22 MART 2021 DÜNYA SU GÜNÜNDE
EĞİRDİR GÖLÜ'NÜN GÜNÜMÜZDE VE YAKIN GELECEKTE STRATEJİK ÖNEMİ
Dr. Mehmet GÜRDAL
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 1993 yılında 22 Mart tarihini “Dünya Su Günü” olarak ilan etmiştir. Dünya Su Günü’nün anlamı; 2021 yılında 7 milyar 837 milyona ulaşan dünya nüfusunun her geçen gün giderek artan içilebilir temiz tatlı su ihtiyacına dikkat çekmek, tatlı su kaynaklarının mutlaka korunmasını, geliştirilmesini ve sürdürülebilir etkin bir su yönetimini sağlamak ve nihayet içilebilir tatlı suyun insan sağlığı açısından hayati önem taşıdığı konusunda toplumları bilinçlendirmektir. Birleşmiş Milletler – Su (UN- Water) 2021 yılının temasını çok anlamlı bir ifadeyle “SUYUN DEĞERİ” olarak belirlemiş, böylece tatlı su kaynaklarının; yaşam, sağlık, gıda güvenliği, enerji üretimi, yoğun kentleşme ve ülkelerin ekonomik bakımdan kalkınma ve büyümeleri için ne denli öneme sahip olduğunu açıkça ortaya koymuştur.
Özellikle son 10 yılda dünyada görülen iklim değişiklikleri, küresel ısınma ve buna bağlı olarak yağışların azalması, çevre kirliliği, kentsel büyümeden kaynaklanan ormanların tahrip edilmesi, yer altı sularının aşırı kullanımı ve tarımsal faaliyetlerde yoğun ve bilinçsiz bir şekilde kullanılan ilaçların (pestisitler) insan sağlığı ve çevre değerlerine olumsuz etkileri, tatlı su kaynaklarını ciddi bir şekilde tehdit etmektedir. Tüm bu sorunların aslında insanoğlunun aç gözlü ve doyumsuz faaliyetlerinden kaynaklandığını söyleyebiliriz.
Tarihi bilgiler, dünyada ilk çağlardan itibaren büyük medeniyet ve uygarlıkların daima su kaynaklarının yer aldığı bölgelerde kurulduğunu göstermektedir. Gerçekten Mezopotamya Uygarlığı (Dicle ve Fırat Nehirleri), Çin Uygarlığı (Sarı Nehir), ilk çağ Hint Uygarlığı (İndus ve Ganj Nehirleri), Antik Mısır Uygarlığı (Nil Nehri), Antik Roma Uygarlığı (Tibet Nehri), Selçuklu ve Osmanlı Uygarlıkları; üç tarafı denizlerle çevrili 8333 km. uzunluğunda denize kıyısı olan Kuzeyde Kızılırmak-Yeşilırmak, Güneyde Dicle-Fırat-Seyhan-Ceyhan, Batı’da Büyük Menderes – Gediz Nehirleri’nin yer aldığı verimli ve bereketli Anadolu toprakları uygarlıkların en seçkin yerleşim alanları olarak tarihte yer almışlardır.
Konuyu bölgeler açısından değerlendirdiğimizde, Anadolu’da toplumlar; yaşam için gerekli olan su kaynaklarının yer aldığı bölgeleri yerleşim alanı olarak seçmişler ve tarihte Antik Pisidia (Pisidya) Bölgesi olarak bilinen Göller Bölgesi, bu yer seçimi ve yerleşkede tercih nedeni olmuştur. Bu bölgede gölü ile kutsanmış ve gölü ile birlikte anılan kent ise Eğirdir İlçesi’dir. Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk ve Yunanistan Cumhurbaşkanı Venizelos döneminde 1924 yılında uygulanan “Mübadele Antlaşması”na kadar Türkler ile Rumlar’ın birlikte-dostça-kardeşçe yaşadıkları Eğirdir’i önemli kılan ve yaşam için çekim merkezi konumuna getiren hiç kuşkusuz doğa harikası Göl’dür.
Bilimsel araştırmalar; radyometrik tarihleme yöntemiyle Eğirdir Gölü’nün yaklaşık 4 milyon yıl önce jeolojik alanda meydana gelen tektonik hareketler ve karstik oluşumlar sonucu “TATLI SU GÖLÜ” olarak meydana geldiğini ortaya koymaktadır. Eğirdir Gölü’nün; Kuzey (Hoyran) – Güney (Köprübaşı) uzunluğu yaklaşık 50 km, genişliği 15 km, toplam kıyı uzunluğu ise 150 km’dir.
Genel olarak gölün taban yapısı düz olup, yaklaşık 479 km2 olan bu taban alanında jeolojik yapıdan kaynaklanan yer kabuğu hareketleri ile karstik çöküntü sonucu oluşan ve aslında gölü besleyen 100’den fazla küçük – büyük ölçekli tatlı su gözeleri (Tatlı su yatakları) bulunmaktadır. İşte Eğirdir Gölü’nü, bölgedeki diğer göllerden farklı kılan ve onu özel ve öncelikli yapan özellik, kendisini yenileyebilen tatlı su gözelerine sahip olmasından kaynaklanmaktadır.
Eğirdir Gölü her yıl ortalama %20 ile 25’i oranında kendisini yenileyebilme özelliğine sahiptir. Ancak, bir taraftan küresel iklim değişiklikleri nedeniyle yağış miktarlarındaki azalmalar, yer altı sularının derin alanlara çekilmesi, küresel ısınma ve buna bağlı aşırı buharlaşma gibi “Doğal Faktörler”, diğer taraftan gölün Isparta ve çevresindeki yerleşimlerin içme ve kullanma suyu ihtiyacını karşılaması, Eğirdir, Gelendost, Senirkent, Uluborlu, Atabey, Gönen ovalarında yer alan meyve bahçelerinde sulama suyu olarak kullanılması, Kovada Gölü Milli Parkı’na kanal yoluyla su verilmesi, DSİ’nin yöre halkı ile yerel yönetimin haberi ve onayı olmadan istediği yerde büyük ölçekli pompa istasyonları kurarak aşarı su tüketimine neden olması gibi “İnsan kaynaklı faktörler”, tabiat ananın insanlara sunmuş olduğu doğa harikası Eğirdir Gölü’nün özellikle son 10 yılda gelir-gider dengesini olumsuz yönde etkilemiş ve bütün bunların sonucu göl sularında 2 metreye ulaşan azalmalar ve göl alanında ise yaklaşık 85 km2 küçülme meydana gelmiştir.
Eğirdir Gölü’nün geleceği bakımından endişe verici bu durum, öncelikle göl ile özdeşleşen yöre halkını, turizm-balıkçılık işletmelerini, enerji üretimini ve kullanılan suyun yaklaşık %70’ini sulama suyu olarak yararlanan meyve ürecilerini olumsuz yönde etkilemektedir.
Bu konuda, 1970’li ve 1990’lı yıllarda eski Sovyetler Birliği’nin “pamuk ambarı” olarak bilinen Özbekistan’ın; pamuk üretimini arttırabilmek için plansız sulama projeleri ile su kaynağının iyi yönetilememesi sonucu dünyanın en büyük dördüncü gölü olan Aral Gölü’nün %90’ını kaybetmesi, yine ülkemizde son 50 yılda yaklaşık 36 sulak alan ve gölümüzün kuruması, yöre ve ülke insanları için çok ciddi bir uyarı olarak bilinmeli ve değerlendirilmelidir.
Bilimsel araştırmalar ve öngörüler; 2020-2050 yılları arasındaki 30 yıllık süreçte, tatlı su kaynaklarına olan talebin dünya genelinde %45-50 oranında artış göstereceğini ortaya koymaktadır.
Bu ciddi uyarılar karşısında 21. Yüzyılın ilk çeyreğini yaşadığımız günümüzde dünyadaki birçok ülke, tatlı su kaynaklarının korunmasını, geliştirilmesini ve verimli kullanılmasını ciddi bir ulusal güvenlik konusu olarak görmekte ve geleceğe yönelik değerlendirmektedirler.
Dünya genelinde doğal tatlı su kaynaklarının %2,5 oranında sınırlı olması, hızlı nüfus artışı, kentleşme, sanayileşme, su kaynaklarının aşırı kullanımı, su israfı, su yönetiminin yeterince iyi planlanamaması, suya erişimin güçleşmesi ve buna bağlı olarak insanların yaşamsal olanaklarının sınırlanması ve nihayet ülkelerin menfaatlerini ön plana çıkarmaları, maalesef yakın gelecekte ülkeler ve bölgeler arasında su krizinin ve çatışmaların çıkmasını olası kılmaktadır.
Bütün ve değerlendirmeler sonucu, içilebilir tatlı suyun; günümüzde petrol, doğalgaz, değerli ham madde kaynakları (altın, gümüş, platin, çelik) gibi stratejik bir ürün olduğunu ve yakın gelecekte kesinlikle birinci derecede hayati öneme sahip stratejik bir ürün konumuna geleceğini kesinlikle söyleyebiliriz.
Çünkü;
İçilebilir tatlı su, varlığımızın temeli ve sürdürülebilir bir yaşam için insanlara sunulan en değerli yaşam kaynağıdır.
Su; insan ve tüm canlı organizmanın varlık, gelişme ve büyüme kaynağıdır.
Su; sağlık, temizlik ve arınma kaynağıdır.
Su medeniyettir.
Su uygarlık göstergesidir.
Bu konuda Hz. Mevlana (1207-1273), insanlık alemine sunduğu yedi öğüdünde suyun değerini ve suya olan aşkını şu sözlerle dile getirmiştir:
- Cömertlik ve yardım etmede akarsu gibi ol.
- Hoşgörüde deniz gibi ol.
Hz. Mevlana’nın 13. yüzyılda söylemiş olduğu bu anlam dolu sözlerinde, insan ile suyun özdeşleştiğini ve aralarında birlikte yaşama duygusu ile ilgili karşılıklı yarara (symbiotic) dayanan güçlü bir ilişkinin olduğunu söyleyebiliriz.
İnsan yaradılışından itibaren su ve su kaynaklarına o kadar bağımlı ki, şehirlerimizi hep onun çevresinde kurmuşuz. Çünkü, su varsa; hayat var, sağlıklı bir toplum var, gıda üretimi ve güvenliği var, ekonomik gelişme ve sürdürülebilir toplumsal ferah var.
Eğirdir Gölü’de; Eğirdir halkını birleştirir, yardımlaşma duygusu yaratır, eşsiz doğal güzellikleri ve tarihsel özellikleri ile insanları kendisini ziyaret etmeyi özlemle bağımlı kılar.
Bu konuda son sözümüz; Eğirdir’de suları çekilmiş bir göl, taşlaşmış verimsiz topraklar, sağlıksız bir kent görmek istemiyorsak, içilebilir tatlı su kaynağı ile stratejik önem ve özelliklere sahip olan Eğirdir Gölü’nü insan kaynaklı zarar verici faaliyetlerden korumak ve onun insanlar için sağladığı çok çeşitli faydalardan ekonomik ve verimli bir şekilde yararlanmaktır.