MÜJGAN (5)

eğirdir haber,akın gazetesi,egirdir haberler,son dakika,MÜJGAN (5)
Haberin Tarihi: 10.11.2017 15:17:00 - Okunma Sayısı:1535 defa okundu.

MÜJGAN (5)

Eğirdir’de Bir Aşk Hikayesi

-5-

                Bir türlü karşılaşamadı. Halasını da ziyaret etmeye cesaret edemedi. Nihayet bir akşam, Şemsettin’lerin yakınında oturan akrabalarına gitmeye karar verdi.

                Şemsettin evine girip çıkmak için bu yoldan geçmek mecburiyetindeydi.

                Yemekten sonra genç kızlar elektrik direklerinin altına koydukları iskemlelerde oturmuş sohbet ederken, yolun sonunda Şemsettin göründü. Hafif içkili gibi sallana sallana yürüyor, çevresindekilere aldırış etmiyor, bir şarkıyı ıslıkla çalıyordu.

                Müjgan geleni hemen tanımıştı. Onunla karşılaşmayı kafasına koymuştu zaten bu gece; olmazsa sabaha kadar bir yolunu bulup onu bekleyecekti. Bu akşam, bu gece mutlaka görecekti onu, bunu biliyordu. Hemen ayağa kalktı.

                Gelenin kendisini görmesini, tanımasını istiyordu.

                Ama erkek o kendine has yaylanır gibi yürüyüşü, dimdik başı, ütülü pantolonuyla heyecanını daha da arttırıyordu Müjgan’ın.

                Nasıl kotaracaktı bu işi.

                Şemsettin etrafla pek ilgili görünmüyordu. Müjgan iyice yol kenarına çıktı. Görülmemesi  imkansızdı artık. Öyle de oldu.

                Şemsettin:

                “İyi akşamlar kızlar” deyip geçerken, Şemsettin’in önüne geçti:

                “Merhaba, hoş geldin”

                Şemsettin yine baktığını görmeden savuşturmak ümidiyle:

                “hoş bulduk, iyi akşamlar sana da” dedi.

                Müjgan ısrarla:

                “Beni tanıdın mı?” diye, devam etti.

“Tanımam mı lazımdı?”

                “Evet, ben Müjgan’ım”

                Sesinin tonu kesindi ve ne demek istediğini ifade ediyordu.

                Şemsettin ayılır gibi oldu. Güllüşah’ın sözleri aklına geldi. İyice bir doğrulup baktı karşısındakine.

                “Olamaz sen bu kadar büyüdün mü?”

                Tekrar, alıcı gözle baktığında elektrik lambalarının iyice koyu kızıla boyadığı saçlarda takıldı kaldı gözleri bir süre. Kendini Müjgan’ın tılsımından kurtardığında da

                kadınlara karşı olan her zamanki pervasızlığı ile, Müjgan’ı ellerinden tutup şöyle bir döndürdükten sonra:

                “Sen bir afet olmuşsun, küçüğüm” dedi.

Müjgan nedense heyecanlı değildi artık. O, avını yakalamış vahşi bir hayvanın tavrıyla iştahla ve huzurla avını yemeye hazır gibiydi.

                Müjgan’ın istediği olmuştu. O’nun yanındaydı ve o güzelliğinin farkına varmıştı. Farkına vardırılmıştı, umutluydu şimdilik.

                Kendisi de biliyordu nedenli güzel olduğunu. Daha doğrusu, başkalarının bakışlarından; bazen de kendi hakkında konuşulanları duyduğundan.

                Şimdiye kadar güzelliğini hiçbir zaman avantaj olarak kullanmamıştı. Ama şimdi işine yarayabilirdi. Ama nasıl? Beni görüp, beni fark etmesi yeter” dedi içinden.

                Düşünmeden ağzından kendiliğinden çıkan lafları duydu:

                “Evet, öyle, senin için”

                Öbüründeydi şimdi şaşkınlık sırası. Ama en şaşkını Müjgan’dı.

                Esasında kalbinden geçirmişti bu cümleyi, asla isteyerek dışarı vurmamıştı.

                Ne var ki sözler, başını alıp çıkmıştı, suya attığımız taş kaydıraklar gibi.

                Hani taşları attığınız anda bilemezsiniz ya, onun nerede başlayıp nerelere kadar zıp zıp zıplayacağını, nerelere ulaşacağını.

                İşte öyle olmuştu. Müjgan’a sormadan, başını alıp çıkmıştı ağzından laflar, fırlayı vermişti, işiten kulakları şaşırtmıştı.

                Esasında Müjgan sadece “evet” demek istemişti.

                Şemsettin bakmaya devam etti küçüğüne, bu sefer iyice görerek. Müjgan’ı ilk defa gören önce neresine bakacağına şaşırırdı:

                Uzun koyu kirpiklerle kaplı ceviz yeşili kocaman gözlere mi, yanaklarını delip geçen gamzelerine mi, dolgun biçimli dudaklarına mı, ince ve zarif boynuna mı, olabileceğin en güzeli kollarına mı, mütenasip yuvarlaklar çizen vücuduna mı yoksa alev alev yanan, hiç zapt olmayan, dalga dalga omuzlarından beline dökülen koyu kızıl saçlara mı?

                Şemsettin o dakika hepsinin farkına vardı ve gördüğünden memnun anında kararını verdi:

                “Bu kızla evleneceğim.”

                Sonra daha daha bir dikkatlice baktı kıza, uzun uzun…

                Onun hem inandırıcı, hem inançlı, güven veren bakışlarıyla karşılaştı. Vücudunun her yerinde kıvrımları olan ince belli endamıyla karşısında, tetikte, atlayıp kaçmaya hazır bir tay gibiydi Müjgan.

                Usta avcı zamanında davrandı, önce elinden, sonra belinden tuttu Müjgan’ın:

                “Haydi gel bize gidelim, çay içeriz beraber, Güllüşah da memnun olur muhakkak.”

                Kendini teslim etti ona o an Müjgan.

                Kadınların şaşkın bakışları altında onlardan ayrılıp, yürüdüler gecede bir müddet. Müjgan yürümüyor, yürütülüyordu.

                Mutluydu, imtihanı geçtiğini, kazandığını biliyordu ama yine de geleceğin kendisine istediklerini getireceğinden emin değildi.

                                                      devam edecek

Bu Haberi Paylaş



Yorum Yap