MÜJGAN (13)
Eğirdirde Bir Aşk Hikayesi
-13-
Mutluluğun ışıltısı gözlerine vurmuş, pırıl pırıl yanakları heyecandan kıpkırmızıydı.
Hazır mısın Müjgan?
Soru Kıymet yengedendir.
Evet dedi Müjgan, Hazırım galiba
Müjganı giydirmeye başladılar.
Önce iç çamaşırları
Hepsi has ipekten. Sırayla diğer giyecekler
Kıymet yengenin bugünkü vazifelerinin tamamı bu değildi.
Müjganı giydirmenin yanı sıra, onu zifaf gecesine hazırlamak da kendisine düşmekteydi.
Kıymet, hiç fark ettirmeden, hikaye gibi anlatmaya çalıştı olacakları, olabilecekleri, olması lazım gelenleri.
Müjgan bir başka türlü oldu, kızardı bozardı.
Sıra gelinliğe geldi. Gelinliğin kumaşı özel olarak Bursadan getirtilmiş ve kasabanın en ünlü terzisi tarafından dikilmişti. Zarif vücudunun bütün inceliklerini masumca ortaya çıkaran bu güzel gelinliği, çok zengin, kıymetli Brüksel Dantelinden yapılmış duvak ve taç tamamlıyordu.
İkisi de Rıza Efendi sülalesinin kadınlarının evlendiklerinde taktıkları duvak ve taçtı.
Onlar da yerini bulunca sıra beyaz saten ayakkabılara geldi.
Gelin giyinmişti.
Şimdi kendisini aynada görme zamanıydı. Bu ayna özel bir aynadır. Babası kendi eliyle yapmıştı, oymalı çerçevesini, biricik kızı için. Ayna da kristaldi.
Gelin görme gününe kadar ayna burada kalacaktı. O gün beraber Müjgana götüreceklerdi bu aynayı.
Müjgan aynaya doğru yürüdü küçük adımlarla.
Gördüğünden hem şaşkın hem memnun gülümsedi aynaya.
Oradan buradan sıçrayan, duvağın tacın zapt edemediği kızıl saçlarını yine orasından burasından sıkıştırmaya çalıştı, muvaffak olamadı vazgeçti.
Kıymet yenge:
İyice bak kendine, kendini bir daha böyle gelinlikle göremezsin belki de dedi.
Söyleneni yaptı Müjgan. Şöyle bir döndü aynanın önünde.
Sağına, soluna, başına ayaklarına baktı.
Tamam, yeter, gitmeye hazırım artık, nihayet.
Müjganın yakın arkadaşları odaya alındı vedalaşmak için.
Gördükleri karşısında şaşkın:
Hiç bu kadar güzel gelin görmedik dediler arkadaşlarıyla vedalaştı tek tek. Ağlaştı arkadaşları.
O da ağlıyormuş gibi yaptı, yalancıktan, ayıp olmasın diye.
Sıra Saatçiye gelmişti. Saatçi yavaşça içeri girdi, kızına yaklaştı. Gördüğünden gözleri kamaşmıştı güzelden anlayan Saatçinin.
Gülümsedi kızına. Müjgan elini öptü, o da kızına sarıldı. Duvağına zarar vermemeye çalışarak. Tekrar geri çekildi, uzun uzun seyretti Müjganı. Hiç kimse acele etmedi, sabırsızlık göstermedi. Yavaşça yaklaştı kızına son bir kere daha sarıldı.
Duvağını örterken:
Mutlu olmak için her şeyi yapacağına söz ver dedi.
Başıyla tasdik etti Müjgan, konuşmadan.
Sağ ayakkabını çıkar. İçine koyacağımı inşallah hiç kullanmak mecburiyetinde kalmazsın.
Söyleneni yaptı Müjgan, ama şaşırdı. Babası para yerine kocaman bir beşibiryerde koydu ayakkabısının içine:
Bu da ne baba? Bu çok.
Sen benim yegane evladımsın Müjgan, sana vermeyeyim de kime vereyim!..
Ben bununla nasıl yürüyeyim, elime de alamam.
Ver onu bana, yarın alırsın benden.
Kıymet yenge elinden altını aldı, emaneten.
Dönüp babacığına bir kere daha baktı; dayanamadı, tekrar sarıldı, bu çok, pek çok sevdiği insana öptü babasını yanaklarından boynundan...
Saatçi de çok duyarlı anlar yaşamaktaydı. Hayattaki yegane varlığı, gidecekti bugün evden.
Yavaşça kurtardı kendini kızından. Göstermemeye çalıştığı kocaman bir damla yaş yanaklarından yuvarlanıp, sigaradan sararmış bıyıklarında kayboldu.
Odadan çıktı.
Baba da gidince, yengeler Müjganın koluna girip merdivenleri çıkarak sokak kapısında bekleyen Fadime Anaya yöneldiler.
Müjgan duvağını hafifçe kaldırıp annesini kucakladı. Fadime Ananın sesi soluğu kesilmişti göz yaşlarını içine akıtmaktan.
Yine de kızını sıkı sıkı kucaklamak gücünü buldu kendinde.
Sarıldı kızına öptü, kokladı fark ettirmeden.
Müjgan da daha bir iyice sarıldı annesine. Sonunda elini öpüp ayrıldı anacığından.
devam edecek