EĞİRDİR GÖLÜ GÖZLERİMİZİN ÖNÜNDE ERİYOR
Murat URAL
Eğitimci-Yazar
Türkiye’nin yüzölçümü bakımından dördüncü, tatlı su hacmi bakımından ikinci büyük gölü olan Eğirdir, son on beş yılda hızla kirlenerek hayatiyetini ve hacmini yitirmektedir. Yüzölçümü bakımından üçüncü büyük gölümüz olan Beyşehir gibi henüz kuruyup küçülmeye başlamasa da tahrip edilen ekolojik dengesinin yanısıra yanlış tarım ve sulama politikaları Beyşehir gölünün akıbetine sürüklemekte Eğirdir Gölü’nü.
Göle hayatiyet kazandıran en önemli unsur olan balık çeşitliliği üzerindeki müdahaleler, ekolojik dengenin bozulmasının başlıca sebebi. Tabii ve tarihi bir göl olan Eğirdir’de 1960’lı yıllara kadar sayıları on beş den fazla ve tamamen tabii olan otçul balık türleri yaşamakta imiş. İçlerinde dünyada sadece bu gölde yaşayan iki balığın da olduğu bu balık türleri 1953 yılında suya atılan 10.000 etçil tatlı su levreğinin (Sudak-Alman Levreği) istilasına uğrayarak 70’li yıllarda –bir tür hariç- tamamen yok olmuşlar. Bazı yazılı kaynaklar bu aşılamanın (!) yerel balıkçıların isteği üzerine, ticari değeri olmayan balıkların yok edilmesi için planlı bir şekilde yapıldığını iddia etmekteler. Olayın bizzat görgü şahidi olan Eğirdir'liler ise balıkların Amerikalılar tarafından uçaklarla göle salıverildiğini dile getiriyorlar.
1945 sonrası, Avrupa’daki bir çok göle tatbik edilen benzeri levrek aşılamalarının zararlarının artık açığa çıktığı bir zamanda, hiçbir itiraz ile karşılaşmayan hatta verimi ve kârı artırıcı bir girişim olarak sevinçle karşılanan bu müdahale, 1990’ lı yılların başına kadar yerel balıkçılar için bir saadet kaynağı olmuş.. Bu vakte kadar göldeki diğer balık türlerinin soyunu kurutan levrekler bu kez kendi yavrularını yemeye başlamışlar. Netice itibariyle 2000 li yıllara gelindiğinde bir tür sazan hariç göldeki tek balık türü olarak kalan levrek soyu da tükenme aşamasına gelmiş. Göldeki balık sayısının azalmasının doğurduğu en temel sorun ise –Beyşehir Gölü’nde de yaşandığı gibi- otlanmanın artarak suyu kirletmesi ve sera etkisi sebebiyle daha hızlı buharlaştırması olmuş.
Kıyısında yaklaşık 35 yıldır bir 'Su Ürünleri Fakültesi' bulunan Eğirdir Gölü’nün balık çeşitliliği sorununa çözüm bulmak için yapılan müdahaleler ise yıllar geçtikçe Türkiye düşmanlığının daha da azgınlaştığının apaçık emarelerinden ibaret. 1990’lı yılların başlangıcında levrekleri beslemek için göle salındığı sanılan “İsrail Sazanı” ismiyle bilinen, genetiğiyle oynanmış ve çok hızlı üreyen bir başka istilacı balık türü hem otları –diğer tabii balık türleri gibi kökten değil- üstten yiyerek daha da artmalarına sebep olmuş hem de bir yandan levrek yumurtalarını yiyerek beslenmiş. Ticari değeri olmayan bu balık türünü göle kimin aşıladığı sorusuna başlangıçta -yani zararı henüz fark edilmemişken- birçok kurum “Biz yaptık “diye cevap verirken daha sonra bütün ilgili kurumlar “Bizim haberimiz yok valla” diyerek başını sağa sola çevirivermişler.
Son beş yılda hızla düşmekte olan su seviyesi ise meselenin ne kadar ciddi bir boyuta ulaştığının en somut ve güncel göstergesi. "Vahşi Sulama" politikalarının tüm vahşetini gövdesinde hisseden gölümüz, yapılan tüm bilimsel toplantılara ve verilen tüm sözlere rağmen hızla kan kaybediyor, gözlerimizin önünde eriyip gidiyor.
Cumhuriyet tarihi boyunca defalarca “kim vurduya giden” Eğirdir Gölü’müze kast edenleri teşhis etmek gören gözler için pek de zor değil. Zor olan husus, göllerinin kurutulmasını “Cennet Vatan”a yapılan haince bir saldırı olarak gören insanların soyunun kuruyup kurumadığı sorusuna cevap bulmak olsa gerek.
- Murat URAL