MÜJGAN (22)

eğirdir haber,akın gazetesi,egirdir haberler,son dakika,MÜJGAN (22)
Haberin Tarihi: 30.11.2017 10:53:00 - Okunma Sayısı:1707 defa okundu.

MÜJGAN (22)

Eğirdir’de Bir Aşk Hikayesi

(22)

                Yine günler haftalar geldi geçti.

                Bir sabah Güllüşah, Müjgan’ın gözlerindeki ışığın değiştiğini fark etti. Birkaç gün izledi onu, emin olmak için, eski kurt.

                Yine bir sabah kahvaltı sırasında:

                “Sen hamilesin Müjgan” dedi.

                Müjgün önce duyamadı, duydun mu Müjgan ne dediğimi? “Hamilesin sen.”

                Sonra farkına vardı, kelimenin yıldırım gibi deldi geçti beyninin, kalbini bu kelime.

                Sevinç şimşekleri çaktı gözlerinde.

                Güllüşah’ın koynunda buldu kendini birden bire.

                Kendine çekti, yüreğine katarcasına sıktı Müjgan’ı Güllüşah.

                Yine mutlu etmişti Müjgan onu.

                Kendisinin veremediğini Müjgan verecekti, Şemsettin verecekti. Müjgan’ı öptü yüzünün her tarafından.

                Güllüşah’ı hiç böyle çocuk gibi sevinçli görmemişti. Onun sevincine de sevindi Müjgan.

                Gür sesiyle seslendi Güllüşah.

                “Küçük Hanım, çabuk buraya gel.”

                Küçük Hanım anında odadaydı.

                “Rıza Efendi geliyor, müjde, Rıza Efendi geliyor…”

                Küçük Hanım şaşkın şaşkın:

                “Nasıl olur, nasıl gelir kocamız Güllüşah?”

                “Müjgan hamile, oğlan doğuracak ve Rıza gelecek.”

                O zaman anladı Küçük Hanım.

                O da çok sevinmişti kendi oğlunun, Rıza Efendi’den olan tek çocuğunun baba olacağına.

                “Maşallah, maşallah, hayırlı uğurlu olsun” dedi duyulur duyulmaz.

                Genelde Güllüşah hiç takmazdı Küçük Hanım’ın ne deyip demediğini ama bu sefer cevap verdi:

                “İnşallah, inşallah hayırlısıyla sağ salim dünyaya gelsin.”

                Müjgan’a dönüp:

                “Müjgan, artık iş yapıp helak olmak yok. Bundan böyle her işten elini ayağını çekecek, sadece kendine ve doğacak bebeğine vereceksin gücünü, dikkatini. Ümmü kalfayla Hatçe’yi çağırın bana.”

                “Oh” dedi Müjgan. Hemen yalnız kalmak olanları düşünmek istedi. Yaşlı kalfalara haber verdikten sonra odasına, koştu. Sağ taraftaki gömme dolapta duran, beyaz satenden, pullarla işli gelin bohçasını çıkardı, yatağın üstüne koydu. İçinde kendi gelinlik geceliği, Şemsettin’in damatlık pijaması arasında da gelinlik fotoğrafları vardı. Evlendiklerinin ertesi günü çektirilmişti bu fotoğraflar… Fotoğrafı açık bir yere koymak, arada sırada bakmak yakışık almazdı.

                Bu fotoğraflar için ikisi de tekrar giyinmişlerdi gelinliklerini, damatlıklarını. Müjgan ve Şemsettin yan yanaydılar fotoğrafta. Müjgan eline aldı fotoğrafı, yatağa oturdu. Uzun uzun baktı özlemle, hasretle fotoğrafa, kalbine, karnına bastırdı onu, haberi vermek istercesine…

                “Şemsettin, senin ve benim çocuğum, ikimizin çocuğu geliyor” dedi.

                Henüz kabarmamış karnını yavaş yavaş okşadı.

                “Artık yalnız değilim…”

                Mutluydu, büyük sevinçler içindeydi, bir kuş gibi hafifti.

                Uzanıp yattı yatağında. Planlar yapmaya başladı.

                “Yarın alışverişe çıkayım” dedi.

                Yünler alacaktı patikler için, kumaşlar alacaktı kundaklar için…

                Huzurlu bir sabırsızlık içindeydi.

                Güz geçmiş, havalar iyiden iyiye soğumuştu.

                Evli halayıklarda geldiler, hep beraber konağı kışa hazır hale getirdiler. Badanalar yapıldı, perdeler yıkandı, halılar silindi, sobalar kuruldu.

                Artık ev de kışa ve doğuma hazırdı.

                Uzun kış geceleri başlamıştı. Müjgan bu geceleri ya odasında ya da annelerle büyük rahat mutfakta bebeğine hazırlıklar yapmakla geçirirdi. Her şeyi büyük bir özen ve titizlikle, zevkle yaptı.

                Bebeğin adı daha doğmadan konmuştu:

                Rıza…

                Hamilelikte daha bir güzelleşmişti. Burnunun üstünde başlayıp şakaklarına kadar yayılan çilleri biraz daha koyulaşmıştı.

                İsyankar saçları da iyice uzamıştı.

                “Hamilelikte saç kesilmez” dedi Güllüşah. Onları zapt edebilmek için kalın iki örgü halinde yüzünün iki yanında topladı Müjgan:

                Ayrılığın verdiği üzüntüden de eser kalmamıştı.

                Şimdi tek düşüncesi, tek arzusu yavrusunu, Şemsettin’in çocuğunu sağ salim dünyaya getirmekti.

                Bir akşam yemeğinden sonra Güllüşah:

                “Şemsettin’e haber verme zamanı geldi. Çocuğu olacağına o da sevinecektir. Tehlikeli zaman geçti, bebeğin de ne zaman geleceğini ebe söyledi; takriben mayıs başıymış. Vakitlice yazalım da işlerini ayarlayıp doğumda burada bulunsun” dedi.

                Mektubu yazdı Müjgan yarım yamalak, Güllüşah’ın ağzından.

                Altına da ilave etti:

                “Sana benden de yazmak isterdim ama kalem yetmez.”

                Cevap da çabuk geldi. Telgraftı…

                “Çok mutluyum. Doğumdan önce orada olacağım. Ellerinizden öperim. Müjgan’a selam. Oğlun Şemsettin.”

                Sanki Şemsettin yanında gibiydi mutluydu Müjgan.

                Karnı hafif büyümüş, iyice bir kadınlık havası gelmişti Müjgan’a.

                Haftalar aylar çabuk gelip geçti ve bahar kendini gösterdi.

                Doğumu beklemeye başladılar.

devam edecek

Bu Haberi Paylaş



Yorum Yap