İZ BIRAKAN ÖĞRENCİM
Durucanca geçmişini, dününü özlüyor
Coşkulu kavuşmanın akışını gözlüyor
Bahara engel olan sert kışını tuzluyor
Gönül aydınlığını hiç mi hiç unutmadım.
1966 Yılında Kırşehir Erkek İlköğretmen okulundan mezun olduktan 15 gün sonra Ağrı ili Çukuralan (Aliksan) Köyü İlkokulu’na atamam yapıldı. O köyü kısaca tanıtayım.
*
Eski adı Aleksan olup,1928 yılında Çukuralan olarak değiştirilmiştir. Köy sadı bölgede Kürtçe olarak Heliksan (Hêlıksan) olarak bilinip ve kullanılmaktadır. Köyün genelde düz bir arazisi vardır. Ağrı Merkeze 12 km… İklimin getirmiş olduğu etki nedeniyle yörede taş yapılar tercih edilmiş olup, çatıları saç ya da topraktandır. Evler genellikle iki, üç, dört odalıdır. Kiler olarak kullanılan yerde ekmek pişirmek için genellikle tandır bulunur. Büyükbaş hayvanlarının kapatıldığı ahır, küçükbaş hayvanların kapatıldığı kom, ayrıca hasat sonu elde edilen samanı saklamak için bir de merek bulunur.
Banyosu olmayan evlerde, tuvaletler bina dışına taş ya da briket kullanılarak yapılmıştır. Yapımı eskilere dayanan evlerde çimento ve kum yerine çamur kullanılmıştır.
Tahmini olarak 200-250 yıllık bir geçmişi olan köyün eski adı Heliksan’dır. Yazılı bir kaynak olmamasına karşın söylenenlere göre Osmanlı döneminde bölgede Ermeni vatandaşların yoğun olarak yaşadığı köylerden biri olduğu belirtilmektedir. 93 Harbi olarak bilinen 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşına kadar Hıristiyan Ermeniler ile Müslüman halklar arasında herhangi bir anlaşmazlık görülmemiştir. Rusların Ağrı ve civarını işgal etmesinden sonra bölgedeki Müslüman halklar köy ve kasabalarını terk etmek zorunda kalmışlar. Halende Malatya, Sivas, Diyarbakır gibi, batıda kalan birçok illerimizde Ağrı’dan muhacir olarak gidip oralara yerleşen ailelere rastlamak olanaklıdır.
1915-1918 tarihlerinde Osmanlı devletindeki Ermeni olayları nedeniyle Ermeniler bölgeyi terk etmişlerdir. Bu tarihten sonra köy, tekrar eski sakinlerine kavuşmuştur.
*
Kan davasının hüküm sürdüğü Çukuralan köyünde 2 yıl kaldım. Halkı yoksulluk içindeydi. Tarafların çocukları aynı anda okula gelemiyorlardı. İlköğretim Müdürünün sözlü yönlendirmesiyle; benzeri olmayan sabahçı-öğlenci uygulamasını yürüttüm. Şimdilerde rahmetli olanlardan ninem Gülizar ve kız kardeşim Türkan ile ilk yıl beraber kaldık.
İki yıl sonra oradan Isparta’ya askere gittim. O günlerin tek aracı olan at arabası ile köyden ayrılırken tüm acı ve tatlı anılar gözümün önünden film şeridi gibi geçti ve elimde olmayarak gözlerimden yoğun yaşlar döküldü!
*
Gelelim asıl konumuza… Oralarla iletişimi kesmedim. Kimi öğrencilerimle yıllar sonra da olsa haberleştik. Unutmadığım öğrencilerimden Mesude Kızılaslan ve onun yardımıyla Salih Baydar ile telefon üzerinden görüştük. Salih Baydar’ın Balıkesir merkezde olduğunu öğrendim. Onun daveti eksik olmadı. İstanbul-Milas yolculuğumuzda Balıkesir’deki işyerinde buluştuk.
O günlerimizden ve Çukuralan’dan söz ettik. Özlem giderdik! Salih de ben de geçmişimizi aktardık… Çevresindeki işyeri komşularına “işte öğretmenim!” demesi ayrı bir coşku ve onların yaklaşımları da oldukça içten oldu. İşyerinde oğlu Sertaç ile birlikte çalıştıklarını gözlemledim. Bir oğlunun Almanya’da, diğer oğlu Denizli’de, kızının da öğretmenlikten ayrılarak Balıkesir’de işyerinde olduğunu belirtti. Salih ve oğlu Sertaç, cana yakın davranışlarıyla gereken ilgiyi gösterdiler. Kendilerinin gözlerinden öperek teşekkürlerimi bildiririm! Buluşmanın ve özlem gidermenin mutluluğunu yaşadık, diyebilirim.
İz bırakan öğrencim dün Çukuralanlı, bugün Basıkesirli Salih Baydar ile vedalaşarak kızım ve eşimle Balıkesir’den Milas yönüne yolculuğumuzu sürdürdük.
Yazımızı şiirsiz kapamayı düşünmedim. Beni gözünden bile sakınan, kollayıp koruyan ve yüreğimde derin izleri olan rahmetli nineme yazdığım dizelerle yazımı nakışlamak isterim:
Hayatta en çok ninemi sevdim
-Ağıtsı şiir -
Tam on bir yaşımda öksüz kalınca
Anam oldu, canım oldu Gülizar,
Güneş solup karabulut sarınca
Babaannem, kucak açtı Gülizar.
Yaşam şerit şerit gözümde söndü
Anamdı, ninemdi direğim çöktü.
Garip köy çocuğu kente gelince
Yorgan kaydı, gönül çöktü, can nice
Anam! Anam! Sesim gidip gelince
Duyup geldi, sevip öptü Gülizar.
Gönül gücüm, ışığımdı o söndü
Anamdı, ninemdi direğim çöktü.
Üç güldük, koklayıp okşayan odur
Elimizden tutup dayanak olur
Yürek sevgisi sapasağlam durur
Gözüydüm, sakınırdı Gülizar.
Ağrı’daydım, üşüyordum, dünümdü
Anamdı, ninemdi direğim çöktü.
Anısı yürekte çörekli kor kor
Dayanmak kolay mı, gerçekten çok zor
Gözlerim sel oldu, ellerim mosmor
Geride yılların dimdik Gülizar.
Düşündükçe usum duruyor şimdi
Hem anamdı, hem canımdı, ninemdi.
Gülüm oldu, Gülizar’dan ad aldım
Işığımdı kaydı, yıldızsız kaldım
Sarsıldı evrenim, bozuldu bağım
Son solukta beni korur Gülizar.
Üç idik, çok olduk hep paralandı
Bizimle yad elde hep yaralandı.
Ölümünü duydum on yedi ekim
Sarsıldı benliğim, titredi beynim
Geçmiş, şerit şerit gözümde benim
Acın ile perişanım Gülizar.
Toprağın bol, yerin cennet dileğim
Evrenimden çekip gittin direğim.
Yaşın doksan dörttü, yüreğin kırk dört
Yine üşüyorum, gel üstümü ört
Eridi, yok oldu gönlümdeki yurt
Boğazımda düğüm oldun Gülizar.
Beni mutlu görmek isterdi gönlün
‘Muhsin’im! ’mi oldu, yine son sözün...
Muhsin DURUCAN
*