MÜJGAN (10)
Eğirdirde Bir Aşk Hikayesi
-10-
Sigaradan boş kalan elini cebine götürdü. Kocaman bir kadife kutu çıkardı, açtı. İçinden Müjganın gözlerini dahi kıskandıracak kocaman bir zümrüt yüzük çıkardı. Müjganın parmağına taktı.
Bu onun kendi görümlük yüzüğüydü. Rıza Efendiden.
Müjgan zevkten dört köşe, yüzükte kaybetmişken kendini, Güllüşah Müjganın ellerini kocaman yumuşak elleri arasına aldı. Önce Fadime Anaya sonra Saatçiye bakıp:
Kızım Müjganı oğlum Şemsettine nişanlıyorum. Hayırlı uğurlu bol çocuklu olsun dedi.
Dudağından hiç düşürmediği sigarasını söndürürken bir şeyler mırıldandı Saatçi. Küçük Hanım fırsat bu fırsat deyip, o da bir şeyler söylemek istedi.
Bir şey mi dedin ağabey, sesini duyamadım da
Güllüşahın sesi bomba gibi patladı.
Ne duyacaktın ki? Evet dedi Saatçi
Fadime Ana kocasına baktı. Suskun ve üzgün yerinde oturmaktaydı. Saatçi, üzüntülerine gömülü, onları göstermeye bile hak bulamazdı kendinde. O anda nefret etti kocasından, onun aczinden Fadime Ana. İçinde bir şeyler devrildi, yıkıldı, gümbür gümbür ettiler. Yıkılanlar, senelerin ağırlığından kanattılar bir yerlerini, derinden
Bir daha hiç konuşmadı Fadime Ana, ne kızından, ne de onunla ilgili bir şeyden.
Daha bitmedi, ilk yüzük bendendi, şimdi Şemsettininki sırada konuşan yine Güllüşahtı.
Diğer yüzük etrafı safirlerle kaplı kocaman bir pırlantaydı.
Tanıdı bu yüzüğü Fadime Ana:
Bu sevgili arkadaşı Rıza Efendinin ilk karısı Vesile Hatunun yüzüğü idi.
Zavallı arkadaşım diye inledi içten içten Fadime Ana, gitti gitti, yerini bunlara bırakıp.
İkinci yüzüğü de öbür elinin yüzük parmağına geçirdi Müjganın. Sonra Müjganı alnından öpüp yanında yer açtı.
Bundan böyle senin yerin hep benim yanım, otur kızım.
Müjgan tekrar elini öptü kayınvalidesinin ve istenileni yaptı.
Haydi getirin yiyecekleri, içecekleri, kutlayalım bu günü değerince.
Yenildi, içildi, hediyeler takdim edildi.
Karanlıkla birlikte de evlerine döndü herkes.
Misafirleri uğurladıktan sonra Müjgan tekrar nişan odasına döndü.
Oda karanlıktı. Odada Saatçi yalnızdı. Sigarası elinde, dimdik ayakta durmaktaydı. Müjgan babasının yüzünü karanlıkta tam seçemese de onun yüzünde memnun mutlu bir ifade bulmakta zorluk çekti.
Neden babamın yüzü bu kadar durgun? Benim mutluluğum için sevinmek bu kadar zor mu onun için? soru soran gözleri babasınınkileri aradı.
Saatçi, Müjganın girdiğinin farkındaydı. Başını çevirmeden göz ucuyla o da kızını gözledi. Biricik kızını.
Arkaya tarayıp babasının yıllar önce kendisine hediye ettiği fil dişi tarakla tutturmasına rağmen her tarafa dağılan kızıl saçları, gür, uzun siyah kirpikleri, güneşte yeşerip zümrüt renkli bir öbek çim gibi koca yeşil gözleri, ince zarif yüzüne tam yakışan hafif kalkık burnuyla, sevgisini hiç açıkça gösteremediği biricik kızının farkındaydı o da.
Keşke seni ne çok sevdiğimi, senin verdiğin bu yanlış karara bile bu yüzden karşı çıkamadığımı anlatabilseydim bebeğim diye düşündü içi yana yana.
Sonra tekrar bir çaba gösterdi Saatçi, fikrini, düşündüğünü söylemek için.
Kesin bir sesle:
Gel otur da konuşalım beraber biraz kızım dedi.
Babasının bu kararlı sesinden biraz irkildi Müjgan.
Gidip babasının yanına oturmaktan ziyade ilişti sedire, koca gözlerini kaldırıp sorarcasına baktı babasına.
Bu gözler ışıl ışıldı mutluluktan.
Saatçi vazgeçti konuşmaktan, gölge düşürmek istemedi bu bakışlara; caydı söylemek istediklerinden.
Müjgan, sen istedin, isteğin oldu. Hayırlı olur inşallah, mutlu olursun dedi.
Odadan çıkmaya davranırken birden döndü, kendini babasının kollarına attı. Saatçi de biricik kızına sıkı sıkı sarıldı, hiç bırakmaya niyeti yokmuşçasına, şefkatle, sevgiyle kollarında tuttu onu
Bir müddet böyle kaldılar. Sonra yaşlı kollar gevşedi. Müjgan kıpırdandı, kurtuldu kollardan, kapıya yöneldi. Çıkarken babasına tekrar baktı. Saatçinin gözlerinden yaşlar akmaktaydı. Babasını sevinçten ağlıyor zannetti. Müjgan. Memnun, mutlu odadan çıktı.
Bahçeye inen merdivenlerin başına geldiğinde, annesinin hala mutfakta olduğunu gördü. Hava iyiden iyiye kararmıştı. Merdivenleri yarıladığında koca kapının çalındığını duydu. Müjgan kapıyı açmak için koşmak isterken annesinin sesi onu durdurdu.
Dur dedi. Bu sefer kapıyı benim açmam lazım.
Yaşlı yorgun adımlarla merdivenleri çıktı. Kapı bir daha vuruldu. Nihayet açtı kapıyı Fadime Ana. Zaten gelenin de kim olabileceğini bilmekteydi. Gelen, oğlan evinden bir halayıktı. Gelin evinden giden şerbet sürahisini geri getirmişti.
İçinde nadide çikolatalar, badem şekerleri vardı. Hepsi Şemsettin tarafından İstanbuldan getirttirilmişti.
Annesini takip eden Müjgan, sürahiyi gördü ve kaparcasına aldı halayığın elinden. Annesine bir tane bile vermeden koşar adımlarla merdivenleri indi, odasına girdi.
Sürahiyi kucakladı, kalbine bastırdı, Şemsettinden geldi diye.
Uzun müddet, sürahi koynunda, göle vuran mehtabı seyretti hayallerini emanet etti onlara.
devam edecek