Zeytin Dalı Harekâtı Üzerine Düşünceler 1

eğirdir haber,akın gazetesi,egirdir haberler,son dakika,Zeytin Dalı Harekâtı Üzerine Düşünceler 1
Haberin Tarihi: 27.1.2018 11:45:00 - Okunma Sayısı:4164 defa okundu.

Elimden geldiğince meseleyi yeni araştırmaya başlayanlar için ayrıntılı bir tasvir biçiminde yazmak istedim.

Zeytin Dalı Harekâtı Üzerine Düşünceler 1

 

Bildiğimiz gibi son günlerde TV ekranlarınızın alt veya üst kısımlarının kırmızı yanıp sönmesine sebep olan ayrıntı Suriye sınırları içinde yer alan Afrin bölgesine yapılan askeri harekât. Elimden geldiğince meseleyi yeni araştırmaya başlayanlar için ayrıntılı bir tasvir biçiminde yazmak istedim. Buyurun;

Afrin Hakkında Genel Bilgiler

Afrin ilçesi, Suriye'nin kuzey batısında, Türkiye’nin ise güneyinde bulunmaktadır. Suriye iç savaşında kritik noktalardan olan Halep şehrinin kuzey batısında bulunan Afrin ilçesinin yoğun göç sebebiyle 750 bin nüfusa ulaştığı iddia ediliyor. Bölge ekonomisinde birincil faaliyetler olan tarım ve hayvancılık önemli rol oynuyor. Şehrin sembolü ise zeytin ağacı.

Afrin Türkiye için sahipsiz ve patlamaya hazır eski bir silah görünümünde. Bu silahı kim ele geçirirse geçirsin namlusunun bölgedeki tek istikrarlı bölgesine sahip olan Türkiye’ye döneceği çok muhtemel. Bu yüzden Türkiye bu silah kimsenin eline geçmeden yok edilmesi gerektiğini düşünüyor. Tartışılması gereken bir diğer husus da Türkiye’nin yaptığı askeri operasyonun yapılıp yapılmaması konusunda lüksünün olup olmadığı konusudur. Yani Türkiye bu operasyonu yapmayabilir miydi sorusunun cevabı bence kesinlikle hayır olacaktır. Türkiye ya Ortadoğu’da üstlendiği misyonu ve uzun vadede birkaç coğrafi bölgesindeki hak iddiasını sonlandıracak (ki bu hiçbir devlet için kolay kolay mümkün olmaz) ya da bataklık olarak gördüğü bu bölgeye uygun müdahaleyi yapacaktı. Bu yüzden Türkiye kesinlikle makul olanı yaptı diyebiliriz. Türkiye yabancı bir devletin topraklarında fakat zorunda olduğu bir mücadeleyi veriyor. Bu yüzden harekât karşıtlarının görüşlerini kabul edilebilir ve mantıklı bulmadığımı önemle belirtmem gerek.

Anlatmak istediğim diğer bir husus, terör örgütünün farklı gruplarına verdiği farklı paravan isimler meselesi. Hep duyduğumuz PKK’nın Suriye’deki uzantısı olarak kabul ettiğimiz PYD ve YPG. İsimlerini kuşkusuz sıkça duyuyoruz fakat muhtemelen ayrıntısını bilmiyoruz. Kısaca açıklayayım: PYD Kürt Demokratik Birlik Partisi’nin kısaltması. YPG ise bu partinin silahlı kanadı. Halk Savunma Birliği ismini kullanıyor. Örgütün bu isim karmaşasına karşın Türkiye idaresi dünyaya hep tek bir isim verme, bu örgütleri tekleştirme çabasında. Bu çabasında da haksız sayılmaz. Örgüt yıllar içinde bir çok isim kullanarak yaptığı fakat dünya kamuoyunda isminin birlikte anılmasını istemediği hususları başka başka adlara ayrılmış fakat yine aynı bütünün içinde yer alan gruplara mal etmek. YPG-PYD-YPJ-SDG-PJAK-PEŞMERGE-PKK-KCK-TAK vs. Tüm bu isimler aslında aynı güruhu sembolize ediyor. Fakat bunun dünya kamuoyuna anlatılması o kadar da kolay değil.

Harekâttan önce Rusya’nın ve ABD’nin karşılıklı açıklamaları, Türkiye’nin adım adım ve medya önünde gerçekleştirilen operasyon hazırlıklarıyla geçen bir sürecin ardından yapılan harekât beşinci gününde ve daha uzunca bir süre devam edecek gibi. Harekâtın zorluk seviyesi teröristlerin ellerindeki Amerikan silahlarıyla, coğrafi ve iklim koşullarının olumsuzluğuyla sınırlı değil. Türkiye hem merkezi otoritesini korumalı hem de sınır ötesinde düşmanla en az kaybı vererek mücadele etmeli ki bu kolay kısmı aynı zamanda uluslararası siyasi kamuoyunu ikna edip bu durumun da harekât sonuna kadar stabil tutulması gerekli. Tabi tüm bunlar olurken de ekonomik göstergeler olumsuz yönde ilerlememeli … Evet bölge küçük fakat iş büyük …

TSK unsurları Afrin’de beklenenden hızlı ve çok da fazla bir dirençle karşılaşmadan ilerliyor. En azından şimdiye dek böyle oldu. Bunun iki farklı anlamı olabilir. Ya gerçekten terörist birlikler hazırlıksız yakalandı ve böyle topyekûn bir saldırıya direnç gösteremeden Münbiç ve diğer bölgelere doğru kaçıyor ya da tam tersine taktik gereği geri çekilerek silahlı kuvvetlerimizi yerleşim yerlerine doğru çekiyor. Bunu zaman gösterecek fakat ben ikinci olumsuz senaryo üzerinde biraz durmak istiyorum. Terörist unsurlar PYD-YPJ-PKK bir ordu bir düzenli birlik olmadıklarından herhangi bir yeri savunmak gibi bir amaçlarının olduğunu düşünmüyorum. Bunun yanında bölge halkını düşünen veya da halk için savaşan bir görüntünün de çok uzağındalar. Onlar sadece çıkarları doğrultusunda alabileceklerinin ya da daha doğru bir tabirle onlara bahşedilecek olanın içinden alabileceklerinin en fazlasını almak istiyorlar o kadar. Yani teröristler için mesele pastadan daha büyük dilimler çalabilmek.

Türkiye’nin Türk Silahlı Kuvvetleri vasıtasıyla gerçekleştirdiği Zeytin Dalı Harekâtı ile ilgili olarak çokça dillendirilen, ulusal medya organlarımızda ‘Birleşmiş Milletler 51. Madde ’ olarak anılan meseleyi de yeri gelmişken açıklamak istiyorum. Bahsedilen Birleşmiş Milletler Antlaşması 26 Haziran 1945 tarihinde San Francisco'da imzalanmış ve 110. maddeye uygun olarak 24 Ekim 1945'de yürürlüğe girmiştir. Türkiye Antlaşmayı Milletlerarası Adalet Divanı Statüsüyle birlikte 15 Ağustos 1945'te onaylamıştır. 4801 Sayılı Onay Kanunu 24 Ağustos 1945 gün ve 6902 Sayılı Resmi Gazete'de yayınlanmıştır. Afrin harekâtıyla bir kez daha öne çıkan 51. Madde ise aynen şu şekilde;

Madde 51 : Bu Antlaşmanın hiçbir hükmü, Birleşmiş Milletler üyelerinden birinin silahlı bir saldırıya hedef olması halinde, Güvenlik Konseyi uluslararası barış ve güvenliğin korunması için gerekli önlemleri alıncaya dek, bu üyenin doğal olan bireysel ya da ortak meşru savunma hakkına halel getirmez. Üyelerin bu meşru savunma hakkını kullanırken aldıkları önlemler hemen Güvenlik Konseyine bildirilir ve Konseyin işbu Antlaşma gereğince uluslararası barış ve güvenliğin korunması ya da yeniden kurulması için gerekli göreceği biçimde her an hareket etme yetki ve görevini hiçbir biçimde etkilemez.

Savaşların magazinsel boyutu olan komplo teorilerini yalnızca ana başlıklar halinde belirtip geçme taraftarıyım. Malum olmayan şeyler için değerlendirme yapmanızda mümkün değildir. Bahsi geçen teorilerden en yaygın olanı Türkiye ve Rusya’nın gizli bir anlaşma imzaladığı ve Türkiye’nin Afrin’i almasına karşılık İdlib’in Rusya’ya verilmesi hususu. Diğer yaygın fısıltı ise YPG’li veya isimleri her neyse Afrin’deki terörist grupların operasyon şartlarına daha fazla dayanamayıp Türkiye’ye veya Suriye Rejimine teslim olmak için pazarlık koşulları aradıkları meselesi. Önceden belirttiğim gibi bu hususu yorumlamadan atlıyorum.

 

 

Harekâtta Kullanılan Gereçlerin Yerlilik Unsuru Meselesi

Bildiğimiz gibi Türkiye 1990’lardan bu yana silah ve teçhizat geliştirmek için ciddi kaynaklar ayırıp bu konuda da kısmen ciddi başarılar elde ediyor. Yapılan bu önemli Zeytin Dalı operasyonda da %75 oranla yerli silah ve mühimmatın kullanılması bu aşamada aslında Türkiye açısından hem operasyon maliyetlerini kısacak bir unsur hem de dış dünyaya Türkiye Devletinin ne oranda geliştiğini gösteren bir meydan okuma, bir gövde gösterisi. Yani Türkiye bundan birkaç yıl sonra yüzde yüz milli savaş araç ve gereçlerine sahip olabilecek konumdayım mesajı veriyor olabilir. Teknik gelişmelerden haberdar okurlarım bilecektir, Türkiye’nin özellikle KORAL (Kara Konuşlu Uzaktan Elektronik Destek/Elektronik Taarruz Sistemi) isimli sistemi kullanıyor olması hem operasyonun Türkiye lehine sonuçlanmasını olasılığını artırıyor hem de Türkiye’ye bu kulvarda bende varım deme şansı sunuyor. Bilindiği gibi bu sistem Yüz kilometre menzilli bir alanda bütün radar, uçak, tank ve helikopterleri körleştirebiliyor. Bu da bölgenin dış dünyayla ilişkisini kesen önemli bir ayrıntı ve askeri bir üstünlük unsuru olarak yorumlanabilir.

 

Zeytin Dalı İçin Kim Ne Dedi ?

Cumhuriyet Halk Partisi Sözcüsü Bülent Tezcan : ‘Zeytin Dalı harekâtına desteğimiz tamdır, atılması gereken bir adım ve doğru bir harekâttır’ diyerek partisinin bu önemli operasyonda iktidarın yanında yer aldıkları mesajını verdi.

Türk Yahudi Toplumu : ‘Cemaat Vakıflarımız olarak Silahlı Kuvvetlerimiz'e, Zeytin Dalı Harekâtında başarılar temenni eder, bölgemizde ve dünyada sağduyu, barış, yapıcı işbirliği ve huzurun hakim olmasını dileriz’ denildi.

  1. İstanbul Ermeni Patriği II. Mesrob Mutafyan : ‘Türkiye Ermenileri Patrikliği olarak, TSK'ya Zeytin Dalı Harekâtı'nda başarılar diler, terör hareketinin son bulması, tüm insanlığın muhtaç olduğu barış, sağduyu ve huzur ortamının özellikle bölgemizde tesisi için dua ederiz. Yeri göğü yaratan Rabbimizin göksel nimetleriyle bereketleneceğimize kalben inanıyoruz. Bu inancımızla kiliselerimizde yapılan ayinler esnasında her zaman olduğu gibi Türkiye Cumhuriyeti devletinin bekası için dua etmeye devam edilecektir. Tanrı dualarımızı kabil etsin’ dedi. Bu çok da alışılagelmiş bir durum olmasa da böyle önemli bir harekât için anlamlı bir mesaj olmuş diye düşünüyorum.

İngiltere Dışişleri Bakanı Boris Johnson : "Türkiye sınırlarını güvende tutmayı istemek konusunda haklı. Şiddeti azaltmak ve en önemli hedefe odaklanmak amacını paylaşıyoruz: Suriye'de Esed rejiminin sona ermesine varacak siyasi bir süreç." Dedi.

Rusya : Çeşitli açıklamalarında mevcut durumda hoşnutsuzmuş gibi davranmasına karşın, operasyonun engellenmesine veya sınırlamasına yönelik Türkiye’ye herhangi bir çağrıda bulunmadı. Ben şahsen Rusya’nın tutumunu zımni kabul olarak görüyorum.

Hollanda Dışişleri Bakanı Halbe  Zijlstra : "Türkiye'ye karşı açıkça saldırılar oldu. Türkiye'nin kendini savunması için yeterli işaretler var. YPG masum değil. Hollanda hükümeti YPG'yi hiçbir zaman desteklemedi. YPG ile PKK arasında güçlü bağlantılar var. PKK ise hem Hollanda hem de Avrupa'ya göre bir terör örgütüdür" ifadesini kullandı. Hatırlayacağınız üzere Hollanda ve Türkiye arası bir süredir siyasi açıdan gergin durumda. Bu açıklama aradaki buzları eritmeye yetmeyecektir fakat başlangıç için bence önemli. Üstelik Avrupa Birliği üyesi ve Türkiye’yle son dönemde arası gergin olan bir ülkenin böyle bir açıklama yapmış olması Türkiye’yi uluslararası kamuoyunda bir adım daha güçlendirecektir.

Katar Savunma Bakanlığı : Türkiye’nin teröre karşı haklı mücadelesini destekliyoruz. Talep edilmesi durumunda harekâta her türlü desteği verebiliriz dedi. Fakat bu söylem harekât öncesi veya harekât başladığında değil de harekât başlayıp tüm dünyaca haber alınıp ilgili devletlerin açıklamalarından sonra gelebildi. Amerika ve Rusya’nın operasyona şiddetle karşı çıkması durumunda böyle bir açıklamanın gelmeyeceğine kendim adına neredeyse eminim. Katar’ın iyi niyetli açıklamasına karşın ne gibi bir askeri destek verebileceği de tartışma konusu edilebilir fakat bunu dünya kamuoyunda yine de siyasi bir destek olarak algılamak gerektiği kanısındayım.

Bölgenin diğer ilgilisi İsrail’den ise resmi bir açıklama gelmemesine rağmen İsrail basını harekâtı oldukça olumsuz gördü. Bu da çok beklenmedik bir durum değildi açıkçası. Son olarak yazımın ilk bölümünü sonlandırırken Amerika’nın tutumundan ve çelişkilerinden ayrıntılı olarak diğer yazımda bahsedeceğim bilgisini vereyim. Kahraman ordumuza, karanlıkla, kötülükle olan savaşında başarılar diliyorum, esen kalın …

 

Av. Muhammet Ali KURT

 

Bu Haberi Paylaş



Yorum Yap