MÜJGAN (30)

eğirdir haber,akın gazetesi,egirdir haberler,son dakika,MÜJGAN (30)
Haberin Tarihi: 9.12.2017 09:36:00 - Okunma Sayısı:2151 defa okundu.

MÜJGAN (30)

Eğirdir’de Bir Aşk Hikayesi

(30)

                Müjgan duygularından hala şaşkındı. Farkında olmak, hissetmek, bilincine varmak istedi içinde bulunduğu durumun.

                Yemek boyunca hiç kimse konuşmadı. Sadece Müjgan farkında olmadan durup durup ikisine baktı.

                “Tuhaf, ben seni ana gibi, avrat gibi, kardeş gibi, çocuğum gibi seviyorum. Senin mutluluğun benim de mutluluğum. Seven daima mutludur. Yeter ki yakınımda, ulaşabileceğim yerde ol. Tek isteğim bu.”

                Beyazın bütün renkleri içerdiği gibi Müjgan’ın ona sevgisi de her türlü sevgiyi içerirdi.

                Şükretti kendi kendine.

                Hava iyice karardığında Müjgan koca lüks lambasını getirip yakmaya çalıştı ama bu sefer de beceremedi.

                “Hala beceremiyorsun bu işi Müjgan, bırak yine ben yakayım.”

                “Unutmamış, lüksü yakamadığımı, unutmamış.”

                Hoşuna gitti.

                Lüksün ışığı gözleri kamaştırdı.

                İçeri dışarı girip çıkan, tabak çanak toplayan Müjgan’a:

                “Şimdi güzel bir kahveye ne dersin, Müjgan? Gerçi hayli yoruldun ama senin kahven kadar güzel olmaz kahve, yapmayı ben üstlenirsem.”

                “Evet, evet, hiç kahve yapamaz esasında, zehir gibidir kahveleri hep, ortası da şekerlisi de.”

                “Hayır, yorgun değilim, kahveler hemen geliyor. Siz nasıl içersiniz Gülseren hanım?”

                “Bana sadece Gülseren deyin lütfen. Şekerli içerim.”

                Biraz sonra tepsi üstünde üç fincanla yanlarına geldi Müjgan.

                Kahveler içilirken onların geceyi burada geçirip geçirmeyeceğini düşündü.

                İçi bir tuhaf oldu.

                İki kadın bir erkek; iki aynı erkeği seven kadın.

                Nasıl geçecekti bu gece?

                Kahveler bitince Müjgan tekrar mutfağa, bulaşıkları halletmeye gitti.

                “Döndüğümde belli olur kalıp kalmayacakları.”

                Çardak altında Gülseren başını Şemsettin’in kucağına koymuş uzanıp yıldızları seyrederken buldu onları.

                Hiçbir şey demeden geri döndü, kendi yatak odasına girdi.

                Yatakları hazırlamak lazımdı. Saatler bir hayli ilerlemişti.

                “Vakit hayli geç oldu, yol yorgunusunuz, yatmaya hazırlansanız nasıl olur?” diye seslendi içerden.

                Gülseren ilginin böylesini beklemediği için biraz şaşkın, biraz tedirgin biraz da utanç içindeydi.

                Cevap beklemez zaten, ne desinler ki?

                Buna rağmen Gülseren’in sesini duydu.

                “Doğru, ben çok yorgunum, otobüs yolculuğu insanı bir hayli yoruyor.”

                Ayağa kalktılar. Gülseren tuvalete Şemsettin de banyoya girdi.

                Müjgan hiç düşünmeden yatak ve yorganı tertemiz ütülü bembeyaz çarşaflarla kaplı, yastıkları yeniledi, kabarttı, yatağın her tarafını eliyle düzeltti. Sonra köşedeki gömme dolaba gitti. Büyük bir bohça çıkarttı. Bohçayı yatağın üstüne koydu ve açtı. En üstte kendi ipekli gelinlik geceliği durmaktaydı. Onu alıp şöyle yan tarafa fırlattı.

                “İhtiyacı olmayacaktır buna” dedi kendi kendine. Sonra Şemsettin’in damatlık pijamalarını aldı eline; mavi çizgili saten ipekten. Yorganın açık kısmındaki başucu tarafına koydu.               Kendi geceliğini tekrar alıp bohçaya geri koydu, bohçayı da dolaba.

                Mutfağa gitti, buz gibi su dolu sürahiyle geri döndü, sürahiyi yatağın yanındaki tahta küçük masanın üstüne koydu, yanına da bir bardak. Yatağa daha bir çekidüzen vermek istercesine şurasını burasını çekiştirdi.

                Şemsettin girdi önce. Kravatını aralamış, ceketi kolunda.  Aldı elinden ceketi, kapının ardına astı.

                “Otur” dedi sakince yatağın ayak ucunu göstererek.

                Şemsettin itaat etti, oturdu.

                Müjgan, Şemsettin’in önünde yere diz çöktü önce, ayakkabılarını sonra çoraplarını çıkardı.

                Şemsettin bu kesin davranışlara hem şaşırdı hem de bir anlam veremedi. Müjgan’ı şimdiye kadar hiç böyle görmemişti. Ses de çıkarmadı. Ayakları çıplak sallanmaktaydı karyoladan. Elini aldı Müjgan onları, hafifçe okşar gibi dokundu onlara. Çorapları yerden almak isterken alev alev saçları yaladı ayakları.

                Şemsettin iyice şaşkındı. Müjgan birden ayağa kalktı, elinde ayakkabı ve çoraplarla. Sağ yan tarafta yere koydu onları, tekrar döndü, başucunda duran pijamayı eline aldı.

                “Giy şunları haydi.”

                Şemsettin anlamadığı bir oyunu oynar gibiydi, göz ucuyla Müjgan’ı takip ederek söyleneni yaptı.

                Müjgan şöyle geri çekildi, seyreder gibi kocasına baktı, damatlık pijamalar içindeki.

                Sonra yorganı iyice açtı.

                “Uzan yatağına göçmen kuşum.”

                Hafifçe iteledi onu, kesin, kararlı, yatması için.

                Şemsettin ürperdi, neler yapmayı düşünüyorsun gibilerden yüzüne baktı ama Müjgan çoktan başını çevirmiş, çıkmak için kapıya doğru yürümekteydi. Kapıda tekrar:

“İyi geceler Şemsettin” dedi.

devam edecek

 

 

Bu Haberi Paylaş



Yorum Yap