Öncelikle uzun bir aradan sonra siz değerli okurlarımla tekrar buluşmanın heyecanını yaşıyorum. Son dönemde yoğun olan çalışma tempom iyice artınca düşüncelerimi kağıda dökmek biraz daha sancılı bir hal aldı. Fakat söyleyeceklerim bence söylenmesi gereken şeyler olduğundan 43 Derecelik Antalya sıcaklığına aldırmadan bu yazıyı kaleme alıyorum. Bu konuyla ilgili biraz geç kaldığımı kabul etmekle birlikte göz ardı edebileceğim bir mesele olmadığından bu yazımı her şeye rağmen yine de sizinle paylaşacağım.
Buyurun;
Bildiğimiz gibi Ortadoğu coğrafyası yine ateş hattı. Ateş zaman zaman büyüyüp küçülüyor bazen de odunların cinsi ve miktarı değişiyor ama değişmeyen şey bölgede hiç sönmeyen bir ateşin olması meselesi. Bölgede istikrar sağlanamadığı gibi, kısmen istikrarlı görünen ülkeler de bu durumlarını koruyamıyor. Bu durumun son bariz örneği Katar meselesidir. Sanırım en az birkaç kez bu ülkenin adını ve biraz da olsa özelliklerini medyadan işittiniz. Fakat meselenin ne olduğu Katarın neden şuçlandığını ve Türkiyenin neden ısrarla yardım etmeye çalıştığını bilmiyorsunuz. İşte bu yazı ile hedefim naçizane bu konuya ışık tutmak.
Öncelikle olaya tamamen yabancı okurlarımın da olduğunu varsayarak Katarı becerimin yettiğince biraz tanıtayım. Katar Ortadoğuda yer alan bir körfez ülkesi. Nüfusu yaklaşık olarak 2.5 Milyon civarında. Fakat bu nüfus ülkenin durumuna tam olarak ışık tutmuyor. Şöyle ki bu nüfusun içinde yalnızca 300.000 kişi Katarlı. Geri kalanlar ise gelişmemiş veya gelişmekte olan ülkelerden gelen yabancı işçiler ve göçmenlerden oluşuyor. Katar yüz ölçüm olarak küçük bir ülke. Ortalama bir kıyas hesabı ile ülkenin tamamı İzmir ili kadar bir büyüklüğe sahip. (11.427 km2) Tahmin edebileceğiniz gibi Katar Devleti askeri bir güce sahip değil ve yine tahmin edebileceğiniz gibi zenginliği tamamen yer altı kaynaklarına bağlı bir ülke. Katarın tarihsel gelişim sürecini çok irdelemek istemiyorum. Zaten istesem de irdeleyemeyeceğim kadar kısa ve sıradan bir tarihe sahip. İngiltere 1971 yılında Basra Körfezinden çekilirken bölgede kendinden bir şeyler bırakmak istemiş ve iç işlerinde serbest dış işlerinde İngiltereye bağlı bir devlet kurup ayrılmış. Tabi daha sonraları bir takım faaliyetler sonucu Katar bağımsız bir devlet olarak kendini tanıtmıştır.
Lafı bu denli uzatmam Katar için Klasik Bir Arap Devleti diyemememden kaynaklanıyor. Katar diğer zengin Arap ülkeleri gibi tüm servetini silahlara, lüks otomobillere ve develere yatırmıyor. Tam aksine Katar elde ettiği petrol ve doğal gaz gelirleri ile dünya siyasetinde etkin bir konuma gelmeye uğraşıyor. Bunu da gözde futbol kulüplerine sponsor olarak ( Barcelona F.C. gibi ), dünyaca ünlü üniversite ve düşünce kuruluşlarına yüksek miktarda bağışlar yaparak ve tabi dünyaca tanınan El Jazeera gibi haber ajansları kurarak başarmaya çalışıyor. Ve bana sorarsanız bu denli küçük bir ülkenin böyle işler yapabilmesi veya en azından böyle bir şeyi misyon edinmesini bile takdire şayan buluyorum.
Şimdi esas soruna gelelim. Ne oldu da tüm körfez ülkeleri bir anda Katara cephe aldı. Bildiğiniz üzere önce Suudi Arabistan, Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri ve Bahreyn daha sonra da bu ülkelerin siyasi veya ticari emir erleri olan Yemen, Libya, Maldivler, Mauritius, Moritanya, Komorlar, Ürdün, Senegal ve Nijer de teröre finansman sağladığı ve terörizme destek olduğu iddiasıyla Katar ile diplomatik ve ekonomik tüm ilişkilerini dondurmuştu. Peki gerçekte neler oluyor. Durun bölgenin en önemli aktörlerinin gözünden tek tek anlatayım size;
Suudi Arabistan Açısından Katar Meselesi
Bölgede süper güç ve Arap dünyasının lideri imajını oluşturmayı amaçlayan Suudi Arabistanın iki güçlü rakibinin olduğunu biliyoruz. Türkiye ve İran da ortalama aynı iddiaları paylaşıyorlar. Hal böyle olunca Katar meselesinde de Suudi Arabistana karşılık İran ve Türkiye var güçleriyle ve koşulsuzca Katarı destekliyor. Suudi Arabistan ise beklentilerinin üzerinde oluşan bu siyasi mahalefete şaşkın ve tepkili. Bunu basın açıklamalarından da anlamak zor değil. Hatta bazen açık açık dillendiriliyor. En son Suudi Dışişleri Bakanı, "Katar'a siyasi ve ekonomik ambargolar sürecek. Katar'a karşı yeni adımlar uygun zamanda atılacak. Umarız Türkiye tarafsız kalır" bile dedi. Bu sözden çok fazla anlam çıkar fakat ben özetleyeyim istiyorum. Suudi Arabistan ekonomik ve askeri olarak Türkiyeyi siyasi ve dinsel olarak İranı rakip kabul ediyor. Ancak her iki rakibin karşısında birleşmesi işleri çıkmaza sürüklüyor. Bu yüzden dikkat edilirse Türkiyeyi çok da rencide etmeyen adımlar atılmak isteniyor. Türkiyenin bu hareket tarzını benimsemesi ise iç siyaset malzemelerini bir kenara bırakırsak (ki iç siyasette Katar iyi günde kötü günde hep Türkiyenin yanında oldu diye Türkiye bu krizde Katarın tarafını tutuyor gibi amatörce bir algı var) Türkiye bölgedeki ağırlığını hem bölge ülkelerine hem de bölgeyi yakından takip eden global güçlere gösterme çabasında. Eğer bölgede vazgeçilmez bir güç olduğunu ispat edebilirse bu yolla hali hazırdaki müttefik ilişkilerini koruyabileceğini düşünüyor.
Türkiye Açısından Katar Meselesi
Türkiye ABD ile yaşadığı PYD sürtüşmesi sonucunda NATOya olan güvenini kaybettiğinden beri bölgede ve aslında global düzeyde siyasi ve askeri bir müttefik arayışında. Türkiye yıllarca başta Rusya olmak üzere doğu bloğuna karşı hep bir kalkan vazifesi gördü. Çoğunlukla da bu ehemmiyetli hizmetlerinin karşılığını ABye üyelik vaatleri ve ufak ekonomik desteklemeler şeklinde aldı. Aynı zamanda yine mezhep savaşlarının içinde baş aktör olarak yer almasa da İrana karşı hep set görevi görüp asla İranla yakın ilişki içerisine girmedi. Bu yönüyle Türkiye ABD, AB Ülkeleri ve Suudi Arabistanın liderliğinde dünyada söz sahibi olmaya başlayan Körfez ülkeleri ile aynı blokta yer aldı. Fakat değişen siyasi süreç Türkiyeyi yeni bir siyasi pozisyona soktu ve sanırım Türkiyeye yeni siyasi müttefikler gerekiyor. Çift kutuplu olduğunu bildiğimiz dünya siyasetinde ABD ile aranız bozuksa Rusya-Çin-İran bloğuyla dostsunuzdur anlayışına binaen Türkiye ve doğu bloğunun yakınlaşması bekleniyor. Türkiye ise tabiri caiz ise tam bir çözümsüzlükler sarmalında. ABD ile bir çok konuda ters düştü ve ABDnin bölgedeki en büyük ekonomik ortağı olan Suudi Arabistana karşı Katarı destekliyor. Bence en büyük sebep bu. Tabi birde bölgenin en büyük gücü olmak ve/veya İslam dünyasının lideri olmak özlemi de Suudi Arabistana karşı yapılacak eylemleri daha çekici kılıyor olabilir.
İran Açısından Katar Meselesi
İran bölge ülkeleri ile aynı baskın dini kabul ediyor olsa da Sünni ağırlıklı ülkelerce aynı din içinde ki kötü çocuk olarak görülüyor. Bu yıllardır bildiğimiz bir mesele. Bunun yanında İran Türkiye, İsrail ve zengin Arap ülkeleri gibi Amerikanın tarafını değil de SSCBnin esas kurucusu olan Rusyayı müttefik olarak seçmiş durumda. Bu yüzden de bölgesinde yalnız başına bir ülke görünümünde. Yalnız, inatçı ama güçlü. Yıllar süren ekonomik ve siyasi ambargolara rağmen duruşundan ödün vermeden doğru bildiğini yapmaya çalışan bir Ortadoğu ülkesi. İran siyasal zeminde en çok Amerika ile hasım görüntüsü çizse de esasen İrana karşı oluşturulmuş en ciddi ve acımasız blok aslında Suudi Arabistan önderliğinde oluşturulan Körfez Birliği Ülkeleri. Yakın bir zamana kadar Katar da bu birliğin ortaklarından biri konumundaydı. Fakat malum diğer Arap ülkeleriyle arası bozulup ciddi ambargolar uygulandığında İran bu durumu fırsat bilerek sırf Suudi Arabistan ve yandaşlarının başarıya ulaşamaması, Katarın bu bloktan koparılması ve belki zengin ve dış ülkelere yatırım yapmayı seven bir ülke olan Katardan ileri vadede ekonomik olarak yararlanma düşüncesi ile, Katar krizinin ilk gününden beri Katara siyasi ve ekonomik destek sağlayarak uygulanan veya en azından uygulanmaya çalışılan ambargonun delinmesinde Türkiye ile birlikte en güçlü aktör konumunda. Yani anlayacağınız İran her zaman ki oyunbozanlık rolüne bürünmüş durumda.
Katar ise tüm olanlara rağmen soğukkanlı bir görüntü çiziyor ki bence de çizmek zorunda. Her ne kadar Katarlı yetkililer misilleme yapmayacaklarını duyursalar bile jet hızıyla Türkiye ve İran ile öncelikli unsur gıda olmak üzere ekonomik iş birliğine gidildiği gibi olası bir askeri müdahaleden korunmak için bölgenin güç merkezlerinden biri olan Türkiye ile askeri bir anlaşma imzalayarak Türk askerini resmen topraklarına kabul etti. Katar askeri müdahale riskini savuşturduğunda dünyada oluşturduğu lobisi ile bu sorunları çözmeye uğraşacaktır. Fakat dediğim gibi askeri bir müdahale en korkulan seçenek.
O kadar değişken ve sıcak bir konu ki makalemi hazırlamam hayli zor oldu. Her gün yeni ve meselenin seyrini değiştirebilecek bir gelişmenin ortaya çıkması sonucu yazımı yaklaşık bir haftada tamamlayabildim ve artık eksiğiyle fazlasıyla karşınızda. Yeni yeni gelişmeler ortaya çıktıkça (ki çıkacaktır diye tahmin ediyorum) ek bir yazı daha hazırlarım diye umuyorum. Esen kalın