KORONA VİRÜS SONRASI
Günümüzde dünya üzerinde sorun olmayan yer neresi diye bakacak olursak, olmayan bir yer bulmakta güçlük çekeriz. Bazı bölgelerde savaşlar, bazı bölgelerde ekonomik sıkıntılar, bazı gölgelerde açlık, bazı bölgelerde yangınlar, hortumlar, depremler, sel, tsunami gibi doğal felaketler ve saymakla bitmeyen ne olduğu bilinmeyen hepimizin her an yazılı ve görsel basından, sitelerinden gözlemlediğimiz olaylardır. Yaşanan bunca felaketlerin hepsinin tek bir sorumlusu biz insanlarız.
Ancak insanlar derken, bunları iki sınıfa ayırmak gerekmektedir. Mavi kan taşıyanlar ve saf taşıyan kutsallar. Mavi kan İngiliz aristokrasini temsil eden bir kavramdır. İngiliz hanedanlığı tıpkı alman hanedanlığı gibi mavi kan sahibi olduğuna inanırlar. Bu inanç kendilerinin merovenj hanedanlığından ortaya çıkmasına bağlarlar. Geçmişi Atlantis'e dayanan hanedanlık 5. - 8. yüzyılda bu günkü Fransa ve Almanya arasında hüküm sürmüştür. Hanedanlık üyeleri kendilerinin Magdalalı Meryem’in soyundan geldiklerine inanırlar, ve meroviyanlı olarak adlandırırlar. Hz. Meryem'in dolayısıyla Hz. İsa'nın soyundan geldiklerine inanmalarının sonucu ise Hz. Meryem'in Kudüs'den kaçarak Fransa'ya yerleştiği ve mero vanş hanedanlığını kurmalarındandır. Ayrıca bu hanedanlık Fransa'yı kuranlar oldukları da söylenmektedir. Aslında kurmak istenilen deccali sistemin kutsal bir değere veya soya bağlamasından ibarettir.
Mavi kan ile Hz. İsa'nın bu şekilde birlikteliği olası değildir. Çünkü mero venç hanedanlığı kendilerini aryan ırkına mensup görmektedirler. Fakat Hz. İsa ibranidir. Ayrıca aryan ırkını da İbranilerden üstün görmektedir. Bir hanedanlık hem mavi kan, hem de Hz. İsa'nın soyundan gelmesi olası değildir. Ayrıca mero venç hanedanlığının mensup olduğu aryan soyu yine bu hanedanlık tarafından Atlantis'e dayandırılmaktadır. Atlantis'de göksel varlıkların yaşadıklarını baz alırsak, o zaman mavi kan bir şekilde dünya dışına aittir.
İngiliz hanedanlığı da kendilerini mavi kan olduklarını inanıyorlarsa bir şekilde (prenses Diana'nın ölmeden önce kocası hakkında anlattıklarına bakılırsa) dünya dışına uzanan bir geçmişleri olabilir.
Kendilerini Hz. İsa soyuna bağlayarak esasında kurmak istedikleri sistemi kutsal bir değere entegre ederek korumaya almak amaçlarından biridir. Bunu yaparken başka bir amaçlarını da gerçekleştirmektedirler; o da Vatikan'ın doktrinin bitirilmesidir. İslam’ında bitirilmesi için İslami fobiyi ortaya çıkartmışlardır.
Ayrıca ortaya atılan farklı bir teori daha vardır, o da Lilid'dir. Bizim inancımızda bulunmayan ve varlığını inanamadığımız Lilid Hz. Adem'in ilk eşidir, ve dünyadaki mavi kanın Lilid'den geldiğini söylemektedirler. Lilid insani değil şeytani bir varlıktır. İbranilerin bu inanışına göre Hz. Adem'in bir soyunun karma olması gerekmektedir. Yani Lilid'den doğanlar melez soy, Havva'dan doğanlar ise saf soy dur. Bu duruma göre Habil'in melez boy olabileceği, Kabil'in ise kutsal kan taşıdığı düşünülmektedir. İşte o zamanlardan başlayan Habil ve Kabil oğulları mücadelesinin günümüze kadar devam ettiği söylenmektedir. Her zaman bahsedilen ve kurulacak olan yenidünya düzeni denen olgunun temeli de bu olaya dayan maktadır.
Kayıp kıta Mu ile Atlantis arasında yapılan savaşın günümüzde de devam ettiği, Atlantislilerin yani aryan ırkına mensup olan ve mavi kan taşıyanların torunlarının artık Mu öğretilerini ve Mu sevgisini bitirdiğini günümüzde bir ayin olarak yaptılar. Bu ayini bütün dünyaya açık açık gösterdiler. Yapılan ayin 11.09. 2001 yaşanmış olan ikiz kulelere saldırı olayıdır. Yenidünya düzeninin startının verildiği dakikadır. Ayrıca bu ayin çok planlı bir şekilde gerçekleştirilmiştir. ABD başkanı Bush'un bizzat başlattığı ayin bir ilkokulda yapılmıştır. Yapılacaklardan sonra yeni bir nesil yetişecek ve bu nesil yeni bir dinsel yapı içerisinde olacaktır. İkiz kulelere yapılan saldırı İslami fobinin de görünürde başlangıcıdır. Afganistan'da Bin Ladin'in (kendi ortakları) öldürülmesiyle devam etmiş, talibana kültür zenginliklerini de yok ettirerek (geçmişle bağın kesilmesi) Müslüman’ın Müslüman’a kırdırılmasını günümüzde halen sürdürmektedirler.
Mavi kan hanedanlığına bağlı olan kişi, örgüt veya kurumlar kontrol altında tutabilecekleri ve her şekilde yönetebilecekleri bir dünya nüfusu planlamaktadırlar. Bu planı da bizlere rehber taşı (gaytstone) denilen dikili taşla anlatmaktadırlar. Rehber taşında dünya nüfusunun beşyüzmilyon (500 000 000) kişiye indirilmesi gerektiği açık açık söylenmektedir, ve bunu birçok dile de çevirmişlerdir. Beşyüzmilyona inen dünya nüfusunu kontrol etmek çok daha kolay olacağından ve kendi oluşturdukları yeni dünya düzeninde yalnızca kendilerine inanan insanların yaşamasına olanak sağlayan bu sistematik plan tüm hızıyla devam etmektedir.
Dünya üzerinde çıkan ve binlerce hektar ormanı yakıp kül eden yangınların sistematik bir şekilde ortaya çıkması belki insan nüfusunu azaltmayacak ama oksijen seviyesini düşürecektir. Harp denilen yeni teknolojik silahla doğasal felaketler oluşturabilmesi, depremlerin çok hızlı bir şekilde artması, aşırı yağışlar nedeniyle sel felaketlerinin oluşması ve kasırgalar tesadüf değildir.
Devamlı olarak demokrasi getireceğiz diye birçok ülkenin karıştırılması ve savaşların körüklenmesi, aşı kampanyaları ile (Microsoft’un sahibi Bill Gates'in yaptığı) yoksul ülkelerde hatırı sayılır kadar çocuğun felç edilerek ve ölüme sürüklendiği söylenmektedir. Diğer bir sistem ise ekonomiktir, buna göre kağıt para olmayacak ve insanlar bir şekilde çipleneceklerdir. Çiplenme demek sadece paranın elektronik olarak kullanılacağı anlamına gelmemekte, çiple bir insanın yapmış olduğu her şeyin kayıt altına alınacağı demektir. Kişi yeni dünya düzenine karşı harekette bulunursa çip anında kayıt dışına çıkarılacak ve nüfustan düşürülecektir. Çip elimizdeki bir kredi kartı veya elektronik kart şeklinde olmayacak, direk organizmaya takılacağından kişiyi tehdit edebilecek örneğin; küçük bir elektroşok darbesiyle kalp krizine neden olabilecektir. Bir diğer sorun ise günümüzde ortaya çıkmış olan virüstür.
The Ekonomist dergisinin 2020 kapağına bakacak olursak, kapağa gizlenmiş birçok mesajın varlığı görülmektedir. En önemlisi 2020 sayısının ilk yirmi sayısı kırmızı, ikinci yirmi sayısı da yeşil olarak renklendirilmiştir. Kırmızı bilindiği gibi tehlikeyi, yeşil ise iyileşmeyi doğru olanı yapmayı çağrıştırır. Bundan anlaşılan 2020 yılının ilk yarısında dünyada bir sorun olacağı, ikinci yarısında yani yılın sonuna doğru ortadan kalkacağı belirtilerek yılı ikiye bölmüşlerdir. Ancak tablonun altına kırmızı iye yazılmış bulunan vision (görüş) yazısı vardır. Bu bizlere kırmızı yirmide yani ilk altı ayda yaşanan sorunlardan kurtulanların her şeyi görenler, anlayanlar olacağı ve hayatlarını devam edecekleri anlamındadır.
The Ekonomist kapağı göz doktorlarımızın kullandığı ne kadar gördüğümüzü anlatan netlik tablosu şeklindedir. Yukarıdan aşağıya ve büyükten küçüğe sıralanmış harf (sözcüklenmiş) modundaki şifrelerden oluşmaktadır. Vision sözcüğünden daha sonrasını görebilenlerin dünyada hayatlarını devam edebileceği anlamına gelmektedir. Ayrıca büyükten küçüğe sıralanmış bu tablo nüfusun küçültüleceği de anlatmaktadır. Yılın ilk altı ayında meydana gelen bu sorunla nüfus indirme projesinin başlayacağı anlaşılmaktadır. Bu sorun günümüzde hepimizin aklına gelen ve Çin'de ortaya çıkan Corona virisü diye bilinen covıd-19 dur.
Corona virisü diğer her virüs gibi kendini saklayacak ve içinde yaşayacak bir bedene ihtiyaç duyar. Virüs bir insana bulaşacak olursa, o kişinin bağışıklık sistemini kontrol altına almaya çalışır. Bağışıklık sisteminin vermiş olduğu tepkiye, virüs de karşılık vermektedir. Mutasyona uğrayarak taklit yeteneğini kullanır ve genleri değiştirmeye başlayarak sistemi çökertir. Bu nedenledir ki virüs her geçen gün kendini göstermekte ve çoğalmaya başlamaktadır. Planlı olarak ortaya çıkarılan virüs nüfus azaltma çalışmalarının başlangıcıdır. Ayrıca edinilen bilgilere göre yüzbinlerce kişiye enfekte olduğu ve onbinlerce kişinin hayatını kaybettiği göresel bir kavramdır. Yalnızca Çin'de bir gsm oparatörünün sekizmilyondan (8.000.000) fazla aboneden sinyal alınamadığını söylemektedir. Eğer bu sayı doğru ise, kendimizi en iyi şekilde korumamız gerekmektedir.
Bu tarz virüslerin genellikle Çin'den çıktığı bilinmektedir. Çünkü Çin'de kayıt altındaki nüfus birbuçuk milyara (1.500.000.000) yakındır. Kayıt altında bulunmayanlarla Çin nüfusunun iki milyara (2.000.000.000) geçmiş olduğu sanıl maktadır (Çin nüfus planlaması gereği her aileye bir çocuk hakkı vermektedir. Ancak ikinci çocuk edinmek isteyenler devlete kırkbindolar (40.000,00 $) ödemek zorundadırlar. Fakat ikinci çocuğu edinmiş olup gerekli parayı ödeyemeyenlerin çocukları ise kayıt altına alınmamaktadır. Bu çocuklar okullara, hastanelere gidemezler, ileride evlenemezler, ve asla pasaport sahibi olamazlar, çünkü yok hükmündedirler.)
Yenidünya düzenine karşı olan Çin'in bu ve buna benzer olaylar başına neden geldiği daha rahat anlaşılmaktadır. Bir şekilde önlem alınamaz, virüs yayılmaya devam ederse o zaman ne olur? İlk bakışta nüfus azaltılmış olur, ikinci olarak Çin ekonomide çöküşe geçer, bilindiği gibi Avrupa’da yaşanan ekonomik krizin baş mimarı Çin'dir. Ürettiğini bir çok şekilde Avrupa’ya satmaktadır ve Avrupa’nın parasını da oluk oluk çekmektedir. Buna karşın neredeyse her şeyi üreten Çin'liler yurt dışından hiç bir şey almadıkları veya çok az aldıklarından, Çin'e giren paranın içeride kaldığı ve dışarıya çıkmadığı anlamına gelmektedir.
Virüsün ortaya çıkması ve yayılması sonucu zaten Çin mallarına karşı olan bakışın çok değişik olması bu virüsten sonra bakışı birkaç kademe daha yükseltecek ve sonucunda birçok ülke, Çin mallarını almak istemeyeceklerdir. Nüfusu azaltmak isteyen yenidünya düzeni kurucuları için bu durum bulunmaz bir fırsat niteliğindedir. Virüs şu anda kontrol altında değildir ve tedavisi yoktur. Ama kırmızı yirmi (20) bitip, yeşil (20) başladığında virüsün tedavisinin bulunduğu söylenecektir ve insanlara bu tedavi verilmeye başlanacaktır. Ama hangi insanlara, kurtulması gereken kırmızı vision yazısının devamını gören ve yenidünya düzenini iştirak edecek ve çocuklarını onlara göre yetiştirecek insanlara verilecek. Diğer insanlar ise Bill Gates'in aşılama kampanyasında yaptığı gibi (Microsoft’un yönetim kurulu başkanlığında istifa etmiş olup, yüzmilyondolar (100.000.000 $) bağış yaparak kendini bu işe vakfetmiştir.) aşılar verilecek ve istemedikleri insanları ya kısırlaştıracaklar yada bir şekilde sakat doğumlara, hatta ölümlere neden olacaklar.
Bu yaşananlardan sonra dünya iki ayrı kutba ayrılacak, savaşlar körüklenerek artacak, artık dünya yaşanmaz bir hal alacaktır. Bu sefer Blueben projesi devreye girecek Mesih'in geldiğini söyleyecekler ve kendi amaçları için kullanarak armegeddon savaşını başlatacaklar. Gücün, paranın, teknolojinin onlarda olduğunu düşünenler kurulan bu sisteme inanacaklar. İnanmayanlar yani bizler neye sahibiz, onların okuttuğu kitaplar da yalan bir tarihle cahilleştirilmiş bir topluma sahip ve tüm dünya için geçerli bir durumda ekonomik krizle beli bükülmüş aileler, evine ekmek alamayıp intihar eden ebeveynler, hastalıkla uğraşan insanlar, zamanla yok edilecek, kalanlar da savaşlarda telef olacaklar.
Cahilleştirme deyince; dünya genelinde yayınlanan tüm dizilerde anlatılanlardan özellik arzeden netflix mesih dizisi bilinçli olarak yapılmış ve yayınlanmış bir dizidir. Bu dizi sayesinde insanlara doğru olmayan düşüncelere sahip olması sağlanmaktadır. Bunlardan birinde anlatılmak istenen Mesih değil deccal olduğu söylenmektedir. Diziler, filmler, romanlar, oyunlar ile dünya üzerinde insanlara masaj vermeye yönelik çalışmalardır. Maalesef hepimiz bu mesajlara maruz kalmaktayız ve yapılanlardan bi haberiz. Kısaca insanlık 3. dünya savaşının çıkıp çıkmayacağını konuştuğu şu günlerde yapılanlarla, insanları hazırlamaktadırlar.
Buraya kadar anlatılanlar internet ve sosyal medyadaki değerli araştırmacıların görüşlerinden derlenmiştir. Şimdi ise gelelim her iki dünya görüşüne katılmayıp, (yeni dünya düzeni adı altında insan nüfusunu azaltıp çipleyerek kontrol altında tutmak isteyenler ile mevcut kapitalist sitemi koruyarak, ezenler ve ezilenler versiyonunu devam ettirenler) her ikisine de karşı duranlar.
Çeşitli bilgilendirmeleri de içerecek olan yazımız özö 1947 yılında Amerika'da düşen Ufo (Roswell olayı) ile başlamaktadır. Beşi ölü, bir de yarılı olarak bulunan dünya dışı yaşam formları ile karşılaşıldı. O zamanlar Amerikan hükümeti bu olayı her ne kadar kendi halkında gizlemiş olsa da, sızdırılan görüntülerle ve amatör araştırmacılar sayesinde her şey ortaya çıktı. Bu gün dahi aynı politika birçok ülke tarafından devam ettirilmektedir. Ölü olan formun üzerinde yapılan otopsi çalışmalarından bahsederek format dışına çıkmak istemiyorum. Ancak sağ olarak kurtulan ve adı ebe olan formdan (psişik uzman Matilda tarafından) telepatik yolla alınan bilgiler (509. bombardıman üssü New Mexico) çerçevesinde zamanla 51. bölgenin (New Mexico Dulce) ortaya çıkmasına neden olmuştur. Dulce üssünde yirmibine yakın dünya dışı yaşam formun bulunduğu sanılmaktadır. Serpo projesi (bilim insanı takası) çerçevesinde Amerikalı mühendisler ile birlikte çalışılan üste, dünya nüfusunun azaltılması ve dünya dışı bazı teknolojilerin elde edilmesi öncelikli görülmektedir. (Cep telefonlarının 1990'lı yıllarda hayatımıza girmesine rağmen, 1970'li yıllarda Amerikan ordusunda bulunması, tüp bebek, mikroçip, implant, nano teknoloji ve yapay zeka gibi)
Başkan Eisenhower bilgisi dahilinde, güney takım yıldızı bölgesinde zetaretikuli gezegeninde yaşayan grilerle (nevgatif varlıklar) bir anlaş yapılmış ve bu anlaşma çerçevesinde, onlardan yukarıda belirtiler ileri teknolojiler yanısıra zi -hin kontrol sistemleri ve ışın silahı teknolojileri de alınmıştır. Ancak ABD'nin uzaylılarla (pozitif varlıklar, yahyel ırkı gibi) yaptığı bundan önceki görüşmede, yine bildik Amerikan politikası izlenmiş öncelikle silah teknolojileri istenmiş, fakat andromeda federasyonu dünyadaki hiç bir olaya müdahale etmeme politika sı gereği bu isteği geri çevirmişler ve anlaşma sağlanamamıştır. Ancak siz bizden sonraki ziyaretçilerle kesinlikle anlaşacaksınız denilmiştir. Yeri gelmişken, Ruslar 87 ırk, Amerikalılar 54 ırk, Türklerin de 11 ırk bildiği sanılmaktadır.
Aşağıda örneklendirilen dünya dışı yaşam formlarının varlığı kısmen insanlarımıza uç gelebilir. Bunun için Nahl suresi 49. ayet, Şura suresi 29. ayet, Duhan suresi 38. ayet, Talak suresi 12. ayet, ve Maide suresi 112. ayetler referans gösterilebilir. Şimdi ise bilgilendirme amaçlı olarak bazı ırklara göz atalım;
Pleiadesliler 400 ışık yılı uzakta era gezegeninde yaşarlar, insanlarla en çok temas kuranlardır. İnsana benzerler ve sarışındırlar. (5-6. boyut pozitif varlıklar)
Sireuslular; 8 ışık yılı uzakta köpek takım yıldızı içinde yaşarlar, teknolojik ve zihinsel olarak bizden çok ileridirler. (6. boyut pozitif varlıklar)
Andromedalılar; 2,5 milyon ışık yılı uzakta aynı adı taşıyan galakside yaşarlar, hem karada hem suda yaşayan ırkları da yönetirler, Andromeda federasyonunun da kurucularındandır. (8. boyut pozitif varlıklar)
Arktruslular; Botes takım yıldızında bizden 36 ışık yılı uzaktalar (7. boyut pozitif varlımlar).
Nordikler; 1,80 boyunda ve sarışındırlar, geldikleri yeri gizlerler, dünyadaki sorunları çözmek gibi bir amaçlarının olduğunu dile getirmektedirler (7.boyut pozitif varlıklar.)
Santorlar; 4 ışık yılı uzakta alfa merkezli sistemde bize yakın bir medeniyettir. (4-5 boyut pozitif varlıklar).
Vegalar; 26 ışık yılı uzaktadırlar, boyları 1,80 - 2,10 arasındadır. Kalın ve dayanıklı bir derileri vardır, iki sınıftırlar. Bir bölümü insana benzerken diğerleri böcek ve sürüngeni andırırlar (5. boyut pozitif varlıklar).
Zeta Retikuliler; Güney takımyıldızında zeta-1 ve zeta-2 takımyıldızından gelmektedirler, boyları 1,50 civarında zayıf görüntülü, vücut yapılarına göre büyük kafalı ve saçsızdırlar (8. boyut negatif varlıklar).
Maviler; nordikler gibi geldikleri yeri açıklamamaktadırlar, kısa boylu yarı say dam mavimsi bir tenleri vardır, gözleri büyük ve badem biçimindedir.
Oryonlular; %75 insanımsıdır, %14 insana benzemektedir. (pozitif varlıklar)
Lyranlar; İlk medeniyeti kuranlar olduklarını söylerler (pozitif varlıklar)
Telosianlar; Uzun boylu ve sarışındırlar, dünya kökenli olduklarını söylerler (pozitif varlıklar)
Anonakiler; Tarihte dünyada da medeniyet kurduklarını söylerler, güneş sisteminde Nobiri denilen ve üç dünya kütlesine sahip bir gezegende yaşarlar. Basık ekliptik yörünge çizen gezegen 3600 yılda bir sistemimize girerek bize yaklaşır. Yaşları 25-35 aralığında olanlar bu göksel olayı görme şansına sahip olacaklar. (negatif varlıklar).
Reptilyanlar; Gökadamızın başbelaları yıldızları drako ve zeta retikuli olan solar sistemidir. Farklı zaman ve uzay boyutları arasında seyahat edebilirler. 8. boyut formlarıdır. Negatif enerji ile beslenirler, açlıklarını gidermek için insan ırkını sürekli korku ve belirsizlik ikliminde tutarlar. Rahatlıkla İnsan formuna bürünebilirler, enerjisel özellikleri (formel değerlere sahiptirler.) vardır. İki türleri vardır, sürüngenimsi- insan karımışı olanlar ile kanatlı drakolar. Genelde uzaylı olarak bildiğimiz grileri robot olarak kullanırlar. İllimünati ve dünyayı kontrol eden örgüt veya ailelerin doğrudan reptilyan oldukları düşünülür. Özellikle İngiliz kraliyet ailesinin bu kanı taşıdığının kanıtı prenses Dianadır. Kraliçeden icazet alıp da basın açıklaması yapmayan veya farklı şeyler anlatanlar da bunların uşaklarıdır. Belirsizlik ve korku insan ırkını kontrol altında tutmayı kolaylaştırıyor. Bu yüzdendir ki eğitimsiz insanların çoğu liderlerinin peşinden gitmeyi kurtuluş sayıyorlar.
İki ana reptilyan ırkı dünyada koloni oluşturduğunda, doğrudan manipilas yon ve DNA füzyonu yoluyla insan-reptilyan melezi yapmaya başardıklarında (ki bu teknolojiye sahipler) daha fazla güç elde edeceklerini ve sonunda kontrolü tamamen ele geçirecekleri düşünülüyor. Ancak, 2003-2004 yıları ile 2012-2013 yılları arasında uzayda ama burnumuzun dibinde 7-8 yıl süren bir savaş oldu. Bu savaş biz dünyalılar için, reptilyanlar ile Andromeda federasyonu arasında yapıldı. Sonucunda Akdeniz’de Kaş adası açıklarında ve denizin derinliklerinde bulunan, ile Pasifikde Guam adası yakınlarında bulunan büyük reptilyan üsleri bertaraf edildi. Fakat içimizde halen bizden biri gibi dolaşmaktalar. Genellikle üst düzey yöneticiler, ünlüler ve lider vasıflı bu kişiler, göz kapaklarını kapattığı halde göz bebeklerinin görülebilmesi veya oturduğu yerden normal insanın uzanıp alamayacağı bir nesneyi rahatlıkla alabilmesi gibi özelliklerle ayırt edilebilirler.
ABD. UK. ve İsrail gibi negatif ülkelerin başını çektiği dünyamızda doğal ve sıradan felaketlerin kesileceği düşünülmemelidir. Covid-19 ise bunlardan sadece sonuncusudur. Henüz 2030 yılı gelmemiştir.
2-3 boyutta yaşayan formlar olarak biz insanlar, daha yüksek teknoloji ve yaşam boyutu karşısında ne yapacağımızı karar vermeliyiz. Eğitimsizliğin çok büyük boyutlarda olduğu dünyamızda, belirsizlik ortamında karar verme yetilerini elimine ederek (yok ederek değil), toplumsal, yaşamsal, bilimsel ve manevi değerlerimizin armonisinden yararlanmamız gerekmektedir. Aksi halde yanlış kişi ve kuruluşların yönetiminde dünya insanı bir kez daha kendini yok edecek ve fermi paradoksu maalesef gerçekleşecektir.
Dünyamızda farklı boyutlarda yaşayan insanların olduğu da söylenmektedir. Atlantis ile Mu arasında yaşanan termonükleer savaştan (büyük sahra ve Gobi çöllerinin oluşumu bilimsel olarak belirlenmiştir) sonra bir çok halkın yeraltına çekildiği ve burada koloniler kurarak yaşadıkları anlatılmaktadır. Agor ta insanları olarak bilinen bu uygarlık iyilik ve güzellikler üzerine kuruludur. Kötülüğü barındırmadıkları söylenmektedir. Yeryüzüne çıkmak istemezler, çünkü yaşanan ve yaşanmakta olan olaylar onlara itici gelmektedir. 5 ana büyük şehirleri var; bunlardan uzak şehir olarak adlandırılan fostrik, Brezilyada Mato ovalarının altında 1,3 milyon nüfusludur. Tahoza şehri ise Uygur kültürünün barınağı konumunda Himalayaların altına denk gelir, 4 milyon nüfuslu bir şehirdir. Rama ise Hindistan'a çok yakındır ve bir milyon nüfusludur. Şihingva şehri Moğolistan ve Çin sınırına yakın bir yerde nüfusu ise 4 milyondur. Telos şehri ise ABD'nin Kolifornia yakınlarındadır. Ruhsal ve telepatik olarak güçlü insanların yaşadığı 1,5 milyon nüfuslu bir şehirdir. Beş seviyeden oluşan yapılara sahip şehirlerde yaşam farklılıklar göstermektedir. Birinci seviyede üst düzey ticaret, eğitim ve yönetim merkezleri bulunmaktadır. İkinci seviye yapıları ise üretim merkezlerinden oluşmaktadır, ayrıca yerleşim alanlarıdır. İnsanların bütün ihtiyaçla rı bu seviyede karşılanır. Üçüncü seviye yapıları ise bahçeler, (meyve ve sebzeler) ormanlar, su ve yaşam için gerekli olan her şey bu seviyede elde edilir. Seviye dörtte ise doğa ve park alanları bulunur, hava ihtiyacı buradan karşılanır. Beşinci seviye yüzeye en yakın konumdadır. Burada birçok hayvan bulunur, hem otoburların hem de etoburların müdahale edilmeden yaşadığı doğal bir ortamdır.
Her şehrin lehçelerinin farklılık gösterdiği güneş dil olarak adlandırılan solaramanu konuşulmaktadır. Agartada para yoktur, insanların bütün ihtiyaçları onikiler meclisi denilen ve altı erkek - altı kadından oluşan yönetim tarafından karşılanır. Ancak takas sistemi de mevcuttur, isteyen istediğini istediği kişiyle ta kas edebilir. Ulaşım yürüyen merdiven ve yola benzer bir şekildedir, ayrıca saat te 3000 Km. hıza sahip şehirler arası metro benzeri sistemleri de bulunmaktadır.
Bilgisayar sistemleri bizimkilerden farklı olarak sinir ağları üzerinden yapılmaktadır. Birinin herhangi bir şeye ihtiyacı olup olmadığı yada vücudundaki eksikliği, vücudundan gelen sinyallerin ana merkeze ulaşmasıyla hastalıklarının erkenden bilindiği için sağlık amaçlı olarak kullanıldığı söylenmektedir.
Eğlence olarak sanatın her türlüsünün kendilerinde mevcut olduğudur. Ayrıca teknolojileri sayesinde geçmişte yaşanan olayları izleme olanakları vardır. Doğum olayı bizimki ile aynıdır ve doğum su altında yapılır. Fiziksel görünüm ise farklılık gösterir, birçok kültürden insanın aralarında bulunmasıyla çok karı şıktır. Birçok boy oranına sahiptirler. Tüm şehirlerimiz yaşanabilir durumda, kalbi iyiliğe sevgiye ve ruhsal gelişimini tamamlamış olanlara her zaman açıktır demektedirler ve ilerde bu şehirlerde biz insanların yaşayacağını da söylemekteler. Bunun kaçınılmaz bir durum olduğundan bahsetmekteler. Şu anda bu şehirlerde bulunmadıklarını belirtirken sadece görevli olarak bırakılan kişiler şehirleri kontrol amaçlı olarak buradalar. Evrenin başka bir yerinde hayatlarını devam etmekte ve gelecekte aramızdan iyi olanların bu şehirlere katılımını beklemekteler. Bir gün yollarımız kesişecek ama bunun için birçok şeyimizi geride bırakacağımızı ve dünya insanı olarak yaşayacaklarımızın, yaşanmışlıklarımızın tekrarı olacak ve yine bize katılacaksınız demektedirler. Sanki cennetten kısmi kopya çekmişlerdir.
İsveç ve Norveç dünyada geliri, kültürü, teknolojisi ve eğitim düzeyi, yüksek olan önemli iki ülke. Dört milyon nüfuslu Norveç 30 milyonluk bir ülke gibi davranmakta halkını bunu hazırlamakta ve geleceğini şekillendirmektedir. On milyona yakın nüfusuyla İsveç dünyanın en refah ülkelerinden biridir. Neredeyse bütün nüfusu dünyayı dolaşmıştır. Dünyada halkını geleceğe hazırlayan üçüncü bir ülkenin varlığı bilinmemektedir. Ancak Malezya sınırları içerisinde Kali mantan adasının kuzeyinde küçük bir ülke olan Brunei sultanlığı, petrol gelirlerinin nüfusuna göre çok yüksek olması nedeniyle halkını refah içinde yaşatmakta dır.
2012 yıllıda özelleştirilen Samsun 216 sigara fabrikasında 180 dolayında işçinin işine son verildi. İşçilerin geri alımı için yapılan görüşmeler sonuçsuz kalmış ve ilgili kuruluş daha işçi çıkaracağını söylemiştir. Çünkü yerine robot çalıştırılmaya başlanmıştır. Bu durum son bir örnek değildir. Günümüzde özellikle otomotiv endüstrisi önemli ölçüde robot çalıştırmaktadır. Diğer sektörlere de yavaş yavaş yayılmaktadır. Tarımda, süreceği tarlanın boyutları hafızasına yüklenmiş insansız elektrikli android traktör özellik arzetmektedir. Bilmeniz gereklidir ki, Gürmas A.Ş. - STM Mühendislik - Altınay robot teknolojileri gibi firmalarımız ülkemizde robot üretmektedirler. Bu demekdir ki gelecekte insanların işgücü ile yapılan bütün işlere yapay zekaya sahip cyborgların devralması kaçınılmazdır. Ülkemizde işsizliğin hatta nitelikli işsizliğin dahi had safhada bulunduğu gerçeğini hepimiz bilmekteyiz. Bu sadece bizim gibi gelişmekte olan ülkeler de değil gelişmiş ülkelerde dahi görülmektedir. Ayrıca dünyanın farklı yerlerin de (Arakan-Suriye) çıkan olaylar veya savaşlar nedeniyle, kendi yaşam ortamlarını terk edip, farklı toplumlar arasında yaşamak zorunda kalan veya oralardan da dışlanan mültecilerin durumu ise cabası.
Dünya nüfusunun yedi milyarı aştığını varsayarsak, bu insanların geceğini temin etmek nüfusu azaltmaktan geçmemelidir. Bu bizim İslam inancımızda bulunmamaktadır. Allahu Teala yarattığı her insanı rızkı ile birlikte yaratırmış. Durum böyle iken, insanların rızkları başkaları tarafından (günümüzde emperyalizm) çalınmadıkça hiç bir insan aç ve sefil olmaz. Kara Afrika çağımızın en güzel örneğidir. Tüm yeraltı ve yerüstü zenginlikleri Avrupalı vahşiler tarafından sömürülürken ülke halkları ya savaşlarla boğuşmakta yada açlık ve sefalet içerisindedir. Bugün virüs dolayısıyla gerek iş dünyasına, gerek çalışanlara gerekse hiç bir geliri olmayanlara bazı teşvikler ile ayni ve nakdi yardımlar yapılarak sosyal devlet olmanın gereğini yerine getirerek, önümüzdeki belayı savuşturma gayreti içerisindeyiz. İşte bu örnek geleceğin ilkel bir kopyası olabilir. Yüz ila yüzelli yıl sonraki yaşam tarzımızı (3. boyut) öne çekebilir, İslami değerleri de kullanarak günümüze adapte edebiliriz. Şöyle ki; İyilik, fedakarlık, merhamet, sevgi ile yoğrulmuş bir yönetim, eğitilmiş insan kitleleri, her sektörde insanlar için çalı şan robot, android, cybor ve bioniklerin, insanların bütün ihtiyaçlarının karşılandığı sistemler, paranın olmadığı ama çiplenmediği özgürlüğün tam anlamıyla hüküm sürdüğü (söylemsel ve eylemsel olarak başkalarını zarar vermemek koşulu ile her istediğini yapabilme) yetisinin var olduğu ortam. Unutmayalım ki yalan ile haramdan uzak durmak İslamiyet için yeterlidir. Cennete en son giren mümin kişiye dünya büyüklüğünde bir yer verilecek ve kendisini burada bütün ihtiyaçları karşılanır ebedi bir hayat beklemektedir. Daha fazla ayrıntıya girerek kendimi bir din adamı yerine koymak istemiyorum. Zaten siz bunları biliyorsunuz. Cennete mümine verilenlerin kötü bir kopyası dahi olsa, dünyada yönetim insanları rahatlıkla verebilir. İyi bir planlama ile bu ortam sağlanabilir.
Peki insanlar ne yapar? Hiç bir gelecek kaygısı olmayan, hastalıkların, savaşların, felaketlerin bulunmadığı ortamlarda herhalde insanlar çok sıkılırlar ve ülkelerinde veya dünyada görmedikleri, bilmedikleri yerleri gezip dolaşmak için günümüzde teknolojileri var olup da henüz kullanımda olmayan unsurları kullanırlar. Tabiî ki yıldızlar arası seyahatleri de çıkabilirler. Doğum yapmak için illa dokuz ay on gün beklemek zorunda kalmazlar, çünkü anne karnı denilen laboratuvar ortamlarında bebeklerini dünyaya getirebilirler (annelik öngörüsü yok). Bu anlatılanlar yukarıda konu edilen dünya dışı yaşam formlarının koloni sistemle rinde de farklı yapılarda yer almaktadır. Bizlerden çok zeki olan bu formların yaşantılarından örnekler de çıkartılabilir. EVDE KAL EĞİRDİR.
ALİ ÖZBOYACI
haliozbayaci@gmail.com