Üçüncü Dünya Savaşı Söylemi veya Söylencesi (1)

eğirdir haber,akın gazetesi,egirdir haberler,son dakika,Üçüncü Dünya Savaşı  Söylemi veya Söylencesi (1)
Haberin Tarihi: 16.12.2015 09:17:00 - Okunma Sayısı:2183 defa okundu.

Üçüncü Dünya Savaşı  Söylemi veya Söylencesi (1)

 

            Öncelikle geçen hafta yoğun iş temposu sebebiyle haftalık köşe yazılarıma zorunlu olarak kısa bir ara vermiştim. Yoğun olarak mail atan değerli okurlarıma buradan toplu şekilde cevap vermeyi daha uygun gördüm. Yeni yılın ilk haftası bu durumu telafi edeceğim. İlginize teşekkür ederim.

            Gelelim gündem maddemize. Ortadoğu ve savaş söylemleri …

            Son birkaç aydaki gelişmelerden yola çıkarak yeniden şekillenme eğiliminde olan veya olması beklenen  Ortadoğu  bölgesi bir türlü durulmuyor.  Muhtemelen bu gelişmelere çoktan alıştınız ve artık size her şey olağan gelmeye başladı. Ve hatta aynı yayınlardan sıkılmış bile olabilirsiniz. Fakat tüm içtenliğimle söylüyorum; gelişmeler maalesef hiç de olağan ve iç açıcı türden değil.

            Aslında kargaşa ve hakimiyet çabası kavramları bu bölgeye yüzyıllardır yabancı değil. Bilinen Ortadoğu tarihi açısından bölge hep bir cazibe merkezi olmuş.  Bunun sonucunda farklı medeniyetler tarafından işgal edilmiş veya kontrol altında tutulmuş. Tabi bu medeniyetlerin kalıcı olmaması bölgede yaşayan halk için tamamen belirleyici olmamış. Bölge bence bu sebeple her ırktan ve neredeyse her dini inanıştan insana vatan olmuş. Buradaki kültürel ve maddi zenginlik zamanla daha çok dikkat çekmiş. Büyük imparatorluklar da bu bölgeyi hakimiyet altında tutarak güçlerini korumaya uğraşmış. Tabi bu sayede bölge dönem dönem de olsa huzurlu günler geçirmiş. Ve yine bence kırılma noktalarının biri ve en önemlisi ise bölgede ortaya çıkan yeni yer altı zenginlikleri olmuş. Bu durum bölgenin stratejik ve ticari öneminin önüne geçmiş. Tabi esas sorun yer altı kaynaklarının yer üstüne çıkmaya başlaması değil, bu kaynakların ekonomik ve sosyo-kültürel açıdan gelişememiş, henüz devlet olma bilincine sahip olmayan kabileler şeklinde örgütlenmiş küçük yapay devletlere bırakılmasıdır. Bu devletler beklendiği gibi çok uzun ömürlü olmamış, sık sık rejim değiştirme çabaları ve dış güçlerin müdahalelerine açık birer hedef olmuşlar.

            Bölge yıllarca askeri ve finansal açıdan çok daha güçlü yayılmacı politika güden dış devletlerin ve yine bölgenin içinde yer alan ve nispeten bölge ülkelerine göre daha iyi silahlanmış birkaç ülkenin politikalarına paralel şekilde varlığını sürdürmeye çalıştı. Aslında bu bölge yakın tarih açısından hiç huzurlu ve refah içinde yaşayan bir bölge olamadı. Durum böyleyken aklınıza  haklı olarak şu soru gelebilir; madem  bu bölge hep bu durumdaydı gelişmeleri neden olumsuz ve daha da önemlisi olağanüstü olarak niteliyorsun? Şimdi değişen ne! Öyle ya zaten bölge çalkantılı ve savaşı gelenek edinmiş bir yer. İşte burada genel kanıdan ayrılıyorum. Bölgedeki huzursuzluk klasik bir Ortadoğu bunalım süreci değil. Bana kalırsa daha planlı ve teknik gelişmeler yaşanıyor. Önceleri sadece sermeye merkezli politikalar dikta ettirilirken şimdilerde askeri güçler bölgede etkin şekilde kullanılıyor. Ve bahsettiğim bu askeri güçler herhangi bir anlaşma kapsamında veya belli bir süreliğine bölgeye intikal etmiş değil. Yani sadece basit bir askeri topluluk değil. Bölgede terörist gruplardan tutun da serbest olarak herhangi bir siyasi harekete mensup olmadan savaşan silahlı gruplar var. Bu gruplar bile yeterince kaygı verici iken dünyanın süper güçleri olduğundan bahsedilen ülkeler sembolik rakamlarda da olsa bu bölgeye asker çıkarmış durumda. Tehlike ve tehdit sadece ülkemize veya bölgeye yönelik değil. Burada başlayabilecek en ufak bir askeri müdahale rahatlıkla tüm dünyaya yayılıp Üçüncü Dünya Savaşına sebep verebilir. Bu ise insanlığın felaketi olabilir. Çünkü Birinci ve İkinci Dünya savaşında olduğu gibi kısıtlı bölgeleri etkisi altına alabilecek silahların aksine kitle imha silahları ve nükleer silahların kullanılması çok olası görünüyor.

            Bazıları Üçüncü Dünya Savaşı gibi ciddi bir olayın meydana gelebilmesi  için bu olayları yeterli bulmuyor olabilir. Fakat hatırlatmakta yarar görüyorum. Birinci Dünya Savaşı Avusturya tahtının veliahdı Arşidük Franz Ferdinand ve eşi Hohenburg Düşesinin, 19 yaşındaki Sırp milliyetçisi Gavrilo Princip tarafından Saraybosna'da öldürülmesiyle, İkinci Dünya Savaşı ise Nazi Almanyası'nın lideri Adolf Hitler’in "Büyükanne Öldü"  kodlu saldırı mesajının verilmesiyle başlamıştı ! Esen kalın …

Bu Haberi Paylaş



Yorum Yap