MÜJGAN -6-

eğirdir haber,akın gazetesi,egirdir haberler,son dakika,MÜJGAN -6-
Haberin Tarihi: 11.11.2017 09:31:00 - Okunma Sayısı:1462 defa okundu.

MÜJGAN

Eğirdir’de Bir Aşk Hikayesi

-6-

                Koca konak kapısını anahtarıyla açtı Şemsettin. Buna alışkın olmayan Ümmü kalfa koştu geldi merdivenlerden Ağa oğlunu karşılamaya. Müjganla merdivenleri çıktı Ağaoğlu, çalmadan Güllüşah’ın kapısını açtı.

                Güllüşah, büyük deri  koltuğuna gömülmüş, gözler kapalı tespih çekiyordu. Gözlerini açmadan gördü onları sanki;

                “Hoş geldiniz” dedi.

                “Sana gelinini getirdim Güllüşah, bak işte, Müjgan. Heyecanını sesi belli etmişti.

                Güllüşah yine gözlerini açmadan yerinden kıpırdamadan:

                “Aferin” dedi.

                Bir müddet kimse bir şey konuşmadı. Nihayet Güllüşah hafifçe yerine yerleşir gibi kımıldandı.

                “Mutlu ettin beni”

                Hafifçe gözlerini aralayıp Müjgan’ı süzdü.

                “Sen de mutlu musun, Müjgan”

                Müjgan duyulur duyulmaz bir sesle:

                “Evet” dedi.

                “Eh öyleyse her şey yolunda demektir. Git, Ümmü kalfa çay yapsın, sonra alıp bana gelin.”

                Öyle yaptılar. Çayları herkes kendi dünyasında mutlu, konuşmadan içtiler. Çay biter bitmez Şemsettin:

                “İyi geceler” deyip kayboldu. Müjgan’ı da, yanına emektar Ümmü Kalfa’yı  koyup, evine yolladı Güllüşah.

                Her şeyi kapı aralıklarından arada sırada kafasını kaplumbağa gibi çıkarıp, duymaya anlamaya çalışan Küçük Hanım, olanlara bir anlam veremediği için, yatmadan önce bir şey bahane edip, Güllüşah’ın odasına girdi. Güllüşah onu görür görmez hiç beklemeden:

                “Şemsettin’i evlendiriyorum Küçük Hanım, Müjgan’la. Haydi iyi geceler”

                Küçük Hanım’a odadan çıkmaktan başka yapacak bir şey kalmamıştı. Sevinse mi, üzülse mi bu işe bilmiyordu. Buruktu kendinde kalan tat.

                Ağabeyi ne diyecekti bu işe.

                Müjgan eve gelince annesini kendisini bekler buldu. Daha kendisine bir şey sorulmadan, “Halamlardaydım” dedi; başka da hiçbir şey söylemedi. İşte o an Fadime Kadın’ın kalbine bir ok gelip saplandı.

                Korktukları başına gelecekti ve önüne geçmek mümkün değildi.

                Dişi kurt avını yakalamış, daha doğrusu erkek kurda yakalanmaktan memnun, vücudunun her zerresinden zafer ve mutluluk fışkırıyordu. Kızını hiç böyle görmemişti Fadime Ana.

                “Selamı var halamın.”

                “Başka” dedi Fadime Kadın.

                “Başka yok.”

                Çok keskin bir söyleyişti bu, hem de Fadime Kadın’ı endişelendiren. Sonra da odasına, aşağıya indi.

                Göle bakan pencerede dikelip, geçmişlere daldı. Ne zaman sevmişti onu?

Kadın erkek ilişkilerinin ilk defa farkına vardığında:

                Sekibağ’da.

                Ah o Sekibağlar.

                Sevgilileri buluşturan, tanıştıran, mor menekşeler açtığında ümitlerin de yeşerip açtığı ilkbahar günlerinin Sekibağları.

                Günlerce önce başlar hazırlıklar. Yeni doğmuş kuzuların haklarından çalınıp alınmış sütten yapılan taze peynirler, peynirli pidelerin üstüne konduğunda; türüm türüm, tüte tüte fırınlardan evlere taşındığında.

                İlk peynirli pidelerle gelir Sekibağlar telaşesi.

                Herkes hesabını yapmaya çalışır Hıdırellez’in.

                Eğirdir denizden 920 metre yüksekte olduğundan daha henüz serindir sabahlar.

                İşte bu sabahların Mayıs altısından bir gün önce kasabanın bekar delikanlıları taşımaya başlarlar analarının hazırladığı kıl kilimden çadırları, kuru yemişleri, ispirto ocaklarını, sofra örtülerini, peçeteleri, tencere, tava, tabak, çanak, bardakları.

                Sekibağ adını taşıdığı göle, nazlı bir gelin gibi sere serpe uzanıvermiş olan Eğirdir’in göle bakan batı yamaçlarında kutlanır.

                Sivri Dağı, Toroslar’ın doğuya giderken yanlarına almaya unuttuklarındandır. Tek başına Eğirdir’in bekçiliğini yapar.

                Yarımada onun eteklerinde başlar, gölü kuzeyli güneyli keserek, kale içinden geçip, adalara bakan tarafın ucunda sivri bir burunla son bulur.

                Sonra adalar gelir.

                Koca iki zümrüt gibi göl içinde yüzen adalar.

                Eğirdir Gölü mavinin yeşilin en güzellerini sergiler, gökyüzünün keyfine göre. Kaprislidir de. Poyrazına güven olmaz, isterse evlerin çatılarını, camilerin minarelerini alır götürür.

Mavilerin bittiği yerde karşı kıyıların yeşilleri başlar.

                Bir başkadır Eğirdir, bütün dünyada bir eşi daha yoktur.

                Eğirdir’i tepeden seyretmeye doyamayanlar sık sık tırmanırlar Oluklacı’ya, Sivri’ye. Gölün, maviden laciverte, yeşilden turkuaza kadar değişen renklerine dalıp, hayal dünyasında kendini kaybeden insanların en sevdiği yerdir onun tepeleri. En tepesine çıkabilen de azdır zaten. Tehlikelidir de ayrıca. Yolu iyi bilmeyenleri geri yollamayabilir de. Çok olmuştur…

                                                                      devam edecek

Bu Haberi Paylaş



Yorum Yap