Daha sonrada Elbistan Devlet hastanesinde uzman bir doktor olan çalışan Nuri beye kulak verelim.
devam edecek...