MÜJGAN (32)

eğirdir haber,akın gazetesi,egirdir haberler,son dakika,MÜJGAN (32)
Haberin Tarihi: 12.12.2017 10:22:00 - Okunma Sayısı:2230 defa okundu.

MÜJGAN

Eğirdir’de Bir Aşk Hikayesi

(32)

                Şemsettin itiraz edecek oldu. Zaten onun derdi hemen kaçmaktı ama Müjgan bırakmadı onu. Yine ikisinin ellerinden tuttu, kurulu duran gıncırdağa götürdü.

                “Haydi, göster Gülseren’e.”

                Gülseren’e döndü:

                “İnanın, çok hoşunuza gidecek. Herkesin hoşuna gider gıncırdak binmek. Haydi, durma Şemsettin, göster.”

                Başka çaresi kalmayan Şemsettin izah etti:

                “Bak, belinle şu uca ardılacaksın, çok uca gitme. Ben de aynı şeyi öbür uçta yapacağım, bak şöyle. Sen aşağıdayken hızlanıp, ayaklarını yerden çekerek havalanacaksın, ama ayağını yere öyle hızlı vuracaksın ki, hem havalanacak hem de öne doğru itilerek döneceksin.”Gülseren izah edildiği gibi yapmaya başladı. Kısa zamanda da başardı. Bir o havada, bir Şemsettin, gıncırdağın ucunda dönmeye başladılar. Gülseren çok hoşlanmıştı bu işten.

                Kahkahalar arasında:

                “Daha hızlı, daha hızlı” diye bağırdı.

                İsteneni yaptı Şemsettin ama aklı sıvışmaktaydı.

                Müjgan onları seyre daldı. Gıncırdağın bir ucunda kocası sevdiği Şemsettin; öbür ucunda kocasının sevgilisi Gülseren.

                Şemsettin yavaşladı:

                “Dikkat et, seni indiriyorum ama yere inince birden bırakma direği, elinde tut, sen de beni indir.”

                Dediği gibi yaptılar. Şemsettin’in de ayakları yerdeydi nihayet.

                Kesin bir sesle:

                “Gidelim artık, yolcu yolunda gerek.”

                Vedalaşma zamanıydı, Müjgan’a yaklaşırlarken o da onları seyretti.

                Önce Gülseren yaklaştı kucakladı, yanaklarından öptü onu.

                “Her şey için çok teşekkür ederim, her şey çok güzeldi.”

                O da öptü onu. Sonra Şemsettin. Elini eline aldı.

                “Annelere münasip bir dille anlatırsın.”

                Yanaklarından öptü, çekildi.

                “İkiniz de Allah’a emanet olun.”

                Müjgan onları kapıya kadar götürdü. Gözden kayboluncaya kadar baktı arkalarından. Bakışlarında ne bir kin ne de üzüntü vardı…

                O da hazırlandı yavaş yavaş. Bir sonraki otomobille şehre indi.

                Artık Şemsettin’in genç bir kadınla geldiğini, onunla yaşadığını herkes duymuştu kasabada. Müjgan’ın anası babası da dahil ve de anneler.

                Törelere göre Müjgan’ın baba evine dönmesi gerekmekteydi.

                Bunu Müjgan da bilmekte idi.

                Herkes Müjgan’ın baba evine döneceği günü bekliyordu.

                İki kişi hariç:

                Biri Güllüşah diğeri de Saatçiydi. Bir de kendisi tabii.

                Bütün kasaba ikiye ayrılmış, yarısı Müjgan baba evine döner, diğer yarısı da kalır demekteydi.

                Kalır diyenler yine de çoğunlukta idi.

                Bir Pazar günü öğle yemeğinden sonra annelere:

                “Ben babamlara gidiyorum, geç kalmam” deyip evden ayrıldı Müjgan.

                Anneler bildiler nedenini.

                Müjgan yola çıkar çıkmaz bütün kasaba bildi onun nereye ve niçin gittiğini.

                Baba evinin anahtarı hep çantasındaydı.

                Kapıyı açtı, merdivenleri indi, oturma odasının penceresinden babasını gördü. Odaya girip elini öptü. Sonra sesleri duyan annesi de odaya geldi. Onu da kucakladı öptü.

                Herkes lafı kimin açacağını beklemekteydi. Müjgan konuşmaya karar verdi:

                “Kaç gündür beni beklediğinizi biliyorum ve neden beklediğinizi de biliyorum. Hiç uzatmaya lüzum yok. Cevabım Hayır.”

                Başını kaldırıp ana babasının yüzlerine baktı. Babasının yüzünde hiçbir şaşkınlık ifadesi fark etmedi. Devam etti:

                “Eve dönmeyeceğim. Beni istemeye geldikleri gün hep Şemsettin’in olacağıma ve seveceğime yemin ettim. Bu sözüm değişmedi. Ben ona, onun evine aitim. Bunu böyle bilmenizde yarar var.”

                “Ben bunu böylece biliyordum da anana anlatamadım pek.”

                Konuşan Saatçiydi.

                “Eh, şimdi annem de anlamıştır herhalde.”

                Herkes sustu bir müddet.

                “Sizler nasılsınız? Bağ zamanı sizleri pek arayıp soramadım.”

                “Seni merak ettik. Yoksa iyiyiz.” Fadime ana ilk defa konuştu.

                “İşte, gördüğünüz gibi iyiyim, pek de mutsuz sayılmam.”

                Bir müddet daha kaldı baba evinde. Şuradan buradan söz ettiler. Esas konuya dönmenin lüzumsuzluğunu bildiklerinden.

                “Bana müsaade. Yaşlı anneler beklerler. Akşam yemeğini hazırlamadan geldim.”

                Saatçi üzüldü kızının hemen kalkıp gitmesine.

                Fadime ana:

                “Ben de yemeğe kalacaksın diye sevinmiştim. Tesadüfen senin sevdiğin yemekler var bu akşama.”

                “O da neymiş” diye sordu saatçi.

                “Ne demek o da neymiş? Nasıl unutursun Müjgan’ın sigara böreğini ve kadayıfı ne kadar çok sevdiğini. Her seferinde oburca yiyerek miğdesinin sınırlarını aşıp sonunda rahatsız olduğunu?”

                               devam edecek

Bu Haberi Paylaş



Yorum Yap