ULUSAL KURTULUŞ SAVAŞINDA EĞİRDİR
EĞİRDİR MENZİLİ VE EĞİRDİR BAHRİYE MÜFREZESİNİN KURULMASI
Recep BOZKURT
Eğitimci - Yazar
Eğirdir
Bahriye Müfrezesinin Antalya yolu ile yapılan ithalatı Batı Cephesine
ulaştırmadaki büyük gayretleri kayda değerdir. Bu faaliyetlerinin nihai zaferin
kazanılmasında payı büyük olmuştur
Fahir Atabek
Harp Tarihi Daire Başkanı
A-Sakarya
Meydan
Savaşı
ve Sonuçları:
Sakarya
Meydan Savaşı, Yunan Ordusunun kralları başlarında olmak üzere arkasına bütün
emperyalist devletleri alarak Türkleri Anadoludan tümüyle atmak için
başlattığı ve bütün gücünü kullandığı bir savaştır. Bu savaş, bizim yönümüzde
de Ulusumuzun kaderi üzerinde en büyük etkisi olan savaşlardan biridir. Sakarya
Savaşları gibi dünya tarihinde, 22 gün 22 gece aralıksız devam eden başka bir
savaş yoktur.
Avrupadaki
topraklarından 1699 yılından beri geri çekilen ve Ankara yakınlarına kadar
sürdüren bu çekilişin durdurulduğu; 13 Eylül 1921 tarihten itibaren de düşmanı
yurt topraklarından atmaya yönelik taarruzların başladığı bir dönüm noktasıdır,
Sakarya Savaşları. Bu savaşlarda, dünyada ilk kez topyekûn savaş stratejisi
uygulanmıştır. Ya birlikte ölecek ya da birlikte yaşayacaktık. Mustafa Kemal
Paşa bu durumu şöyle açıklar:
Savaş
demek, yalnız iki ordunun değil; iki ulusun bütün varlıklarıyla, bütün mallarıyla,
bütün maddi ve manevi güçleriyle karşılaşması ve birbirleriyle vuruşması
demektir. Bunun için, bütün Türk Ulusunu, cephedeki ordu kadar düşünce, duygu
ve eylem olarak savaşın içine almalıydım. Ulus bireyleri köyünde,evinde
tarlasında bulunan herkes, cephede vuruşan savaşçı gibi kendini görevli
bilerek, bütün varlığını yurt savunmasına verecekti. Savaş öncesi yapılan bütün
hazırlılar buna yönelikti.
Meydan
Savaşı,100 kilometrelik bir cephe üzerinde ve çok kanlı bir biçimde başladı.
Sol kanadımız Ankaranın 50 kilometre güneyine kadar çekilmişti. Ordumuzun yönü
batıya iken güneye döndü. Arkası Ankara iken kuzeye verildi. Yön değiştirilmiş
oldu. Bunda hiç sakınca görmedik. Savunma
hatlarımız yer yer kırılıyordu. Ama,kırılan yerin hemen arkasında çabucak
yeni bir savunma hattı kuruluyordu.Bunun nedenini anlatmak için dedim ki:
Savunma
Hattı yoktur. Savunma alanı vardır. O alan bütün yurttur. Yurdun her karış
toprağı, yurttaşın kanıyla sulanmadıkça düşmana bırakılamaz. Onun için, küçük
büyük her birlik bulunduğu noktadan atılabilir; ama küçük büyük her birlik ilk
durabildiği noktada yeniden düşmana karşı cephe kurup savaşı sürdürür.
Yanındaki birliğin çekilmek zorunda kaldığını gören birlikler ona uymaz.
Bulunduğu noktada sonuna dek dayanmak ve direnmek zorundadır.
Ankara
yakınlarındaki bu kanlı ve boğaz boğaza savaşlar devam ederken Yunan ordusunun
bir kolu da Sandıklı üzerinden Ispartaya yönelmişti. Sandıklı iki kez işgal
edilmiş, Keçiborlu tehdit altına girmişti. Isparta ve Eğirdir çalkalanmakta;
bir yandan göç hazırlığı yapılmaktadır. Hafız İbrahim Demiralay, anılarında o
buhranlı ve kritik günleri şöyle anlatır:
Ankaradan
Ispartaya dönmüştüm. Kısa bir süre sonra Mustafa Kemal Paşadan Yunan
saldırısının yeniden başladığın bildiren acil bir şifreli telgraf aldık. Orduyu
takviye zarureti olduğunu bildiriyor, Askerlik Şubelerini teftiş edip yardım
bölükleri kurmamız emir olunuyordu. Aynı görev ile Saruhan (Manisa) Mebusu
Raşit Bey de ilimize gelmişti. Onu Askerlik Şubesine göndermiş kendim vilayet
merkezinde göreve başlamıştım. Topladığımız yardımları ve Müzaheret Bölüklerini
Dinarda 6.Fırkaya sevk ediyor, Sandıklı Cephesini takviye ediyorduk. Afyon
işgal altında olduğundan düşmanla bizim birlikler arsında bağlantı noktası
burasıydı.
Bu saldırılar
sırasında Sandıklı iki kez el değiştirmiş, düşman Keçiborluya sarkmak
istemişse de karşı hücumlarla geriye atılmışlardı. Bu çarpışmalar sırasında
Isparta da tehlike altına girdiğinden buralarda göç hazırlığına başlanmıştı.
Yayınladığımız bildirilerle halkı sükûnete, sebat ve metanete davet ettik.
Cemal
Tosun o günlerin Eğirdirini anlatırken:
Yunanlıların
Keçiborluya yaklaştığı haberi Eğirdire ulaştığında halkın Anamas taraflarına
göç etmek için hazırlandığı ve bazı ailelerin kadın ve çocuklarını aceleyle
Çandır tarafına gönderdiğini işitiyorduk.
İbrahim
Ethem Kartal ise anılarında o sıkıntılı günleri aynen şöyle anlatıyordu:
Birliklerimiz
Sakarya Nehrine doğru çekilirken Isparta Mutasarrıfı halkın daha içlere nakli
için tedbirler almaya başlamış; Eğirdirin de düşman eline geçebileceği
düşünülerek, Eğirdir Kaymakamına, Eğirdiri boşaltın!.. emri verilmiş.
Kaymakam Sulhi Bey, Düşman Eğirdire yaklaşmadıkça boşaltmam. Ne zaman ki
düşman Miskinler mevkiindeki tepelerde görülürse o zaman boşaltırım!.. diyerek
Valilik emrini uygulamamış olduğunu cephede iken gönderilen mektuplardan
öğrendim. Zafer sonunda Eğirdire döndüğümde eş-dost,bu olayı anlatarak: Ne
yiğit kaymakamdı. Valilik emrini dinlemedi, bizi tedirgin etmedi
dediler.
Görüldüğü gibi, düşmanın Anadolu içlerine doğru yürüme hareketi, Isparta ve
çevresinde de düşmanın buralara da gelecek düşüncesini yaşatmış, halkın
hayatını kurtarmak amacıyla dağlık kesimlere nakli düşünülmüştür.
İşte o
günler, böyle kara günlerdi
(27 Haziran 1978 günü yapılan konuşmalardan ve
Hayatımdan Kesitler,s.16)
Düşmanın
hareket gücünü azaltmak ve İzmirden takviye almasını önlemek için 25 Ağustos
1921 günüden itibaren Uşak-Dinar arasındaki 10 demiryolu köprüsü tamamen tahrip
edildi. Türk Ordusu için çok önem kazanmaya başlayan Dinar-Eğirdir Demiryolu
Hattı, Denizli dolaylarında tahrip edilerek düşmanın bu yolu kullanması
önlenmeye çalışıldı. Bu hattan Eğirdire gelip giden yolcuların
anlattıkları Yunan zulüm ve tecavüz
olayları, halkı derinden etkiliyor, Afyonkarahisarın güneyine yönelmiş
7000-8000 mevcutlu 4.Yunan Tümeninin varlığı bölgemiz için büyük bir tehdit
olarak varlığını sürdürüyordu. Yunan
uçaklarının Eğirdir üzerinde yaptıkları uçuşlar da gerginlik ve tedirginlik
yaratan diğer olaylardan biriydi. Sakarya Savaşlarına 50 Yunan uçağı da
katılmış, her türlü gözetleme ve keşif çalışmaları yapmış; bu savaşta biz, ancak iki uçak temin edebilmiş, devamlı
uçuşlarla tüm hava gözetlemelerini sürdürmeye çalışmış; kahraman pilotlarımız
hava çarpışmalarına katılmış, birçok hedefi bombalamıştı.
Hemen
kuzeyimizdeki Sultan Dağları arkasında ve Afyon-Çay arasındaki savaşlara
Eğirdirden de acil yardım istenmiş, Eğirdir Askerlik Şubesince 50 er ve
Müzaheret Takımından 29 süvari silahlandırılıp buradaki Birinci Tabura
gönderilmişti.
23
Ağustos 1921 günü başlayan bu kanlı mücadelede cephede ve cephe gerisinde var
olan tüm kaynaklarımızı sonuna kadar kullanmaya başlamıştık.
Yunan
Ordusunun gerisinde çok önemli bir bölge olan Afyon çevresinde bulunan 6.Tümenin
takviyesi için yöremizdeki bütün Askerlik Şubelerine gönderilen emirde,
ellerinde bulunan ve yeni toplanacak erlerin tümünü, bu tümenin emrine verilerek savaş bölgesindeki gereken noktalarda
kullanılması istendi. Anadoluda yaşlı ve çocuklar dışında cepheye gitmeyen
kalmamıştı.
Tekalif-i
Milliye Emirleri ne göre ise ilçe merkezi ve köylerde kurulan komiteler hemen
harekete geçmiş, hayırsever halkımızın yüce gönlünden kopan ne varsa toplanıp
cepheye ulaştırılmaya başlanmış; bu işleri de kahraman kadınlarımız başarı ile
yapmıştı. Eğirdire gelen her çeşit malzeme Altınkum yakınlarındaki limana
taşınıyor, oradan da Eğirdir Gölünün karşı kıyılarında bulunan Höyük ve Aşağıkaşıkara iskelelerine kayık ve mavnalarla
gönderiliyor; burada bekleyenlerce omuzlanan malzemeler, ordumuza
ulaştırılıyordu. Çünkü, ordumuzun savaş sırasında çektiği en büyük sıkıntı
silah,cephane ve araç gereçti.Bunları temin edebilmek için her yol
deneniyor,her türlü fedakârlık çekiliyordu.
Birçok
yolcu gibi, Birinci Dünya Savaşında 6.Ordu Komutanı iken, Mondros Mütarekesi
sırasında İngilizler tarafından tutuklanan ve Maltada iki buçuk yıldır
esarette kalan Ali İhsan Paşa (Sabis) da, esir kampından kaçarak İtalya
üzerinden Sökeye gelmiş, oradan gizlice Denizliye geçmiş, trenle Eğirdire
gelerek bu göl yolu ile Akşehirde
orduya katılmış, 6 Ekim 1921 tarihinden itibaren de Başkomutan tarafından Afyon
yöresindeki kuvvetlerin komutanlığına getirilmiştir.