MÜJGAN
Eğirdirde Bir Aşk Hikayesi
-1-
Kasabada ılık, sakin yaz başı günlerinden biri. Vakit ikindi. Üç kadın, yarım adaya gidilen Kalenin dar kapısından giriyordu. Bu kişilerden Güllüşah sanki arkadan sel geliyor gibi yürümekteydi. Karar verdiği işte kazanmaya kararlı, vurduğu avı almaya giden bir avcının çevikliğinde adımlarını daha da hızlandırdı. Evlerden çaldıkları yiyeceklerden karınları şişmiş, Kalenin varoşlarında öğle uykularının tadını çıkaran kediler sıçrayıp kaçtılar. Güllüşahın haşmetinden Kale duvarlarının deliklerinde aldılar soluklarını. Adımları öyle sertti ki yoldaki çakıl taşları sıçrayıp yol açıyorlardı ona.
Attığı adımlar verdiği kararlar gibiydi, öylesine keskindiler ki, eşit mesafelerle, milimetre şaşmadan olmasını istediği yerdeydiler. Onun açtığı bu yolda da arkasındaki iki kadın yürüyordu. Bu hep böyle olacaktı. O yolu çizecek diğerleri onu takip edecekti. O iki hanımdan biri vardı ki;
Küçük Hanım derdi kasabalı bu genç ve güzel kadına, Güllüşahın önüne geçirmemek için.
Bu kız Güllüşahın verdiği yegane tavizdi, yaşadığı bu hayatta: Oğlunun değiş tokuşu; ŞEMSETTİN.
O gece
Efendim, sen misin?
Cevap, Biz geliyoruz olmuştu.
Biz geliyoruz
İşte bu,
Biz de kim Efendi, diye şaşkın şaşkın, merdiven başından kendilerini görmeye çalışan Vesile Hatuna kendi vermişti cevabı Güllüşah, Rıza Efendinin konuşamayacağını fark edip:
Adım Güllüşah. Kader böyle istemiş ve ben de buradayım bu akşam. Ama sen daima bu evin ilk ve büyük hanımı olarak kalacaksın. Alınyazımız bugün burada kesişiyor.
Vesile Hatunu incitecek, kıskandıracak herhangi bir olaya sebep olmamak için elinden geleni yaptı Güllüşah. Onu devamlı izledi. Zaman zaman onunla konuşmaya çalıştı, ama o yaralı bir ceylan gibi yaralarını kimseye göstermeden kendi başına, gözyaşlarını içerek, ortalarda pek görünmeyerek yaşadı. Ve bir gün, ruhu aldığı yaralara dayanamayıp, dört kız evladı verdiği kocasına ve kızlarına doyamadan, Güllüşah geldikten çok kısa bir süre sonra, dünyadan göç edip gitti.
Öndeki Güllüşahdı dediğimiz gibi; Rıza Efendinin son karısından bir önceki.
Hemen arkasında, sedef kakmalı bastonunun savrulduğu tarafta, gölgesine bile yetişemeyen, eteğinden tutmaya çalışır gibi koşarcasına yürüyen, zarif yapılı, ince bir kadın; daha taze ve çarşaflı. Çarşafı vişne çürüğü renginde, ipekten. Rıza Efendinin yıllardır beklediği, uğruna iki karı ve birçok metres eskittiği, bir değil, ikiz erkek evlat veren son karısı. Yüzünün güzelliği eşsiz, minyatür gibi, Allah kendi eliyle özenerek yaratmış der ilk gören. Bu güzel kadın Küçük Hanım diye tanınır kasabalı tarafından.
Hemen arkada, son karısının ilk kocasından olma, yetişkin, hala evlenmemiş Adile, güzeller güzeli. Çarşafsız, mantolu, eşarplı; elinde bir de siyah rugan çanta var. Herkese gösterircesine savurup yürüyor çantasını.
Bu kız Güllüşahın verdiği yegane tavizdir, yaşadığı bu hayatta: Oğlunun değiş tokuşu; ŞEMSETTİN.
Her şeyin bir bedeli var. Ödenmeden alınmaz, alınsa da işe yaramaz derdi Güllüşah yerli yerince.
Yol boyunca, hep bu çocuğu ve o meşhur geceyi düşündü Güllüşah.
Karlı, fırtınalı bir kış gecesinde, günlerdir kocası Rıza Efendiyi beklemekten yorulmuş, yatmaya hazırlanırken, dışarıdan o çok iyi tanıdığı fayton sesini duymuş, tekrar kadife sabahlığını giyip, elinde şamdan, kocasını karşılamaya koşmuştu merdiven başına sevinçle. Aşağıdan adının ünlenmesini beklemişti, ama ses yoktu.
Sonra o seslendi:
Efendim, sen misin?
Aşağıdan tereddütle gelen cevap:
Biz geliyoruz olmuştu.
Kalbinden vurulmuşa dönmüştü Güllüşah, şaşırmış, inanmak istememişti kulağının duyduklarına.
Kulakları tanıyordu sesi
Biliyordu bu biz geliyoruzun ne demek olduğunu. Kendisi de bu eve ilk getirildiğinde merdiven başında bekleyen Vesile Hatuna aynı cevap verilmişti:
Biz geliyoruz.
Biz de kim Efendi diye şaşkın şaşkın, merdiven başından kendini görmeye çalışan Vesile Hatuna kendi vermişti cevabı:
Adım Güllüşah. Alın yazımız bugün burada kesişiyor. Kader böyle istemiş ve ben de buradayım. Ama sen daima bu evin ilk hanımı olarak kalacaksın.
Sonra Vesile Hatunun kocasıyla birlikte yan yana, arkasında elinden tuttuğu, kendini dul bırakıp öbür dünyaya göç eden ilk kocasından olma küçük kızı, merdivenin sonuna vardıklarında, Vesile Hatun şaşkın, üzgün ve ürkek güzel koyu mavi gözleriyle güzel yüzünü gölgeleyen elemle karşılaşmış, üzüntünün daha bir güzelleştirdiği bu yüze açık açık bakamamış, utançla başını öne eğmiş, biraz geri kalıp yeni kocasının arkasına sığınmaya çalışmış, yaptığından hem utanıp üzülmüş hem de pişman olmuştu. Ama elden ne gelir. Kader deyip, kocasını takip etmiş, kapısını açtığı odaya onunla birlikte girmişti. Arkalarından halen inanamayan gözlerle bakan Vesile Hatunun önünden geçip gitmişti.
devam edecek