MÜJGAN
Eğirdirde Bir Aşk Hikayesi
(37)
Bir müddet sonra nine de uyandı. Nineye İstanbula çok var mı? diye sordu. Nine şaşırdı.
Ne demek çok var mı? Gelinim, yolculuğumuz bütün bir gece sürecek. Sen İstanbula gittiğini söylemiştin değil mi? Ben senden önce ineceğim, İzmitte. Dediğim gibi ortanca oğlum asker orada. Onu ziyaret edecek, kışlıklarını vereceğim. Sen daha sonra ineceksin. Bu benim ikinci yolculuğum İzmitte. Senin İstanbuluna İzmitten sonra bir üç saat daha sonra varılır.
Sabah sekiz sesini duyunca şaşırdı Müjgan. Bu kadar uzak olabileceğini hiç düşünmemişti. Birden yanına yiyecek içecek bir şey almadığını hatırladı.
Mühim değil dedi.
Nine kafasını tekrar arkaya dayayıp gözlerini yumdu.
Müjgan birden huzursuz hissetti kendini. Yarından, karşılaşmaktan korktu yine. Korkuları kovarcasına gözlerini yumdu: Ben de uyuyayım bari, hem düşünmekten kurtulurum hem de vakit çabuk geçer.
Karmakarışık rüyalar, hayallerle uyudu uyandı durdu.
Trenin sarsılmasıyla gözlerini açtı. Pencereden baktı. Güneş doğmak üzereydi. Tren bir göl boyunca yol almaktaydı. Korktu:
Acaba uyurken İstanbula varıp da geriye mi döndü, sakın bu göl benim gölüm olmasın dedi.
Nine de uyanmıştı.
Bütün gece sayıkladın durdun a gelinim.
Bu göl hangi göl nine, biliyor musun?
İzmite yaklaşıyoruz, benim ineceğim istasyon. Şu bohçayı alıver de hazır olayım. Tren durunca hemen inerim.
Müjgan uzanıp bohçayı yukardan indirip nineye verdi. Nine yaşmağını, şalvarına çeki düzen verdi. Tren durdu. Nine:
hoşça kal gelinim, sağlıcakla kal, yolun açık olsun; iki saate varmaz sen de İstanbulda olursun.
Müjgan da ona:
sen de hoşça kal nine, selametle asker oğluna kavuş dedi.
İstanbula kadar yol tükenip bitmek bilmedi.
Nihayet kara tren homurdana homurdana Haydar Paşa Garına girdi.
Herkes ayaklanmış, trenin durmasını beklemekteydi. O da İstanbula geldiklerini anladı. Bavulunu aldı, inmeye hazırlanan yolculara katıldı.
Tren büyük bir gürültüyle durdu. Dururken çıkardığı ses kapalı garda yankılar yaptı. Müjgan, tren büyük bir binaya girdi sandı. Dışarıda hiç görmediği kadar çok insan vardı. Hepsi de telaş içinde koşar gibi yürümekteydi.
Daha başka trenler de gelip gitti kapalı gardan.
Bütün gece oturmuş olmanın verdiği ağırlığı ve bacaklarının sızısını hissetti.
Mantosu hala sırtında olduğu için, sadece gece başından omuzlarına kaymış olan eşarbını tekrar başına taktı. Oradan buradan fırlayan saçlarını eşarbın altına sokuşturup zap etmeye çalıştı.
Koridor inmek için itişip kakışan insanlarla dolmuştu. Önündeki sıra yavaş yavaş bitti. O da trenden indi. Kara trenlerin biri gidip biri gelmekteydi. Haydar Paşa Garında Müjgan şimdiye kadar hiç görmediği şeyler karşısında şaşkın, etrafına, insanlara baktı. Sonra gözleri Haydar Paşa Garının duvarlarına ve tavanına takıldı. Gördüklerini çok beğendi. Nereye gideceğini bilmediğinden önündeki yürüyen insanları takip ederek o da yürüdü. Kendini Haydarpaşanın denize bakan görkemli büyük kapısında buldu. Gördüğü manzara nefesini kesti adeta, güzeli görebilen Müjganın.
İlk defa İstanbulla tanıştı.
devam edecek...