Pesimistik Düşünce Üzerine
Biliyorsunuz insanlar düşünen veya en azından düşünme yetisine sahip varlıklardır. Hep duyduğunuz meşhur ayrımda kullanılan bu özelliğimiz insanı diğer varlıklara göre daha özel kılmıştır. İnsan hep düşünür ama bazen sadece olumsuz yönde düşünür. Sanki hayatında hiç olumlu gelişme olmuyormuş gibi. Aslında birçok insan genelde hayal ettiğinin büyük bir kısmını bir şekilde elde eder etmiştir. Tabi bunun yanında bazı şeyler de onun iradesinin dışında olumsuz sonuçlanmıştır. Maalesef bu düzen masallardaki kadar kusursuz şekilde işleyemez. Fakat şu da bir gerçektir ki; eğer basit bir yüzde hesabına girişirsek ortalama yeteneklere sahip bir insan hayattan beklentilerini %70 olumlu şekilde gerçekleştirebilir. Bu sizin bir şeyi ne kadar çok istediğinizle ve/veya ne kadar ısrarcı olduğunuzla alakalıdır. Yani hesabımıza dönersek istediğimiz gibi gerçekleşmeyen olguların yüzdesi %30 civarında kalacaktır. Ama tuhaftır insanların dilinde de hep bu %30’luk dilimle ilgili yakınmalar, pişmanlıklar ve olumsuz söylemlerle karşılaşırsınız. Tabi bir ifadeyi genellemek aslında o ifadenin geçerliliğini düşürecektir ama ben bu konuda iddialıyım. Kendi çevremden küçük bir örnek anlatayım. Bu arada alışılagelmiş yazı formatımın dışında bir yazı olacağını sanırım belirtmeme gerek yoktur. Siz değerli okurlarıma başımdan geçen küçük bir anekdotu aktarmak istiyorum. Sanırım o zaman beni tam anlamıyla anlayacaksınız. Belki naçizane bir öğüt niteliği bile taşıyabilir …
Yine diğer günlerden farksız yoğun ve bol yakınmalı bir gündü. Halk arasında Hastane Caddesi olarak bilinen 112.Caddede arkadaşımın çalıştığı bir avukatlık bürosundaydım. Bir yandan kahvelerimizi yudumlayıp bir yandan da yoğun gündemimizi tartışıyorduk. Zaten yorucu olan gün gece yarısına kadar daha da yoğunlaşarak geçecekti. Kendi stresimizi kendimizin daha da artırdığı bu zaman dilimi belki de gün içindeki adam akıllı tek boş zaman dilimimizdi. Sürekli iş yoğunluğundan ve gelecek kaygılarımızdan konuşmuştuk. Ama esasen desteklediğimiz futbol kulübünün Avrupa Ligindeki maçını kaçırma olasılığı bizi üzüyordu. Son zamanlarda kendimize ayırdığımız tek eğlenceli aktivite olarak görünüyordu. Bu sohbetten sonra bürodan çıkıp mermer merdivenlerden yavaşça indik. Merdivenler yeni silindiği için kaygandı. Binanın dış kapısını aralayıp caddeye çıktık. Henüz kapı hidroliği tam olarak kapının kapanmasına izin vermemişti ki ; kısa boylu, hafif kilolu, düzgün giyimli ve güler yüzlü bir amca bize doğru döndü. Bir şey soracak gibiydi. İlk anda vazgeçmiş görünüp arkasını döndü. İçimden herhalde birisine benzetti diye geçirdim. Fakat iki saniye bile geçmeden yüzünü tekrar bize çevirdi. Bir şey söyleyecek gibi nefesini ayarladı. Bir şey söyleyeceği belliydi ama neydi bu … Yüksek ihtimalle yakınlarda bir yerin adresini veya bu civarda yaşayanlardan birini tanıyıp tanımadığımızı ve tabi tanıyorsak nerede olduğunu soracaktı. Yaşlı adam Fenerbahçe dedi. Hem arkadaşım hem de ben oldukça şaşırmıştık. Zihnimizde kurguladığımız kelimelerle oldukça alakasız bir kelimeydi. Yanımdaki arkadaşım ‘ Evet Fenerbahçe’ dedi, cümlenin devamını merak ederek. Sonra yaşlı adam şöyle devam etti; acaba Fenerbahçe’nin bu geceki maçı (AFC Ajax - Fenerbahçe) ücretsiz olarak yayın yapan Tv kanallarından yayınlanıyor mu evladım dedi. Yanımdaki arkadaşım gayet emin bir ses tonuyla ‘ hayır amca ücretsiz yayınlanmayacak. Fakat beş-on lira karşılığında bu maçı izleyebileceğin yerler var’ dedi. Adam bizi dikkatlice dinliyordu. Sözümüzün bittiğini anladığında hım öyle mi deyip zoraki bir gülümseme ile teşekkür edip ağır ağır yoluna devam etti. Fakat artık merkeze doğru değil yerleşkelere doğru gidiyordu. Biz de soğuk rüzgarda savrulan beyaz saçlarını izlemekle yetindik. Belli ki fanatik bir futbol taraftarıydı. Bu geceki maçı izlemeyi bir çocuk kadar arzuladığını anlamak çok zor değildi. Fakat tepkisine bakılırsa bu maçı maddi imkansızlığından dolayı izleyemeyecekti. Kimine göre sıradan basit bir maçtı ve fiyatı oldukça makuldü ama o amca için ulaşılmazdı. Eğer hüznün tarifini en iyi nasıl yaparsın deseler ben bu anımı anlatırdım herhalde. Bizim için bu kadar basit bir şeyin başkaları için ne kadar zor olabildiğine canlı canlı tanık olmuştuk. Arkadaşımı bilmem ama ben içsel olarak bitip tükenmek bilmeyen yakınmalarım için biraz pişmanlık biraz da utanma hissetmiştim. Bu olay ikimizi de etkilemişti. Yol boyu suspus yürüdük. O gece korktuğumuz kadar uzun bir program olmadı ve maçımızı rahatlıkla izledik. Maçı izlerken gözlerimiz hep o amcayı aradı ama sanırım amca maçı izleyemeyecekti … Bu olay bana ilkin basit gelmişti ama daha sonra düşündüğümde çıkarmam gereken iyi bir ders olduğunu anladım. Sizlerle de paylaşayım istedim. Esen kalın …