HAVZA BAZINDA GÖLE BAKMAK VE HİDROJEOLOJİK SİSTEMDE DÜDENLER…
TARHAN – PROF. ŞENER RÖPORTAJI
Röportaj: Zeki TARHAN
Eğirdir Gölü Havzasında üçlü Hidrojeolojik Regülasyon.
- BÖLÜM
TARHAN – Türkiye’ de en fazla kaynak çıkışlarının olduğu bölgenin, Isparta ve çevresinin olduğunu düşündüğümüzde; HİDROJEOLOJİK SİSTEM’ in, EĞİRDİR GÖLÜ HAVZASI bağlamında üçlü bir regülasyonun olduğunu söyleyebilir miyiz? Yani; birinci regülasyon AKİFERLER ve YER ALTI SUYU, ikincisi EĞİRDİR GÖLÜ, üçüncü regülasyon KOVADA GÖLÜ. Ne diyorsunuz?
PROF. ŞENER - Evet, Eğirdir Gölü Havzası’nda üçlü bir hidrojeolojik regülasyon sisteminden söz etmek mümkündür. Antalya Havzasının kuzey bölümünde bulunan Eğirdir Gölü havzasında akifer ortamlardaki yeraltısuyu akımları göle doğrudur ve doğrudan gölü beslemektedir. Göl, su seviyesini belirli dengelerde tutarak, yeraltısuyu-akifer dengesinde doğal bir regülatör işlevi görür. Aynı zamanda, göl havzası içerisindeki Pupa Çayı, Hoyran Deresi, Yalvaç Deresi ve Çay dere gölü besleyen yüzey sularıdır. Göl seviyesinin yükseldiği durumlarda da Eğirdir Gölü’nün fazla suyu Kovada kanalı vasıtasıyla Kovada Gölü’ne aktarılmaktadır. Kovada Gölü, bu üçlü sistemin son noktasını oluşturarak hem doğal ekosistem hem de sulama ve enerji üretimi açısından önemli bir görev üstlenir. Ekim-2024 döneminde yaptığımız arazi çalışmalarımızda sadece Çay derenin göle akışı olduğunu, diğer derelerin göle ulaşmadan kurumuş olduğunu gözlemledik. Aynı şekilde, mevcut durumda Eğirdir Gölü’nden Kovada Gölü’ne su akışı da sözkonusu değildir.
***
TARHAN – Isparta yöresinde büyük Dere ve Irmakların olmayışı hep dikkatimi çekmiştir. Yöremize yağan yağışın, Hidrojeolojik sistemin yada Karst Hidrojeolojik yapının gereği, yer altı suyuna intikal etmesi / süzülmesi yani; arazinin kalkerli / karstik yapıda olmasından mıdır büyük Dere ve Irmakların olmayışı?
- Bölgenin Karstik ve Kalkerli yapıda oluşu, Isparta’nın Büyük Dere ve Irmaklara sahip olamamasının temel sebebidir.
PROF. ŞENER - Evet, Isparta yöresinde büyük dere ve ırmakların olmamasının temel sebebi, bölgenin karstik ve kalkerli yapıya sahip olmasıdır. Karstik araziler, suyun yüzeyde birikmesini değil, yeraltına sızmasını sağlar. Yağışlar yüzeyde uzun süre kalamaz; su, yeraltına sızarak mağaralar, yeraltı nehirleri ve kaynaklar oluşturur. Bu yüzden bölgede yüzey suları yerine karstik kaynaklar, göller (Eğirdir Gölü, Kovada Gölü vb.) ve yeraltısuyu sistemleri daha yaygındır. Özetle, Isparta'da büyük dere ve ırmakların olmayışı, hidrojeolojik sistemin bir sonucu olarak suyun yüzeyde birikmek yerine yeraltına sızmasıyla ilgilidir. Karstik yapı, bu süreci hızlandıran en önemli faktördür.
TARHAN – Eğirdir Gölü Özel Hükümlerinden “min. Su kotu” nun kaldırılması ne anlama geliyor? Bu durum, Göl yönetimini, yönetilemez hale getirir mi? Bu sorumu, SDÜ / Su Enstitüsü Müdürü / Enstitünün yönetim fonksiyonunu icra eden bir kişi olarak yanıtlarsanız memnun olurum…
- Eğirdir Gölü’ nün Minimum Su Kotunun kaldırılması RİSKLİDİR!!!
PROF. ŞENER - Bu soruya SDÜ Su Enstitüsü Müdürü veya Enstitü yönetimi perspektifinden yanıt verecek olursak, Eğirdir Gölü Özel Hükümleri’nden “minimum su kotu”nun kaldırılması, gölün ekolojik, hidrojeolojik ve sosyo-ekonomik yönetimini ciddi şekilde riske atan bir durumdur.
Minimum su kotu, göldeki su seviyesinin ekolojik sürdürülebilirliği sağlamak için belirlenen alt sınırıdır. Bu sınırın kaldırılması, gölden çekilecek su miktarına herhangi bir kısıtlama getirilmeyeceği anlamına gelir. Buda, göl ekosisteminin kontrolsüz su kaybına uğramasına ve kritik seviyelere düşmesine neden olabilir. Minimum su kotunun kaldırılması, gölün doğal dengesini bozarak yönetilemez hale gelmesine yol açabilecek tehlikeli bir adımdır. Eğirdir Gölü, yalnızca Isparta için değil, bölgesel su dengesi ve ekosistem için kritik öneme sahiptir. Bu nedenle, bilimsel ve sürdürülebilir yönetim yaklaşımları ile korunması gerekir.
***
- “Minimum Su Kotu” gibi kritik düzenlemeler kaldırılmamalıdır!!!
Peki ne yapılmalı diye soracak olursanız;
Bilimsel verilere dayalı karar mekanizmaları işletilmeli ve minimum su kotu gibi kritik düzenlemeler kaldırılmamalıdır. Göl ekosistemine zarar vermeden su kullanımı planlanmalı ve tarımsal sulamada alternatif yöntemler (damla sulama vb.) teşvik edilmelidir. Göl üzerindeki baskıyı azaltmak için havza bazlı entegre su yönetimi anlayışı benimsenmelidir.
-SON-