Sevgililer Gününün Toplumumuzdaki Yeri ve tarihsel Kökenleri Üzerine Düşünceler
Şubat ayının 14.günü Dünyada ve ülkemizde yoğun ilgi gören günlerin başında gelen daha 9-10 Şubattan itibaren sokakları, esnaf tezgahlarını, mağaza vitrinlerini ve çoğu internet sitesini kızartıp pembeleştiren, genelde kırmızı renkli iki kalp sembolünün yan yana durmasıyla özdeşleşen, birbirlerine duygusal anlamda yakınlık hisseden fakat bunu alenen dillendiremeyen insanların günün anlamı ve genel ambiyansından etkilenerek, sevgilerini ifşa etme eğiliminde oldukları, hediye paketleri ve kalp figürleri ile süslenmiş bir gündür. Genelde malum günün alametleri ismiyle doğrudan ilintili olmaz. Bu günün en belirgin özellikleri kafe, bar, restoran gibi iş yerlerinin olağanüstü şekilde dolması, çiçek ve çikolata satışının artması gibi genelde ekonomik bazı kıpırdanmalardır. Ve tabi Kuzey Yarım Küre’de yaşıyorsanız genelde ‘sevgili sarılması ‘ şeklinde tabir ettiğimiz o sıcak eyleme sıklıkla ihtiyaç duyacağınız bir gündür.
Sevgililer Günü etkinlikleri, diğer dış kaynaklı veya daha doğru bir söylem ile dış toplumlarla eş zamanlı kutlanan günler gibi halkımızı ikiye ve hatta üç ana gruba bölmüş durumdadır. Şöyle ki bu günü anlamlı bulup kutlayanlar ve doğal olarak kutlanmaya değer bulanlar sayıca çoğunlukta olan ilk grubumuz. Toplumdaki genel tepkiler kıstas alındığında oluştuğunu varsaydığımız ikinci grup ise böyle bir günün olmasını eleştirmediği gibi yokluğundan da şikayet etmeyecek bireyleri içeriyor. Sanırım daha çok sevgi paylaşımını alenen göstermek istemeyen veya sadece popülizm karşıtı insanlar bu grubu oluşturuyor. Sınıflandırmamıza göre sona kalan sınıf ise esas tartışmanın zıt kutbunu oluşturan bireylerden oluşuyor. Bu grubun mensupları Sevgililer Günü adı verilen bu etkinliğin varlığını doğru bulmadığı gibi kutlanmasını da yanlış olarak niteliyor. İlkin bu grup içindeki bireyleri somurtkan, negatif yönü ağır basan veya hayattan zevk almaktan yoksun kimseler olarak görüyor olabilirsiniz. Fakat onlar da henüz çürütülmemiş ve de çürütülebileceğinden de emin olmadığım bir teze binaen bu görüşteler. Bu görüşe katılmadığımı meselenin en başından açık yüreklilikle belirteyim. Lakin yine de öncelikle bu yaygın tezi sizlerle paylaşıp daha sonra kendi inandığım ve benimsediğim düşünce sistemini size anlatmayı daha uygun görüyorum.
En bilinen teori Sevgililer Gününün Hristiyanlıktan önce kutlanmaya başlandığı, kökeninin Roma İmparatorluğu’nda kutlandığı bilinen ‘Luepercalia’ adı verilen üç gün süren bir festivalden kaldığı görüşüdür. Bu festival klasikleşmiş pagan tanrı veya tanrıçalarından olan doğurganlık tanrısı şerefine düzenlenirmiş. O dönemde dünya nüfusunun seyrekliği, sürekli var olan savaşlar, tek geçim kaynağının tarım ve hayvancılık olması (Tabi bildiğiniz gibi o dönemde bu ekonomik faaliyetler doğrudan insan gücüne bağımlıydı) doğurganlık tanrısının ne kadar önemli bir dini figür olduğunu gösteriyor. Dolayısıyla Luepercalia’nın da önemli bir ritüel olduğunu söyleyebiliriz.
Bu festivalde insanlar farklı metotlar kullanılarak eşleştirilmiştir. Böylece toplumun demografik yapısının düzenlenmesi amaçlanmıştır. Her ne kadar ilk bakışta ilkel olarak görünse de zaman dilimini dikkate aldığınızda oldukça sosyal bir organizasyon olduğu kanısına varıyoruz. Tabi daha sonraları Roma İmparatorluğu’nun ve etkisi altındaki toprakların genel dini inanışları Paganizmden Hristiyanlığa geçtiğinden bir süre sonra bu kutlamalar kilise tarafından sapkınlık olarak görülüp kontrol altına alınmaya çalışılmıştır. Kilise ortaya çıkabilecek tepkilerden çekinip etkinliği tamamen yasaklamamış yalnızca ismini değiştirmekle yetinip biraz da içeriğiyle ilgili düzenleme yapmıştır. Luepercalia Festivali ismi yerine Aziz Valentine kutlamaları adını almıştır. Bu sayede hem etkinlik kilise otoritesine girmiş hem de Hristiyan gelenekleriyle çatışmayacak hale getirilmiştir. Diğer yaygın bir inanış ise Valentine’in Roma İmparatorluğu döneminde papaz olduğu görüşüne dayalıdır. Söylentiye göre İmparator ll. Claudius evli erkeklerin askerlik hizmetini iyi şekilde ifa edemediğini düşünüp askerlik hizmeti süresince bu erkeklerin evlenmelerini yasaklamıştır. Papaz Valentine ise bu yasağa karşı evliliğin tanrının önemli bir isteği olduğu gerekçesiyle gizli nikah törenleri düzenleyerek genç askerleri nişanlamaya devam etmiştir. Bu olay ortaya çıktığında ise İmparatorun emirlerine riayet etmemesi gerekçe gösterilerek Papaz Valentine idama mahkum edilir. İdamı beklediği süre içinde hapishane gardiyanlarından birinin kızına aşık olmuştur. 14 Şubat günü idama götürülürken aşık olduğu kıza ‘ Senin Valentine’in’ imzalı bir kart göndermiştir. Bunun üzerine bu olay halkı derinden etkilemiş ve Valentine için bir anma günü tertip edilmiş, bu olay da zamanla gelenekselleşmiştir. Hatta günümüzde bu gelenek azalsa da sevgililerin birbirlerine 14 Şubat günü kart veya mektup yazmalarının kökeninde Papaz Valentine’in gardiyanın kızına yazdığı aşk mektubu olduğu genel kabul gören yaygın bir inanıştır.
Günümüzde her ne kadar ticarileştirilmiş bir etkinlik haline gelse de bence verdiği mesaj yönüyle dünyamız için belki de kutlanmaya değer nadir günlerden biri. Ben olaya kökenine göre muamele eden perspektiften bakma yanlısı değilim. Zaten bu yaklaşımı gerçekçi de bulmuyorum. Toplumumuza yerleşmiş ve çoğunluğu sağlayacak kadar benimsenmiş böyle bir etkinliğin, sırf dış kaynaklı olması sebebiyle insanların bunu içsel şekilde reddetmesi makul görünmüyor. Zaten pratikte baktığımızda dünyaca ünlü alışveriş mağazalarının Türkiye şubelerinin yaptığı indirimlerden en başta saydığım üç gruptaki bireyler de faydalanıyor. Yani kişiler isteseler de istemeseler de bu çarkın dönmesine küçük birer dişli oluyor. Durum böyleyken tüm felsefi tartışmalar anlamını yitiriyor.
Bence tarihçeden çok faaliyetlerin içeriklerine ve amaçlarına bakılması gerekir. Yani birbirlerine duygusal bağlamda yakınlık hisseden iki insanın bunu birbirlerine hediye alarak ifade etmesi kanımca hiçbir olumsuzluk taşımıyor. Fakat rahatsızlık duyduğum ve genelde sohbetlerimde eleştirdiğim husus; sevginin gösterilmesi faaliyetinin bir zaman dilimine hapsedilmeye çalışılması, bugüne ilişkin opsiyonel etkinliklerin bile önceden belirlenmesi ve bireylere talimat şeklinde sunulması ve neredeyse tamamen ticari bir faaliyete dönüşmüş olması durumudur. İfadelerimi biraz daha somutlayarak tekrarlamak istiyorum; Birisi sizin için özel bir gün belirliyor, bugün de neler yapılacağını söylüyor. Örneğin ‘ hediye almak bugünün olmazsa olmazı ‘ diyor. Bunu derken sevgilinize alabileceğiniz hediyeleri kategorilendiriyor. Bunun mantıklı açıklaması ise ‘ yıllardır verilen hediyelerin hep aynı olması onları klasikleştirdi ’ oluyor. Artık bu durum size de mantıklı gelmeye başlıyor. Örneğin sevgilisine indirimden banyo küveti alan biri gazetelere çıkacak kadar şaşkınlık yaratır hale geliyor. Oysa banyo küvetinin uygun bir hediye olmadığı yönünde mantıklı hiçbir gerekçe veya alışkanlıkların dışında hiçbir kural yok.
Şakası bir yana oluşturulan bu sistemde insan o kadar hazıra itilip düşünceden ve orijinaliteden o kadar soyutlanmış ki neredeyse tuşlar aracılığıyla belli seçimler yapabilen otomatlara dönüştürülmüş durumdalar. Benden size minik bir tavsiye; Birine bir şey yazacaksanız bunu Google’a ‘Sevgililer Günü Mesajları’ olarak değil basitçe ama kendi el yazınızla bir kağıda yazın derim. Böylece dünyamız olası bir zombi istilası tehdidinden kurtulmuş olur … !
Yazımın sonuna gelirken siz değerli okurlarımı bir kez daha selamlıyorum. Karalamaya uğraştığım bu naçizane metni günün anlam ve önemine binaen, hayatımın en özel kişisi olan Ayşe Hanım’a ithaf etmek istiyorum. Bu anlamlı günde sevgiyle ve sevgilinizle esen kalın …