MUSTAFA HOBANOĞLU -14-
HAS SU ÜRÜNLERİ TİCARET VE SANAYİ A.Ş.
-14-
HAS SU TİCARET’İN DOĞUŞU
İşinize ne kadar sıkı sarılırsanız ve yaptığınız işten ne kadar memnun olursanız geçen saatler dev adımlar atmaktan sizi alıkoyamaz. Çünkü geçen her dakika sevdiğiniz bir yemek gibi ayrı bir zevk verir. O zaman canlı olmaktan, yaşamaktan hoşnut olursunuz. Yaratılan artı enerji, çevrenizin genişlemesine neden olur. Bir bakarsınız suya düşen bir damlanız, küçücük bir nokta iken kocaman bir daire oluşturur. Çünkü sevgi ile yapılan iş demiri yumuşatır, taşı eritir.
İki kardeşli Hobanoğlu Kolektif Şirketi geçen zaman içinde edindiği deneyimlerin ışığında ileri adımlar atmayı düşündü. 1970’li yıllarda, şimdiki Kolancı AVM’nin yerinde bulunan, Belediye İş Hanı’ndaki küçük bir ofiste işlerini yürüten şirket balıkçılıkta büyümeyi amaç edindi. Kısa dönem askerliğini de yapan Mustafa Bey, göl ürünlerine ağırlık vermeye başladı. En çok da sudak balığı üzerine çalışma sürdürülüyordu. Esas kazanç yalnızca balık tutup onu iç pazarda satmakta değil, balığı işleyip ülke dışına pazarlamaktı. Eğirdir’de henüz böyle bir kuruluş yoktu.
İskenderun’da Balık İş Anonim Şirketi ile ortaklık anlaşması yapıldı. Taze sudak balıkları İskenderun’a gönderiliyor orada fileto halinde işlenip Amerika ve Avusturya’ya ihraç ediliyordu.
Gücü yerinde kullanırsanız yararlı olur. Suyun gücünü yenemezsiniz boğulursunuz; onu denetlerseniz ondan yarar sağlayabilirsiniz. Barajlar bunun içindir.
Güçten yararlanıp onu büyütmeye çalışan Hobanoğlu Şirketi göl ürünlerinden gerektiği ölçüde yararlanma yoluna gitti. Gölde sadece sudak balığı mı vardı? Kuşkusuz hayır!.. Balık dışında kerevit de devreye girmeliydi. Eğirdir Baran TAŞ Şirketi ile de bir anlaşma yapıldı ve bu şirkete kerevit verilmeye başlandı. Kerevitler Baran TAŞ aracılığıyla işlenmek üzere İstanbul ve Bursa’daki Kerevit TAŞ fabrikalarına satılıyordu.
Hobanoğlu Kolektif Şirketi büyüyordu.
Şirketin büyümesi yeni katılımların güç ortaklığı ile de olabilirdi. Kardeşler bu noktaya sıcak baktılar. İç ve dış arayışları normal karşıladılar. Ancak gölden çıkanları satmak Hobanoğulları’nı memnun etmemeye başladı. Çünkü diğer ortaklarının çalışmaları birer örnekti. Neden kendileri de göl ürünlerini işlemesin? İşte dönüm noktası bu düşünceydi. Karar alındı. Büyüme, yeni katılım güçleri veya “kendin işle, kendin sat!..” ile mümkündü.
Düşüncenin gerçekleşmesi fabrikalaşmadan geçiyordu. Fabrika için geniş araziye ihtiyaç vardı. Nereden bulunacaktı bu arsa? Hobanoğulları ikinci bir güce ihtiyaç duyuyor muydu? Fabrika kurulsa bile iş dünyasında ne denli başarılı olabilirlerdi? Bu ve buna benzer sorular yanıt bekliyordu. Allah, doğruların yardımcısıdır. Sorulara nihayet karşılık bulundu.
Eğirdir’de çok tanınan bir sülale olan Çakırlar ile işbirliğine gidildi. Çakırlar’dan Havva Kılınç ve Cengiz Mehmet Kılınç; Hobanoğulları’ndan Mustafa ve Hayrullah Hobanoğlu ile ortaklık anlaşması imzalandı. Yeni ortaklığın adı da HAS Ticaret Kolektif Şirketi oldu; yıl 1978’di. “HAS” kullanımının açılımını soruyorum. Sözlükte bu sözcük “temiz, saf, katışıksız” anlamlarında. “HAS” sözcüğünün sözlükteki anlamında mı yoksa bir kısaltma mı olduğunu öğrenmek istiyorum. “ HAS” üç ismin baş harflerinden oluşan bir kısaltma. Hayrullah Hobanoğlu, Ahmet Kılınç ve Süleyman Kılınç’ın baş harflerinin aynı zamanda güzel bir anlam taşıyan kısaltma olması isabetli. Sonuçta kanal boyunda yer alan Çakırlar’a ait beş dönümlük kiraz bahçesine fabrika için ilk kazma vuruldu. Gerisini Mustafa Hobanoğlu’nun kendisinden dinleyelim:
“Göl ürünlerinden azami ölçüde yararlanma yoluna gittik. Kerevit çok iyi para getiriyordu. Ağırlığı ve önceliği kerevit konusuna ayırdık. İki bin metrekarelik bir alana havuz yaptık. Gölden gelen kerevitleri bu havuzlarda topladık. Bunda amacımız kerevitleri canlı olarak ihraç etmekti. Biz henüz bunları işlemeye geçmemiştik. Kayseri’deki Meybuz AŞ ile temasa geçtik ve oraya bu canlı kerevitleri göndermeye başladık. Orada işlenip konserve yapılan kerevitler İsveç’e ihraç edildi. İsveç kerevit tüketmede dünya birincisi olup dünyanın her yerinden kerevit alan bir ülkedir.
İsveç’te kerevit yemek, on bir ay yasak olup bir ay serbesttir: Ağustos. İsveç ağustos ayı içerisinde dünya kerevitinin yüzde doksanını tüketir. Biz de İsveç firması olan AKSELSON firması ile iş yapıyorduk. Bir keresinde bu firma yaptığımız işlerden memnun kaldığı için bizi teşekkür amacıyla İsveç’e davet etti. Ben, Süleyman Kılınç ve kerevit konserve ustası Cireli Hasan Bozdoğan gittik. Yıl 1981’di.”
Kerevitin nasıl konserve yapıldığını öğrenmek için sözü kesiyorum. Meğer kerevit konservesi konservelerin içinde en zor olanıymış. Özellikle de Avrupalının, özellikle dünya kerevitinin yüzde doksanını bitiren İsveçlilerin damak zevkine göre konserve yapmak ayrı bir uzmanlık alanıymış. Konservede kullanılan tuz, şeker, dereotu ve diğer katkılar öyle bir dengede tutulmalı ki beğenilsin.
devam edecek