HAMİDELİ SEYAHATİ MİRYOKEFALON ZAFERİ İZLENİMLERİ 2. Gün

eğirdir haber,akın gazetesi,egirdir haberler,son dakika,HAMİDELİ SEYAHATİ  MİRYOKEFALON ZAFERİ İZLENİMLERİ  2. Gün
Haberin Tarihi: 18.9.2015 10:53:00 - Okunma Sayısı:1715 defa okundu.

Öncelikle Mardin'de görev yaparken şehit düşen hemşerimiz polis Sezgin Uludağ'a Allah'tan, şehit ailesine başsağlığı diliyorum.

HAMİDELİ SEYAHATİ  MİRYOKEFALON ZAFERİ İZLENİMLERİ  2. Gün

Mustafa Çetinkaya

Sosyolog – Tarih Araştırmacısı

 

            Öncelikle Mardin’de görev yaparken şehit düşen hemşerimiz polis Sezgin Uludağ’a Allah’tan, şehit ailesine başsağlığı diliyorum. Bu Miryokefalon Zaferi’nin yıl dönümde bütün şehitlerimize rahmet dileyip, birer Fatiha okuyalım arkalarından.

    12 Eylül 2015 Cumartesi günü Altın Göl Otel ve Mavi Göl Otel’den iki otobüs kafilesiyle birlikte Gelendost’a doğru yola çıktık. Yaklaşık bir saat sonra Sarıidris kasabası civarında yolun sol iç tarafında bulunan yaklaşık 100-150 metre ilerde Ertokuş Kervansarayı’na ulaştık.

    Kervansarayların tarih sahnesi içerisinde yolcuların kervanların gün boyunca süren yorucu yolculuktan sonra konaklamalarını, bu arada yolcuların ve hayvanların her türlü ihtiyaçlarını karşılayabilecek yatakhane, aşevi, erzak ambarı, depolar, ahırlar,  mescit gibi gerekli mekânlar bulundurmakta ve bu hizmetleri karşılıksız vermektedirler. Ayrıca bu Selçuklu kervansarayları dünyanın ilk sigorta şirketleridir.

     Ertokuş kervansarayı şu anki haliyle sanırım bir ara restorasyon geçirmiş ama güzel bir çalışma olduğunu kervansarayı görünce ve içeri girince anlıyorsunuz. Bu kervansarayın içerine girdikten sonra karşı tarafta duvarda bir kitabeyle karşılaşıyorsunuz. Bu konuda Selçuklu uzmanı Doç. Dr. Mehmet Ali Çakmak hocamızın yanına gidiyorum. Ondan dinlediğim kadarıyla bu Ertokuş Kervansarayı 1223 yılında Mübarüziddin Ertokuş tarafından yapılmıştır. Kitabesinde ise "Es Sulta-i Ammere-hu fi Rabi-l alemi-l alem-i Mübarüziddin Ertokuş sene işrin sitte miete 620" ifadesi yer alıyor. Anlamı ise Sultana mensup mücahid ülemadan Mübareziddin Ertokuş hicri 620 yılında bu misafirhaneyi Allah rızası için inşa etmiştir. Ayrıca  kervansarayın üzerine bir demirden merdiven inşa edilmiş yukarıdan izlemek için idealdi, fakat zamanımız kısıtlı olduğu için fazla kalamıyoruz. Daha önce burayı görmeyenlerin gitmesini öneririm.

            Zaman ilerledikçe Miryokefalon savaşını yaşandığı yerlere doğru yaklaşıyoruz. Etraf sazlık, dağlık bir yere doğru otobüslerle ilerliyoruz. 839 yıl önce zamanın değiştiği bir yer. Bazen dua ederken nesli kaybolmuş nesiller insanlar için de dua ederiz. Tam bu nokta. Buraya savaşmaya gelen Türkler sadece askerler, erkekler değil. Ailecek de savaşa geliyorlar. Şehit olup berzah âlemine, ahrete intikal eden aileler… Kimlikleri isimleri, nesilleri tarihe kayboldu, unutuldu gitti. İşte bu yüzden dua ederken bu yüzden nesilleri kesilmiş insanlara da dua ederiz. Bu civarın insanları bunlar; anneler, babalar, çocuklar, köylüler, çiftçiler, kasabadakiler, esnaflar, Anadolu’nun diğer illerindeki cengâverler, yiğitleri de geliyor. Bu savaş ileriki yüzyıllara emsal teşkil edecek… Bahçesinden evinden ne bulduysa yanında getirip, yakında karşılaşacağı 150.000 kişilik dev haçlı ordusuna karşı hazırlanıyor, gözler ufukta kendine çok güvenen haçlı komutanı I. Manuel Komnenos ve onun haçlı ordusuna karşı hazırlanıyor…

            Bu savaş size tanıdık gelmedi bir yerden?

            Tarih 1918 Çanakkale Savaşı. Yani 1176 yıllarında Hamidiye coğrafyası ileriki yüzyıllarda 1918 yıllarında yaşanacak Çanakkale Harbini yaşamış.1176 yılında Hamidiye coğrafyası kendi Çanakkale Savaşını yaşamış. Her iki savaştaki kaybın telafisi yok. Bundan asırlar,  yüzyıllar geçse de Batının, Avrupa ve ABD’nin sadece isimleri değiştiği, fikirlerinde bir sapma olmadığını anlaşılıyor. O yüzden demiyorlar mı, geçmişini bilmeyen geleceğini bilemez diye. O dönemler Selçuklu İmparatorluğu döneminde Batıyla, Haçlılarla, Tapınak Şövalyeleriyle hareket eden Haşhaşılar vardı, şu an İngiltere, Almanya, ABD, AB ile hareket eden IŞİD, PKK, DHKP-C, El Kaide var. Figüranların ismi ve kıyafetleri değişti sadece… Tarihi sevmeyen arkadaşlarım için Selman KAYABAŞI’NIN kitaplarını tavsiye ediyorum, 10 sayfa okuduktan sonra tarihin derinliklerinde kendini bulacaktır.

             Artık otobüs kafileleriyle birlikte savaşın olduğu yere Çirişli dağına ulaşıyoruz, Ramazan TOPRAKLI hocamızın etrafına toplanıyoruz ve kendisini dinliyoruz. ‘’Köprünün olduğu yerden Sivri’nin olduğu yer şu dar boğaz 8 kilometre, onun ilerisinde 6 kilometre var. 6 kilometreden 3 kilometresi Sivri’nin eteği var. Koniates’in yazdıklarında anlattıklarına göre iki haçlı komutanı bu boğazdan geçmişler. Manuel Komnenos haçlı ordusunun çekirdek kuvvetlerinin başında olduğu söyleniyor. Boğaza haçlılar iyice yaklaşınca, Türkmenler tarafından ok atışlarına başlıyor.

            Ama o safhaya gelinceye kadar da dağ yamaçlarında gördükleri tek tük Türkmeni görüp önemsememesinin haçlıların tuzağa düşmesini etkileyen sebeplerden biridir. Ama bundan önceki duraklarda her türlü tedbiri almışlar, bütün askeri kuralların yerini getirildiğini belirtiyor.

            Ramazan Topraklı hocamız anlatmaya devam ediyor, “Köylüler buraları kazarken çok fazla kemik çıkmış”, soldaki tepeyi göstererek “şu korunun altı kemik dolu diyorlarmış. Neşet Çağatay burayı Miryokefalon savaşından kalma şehitlerin olduğunu söylemiş bu koruyu. Ama Çağatay hoca, neden bu savaşın burada olduğunu söylememiş anlaşılmıyor. Fakat bu mezarlığın altında bir toplu mezarlık var”. Adamın biri Ramazan Hocaya sana buradan on bin kelle buluvereyim demiş. Şura olduğu gibi kelle demiş. Ramazan Hoca bunu kabul etmemiş buraya dokunmayın, bu işin erbapları buraya gelsin bununla o ilgilensin cevabını vermiş. Ramazan hoca bu farklı yeni toplu mezarlığın Perslere dayandığını düşünüyor. Çünkü Persler burada 214 sene kalmışlar. Büyük İskender gelip Persleri yeninceye kadar burada kalmış Persler.

            Konuyu Miryokefalon savaşına geri getirirsek Manuel ordusunu geri çekerek artık burada açık alana çıktığını, oradan suyu geçiyor. Oradan bir kova su aldığını atları mahmuzlayıp geçtiğini belirtiyor. Suları coşkun çay dedikleri yerden geçiyorlar. Bu suyun altından maziye köyünün kaldığını iddia ettiğini söylüyor Ramazan hocamız. Koniates’in aslında bu savaşta bulunmayıp duyduklarından aktardığını öğreniyoruz.

            Manuel kendi ordusuyla ok mevzisinden uzaklaşarak dinlendiğini sonra artçılarla birleşerek kah yaralayarak kah yaralanarak öncülerle Sivri’de kavuşmuşlar. Dönüşte Manuel geldiği yoldan gitmek istemedi buradaki yakınlarının akıbetini görmek istedi. Kılavuzlar buna izin vermedi buradaki manzara hoş bir manzara değil herkes ölmüş. Her yer Türkler, Rumlar, hayvan, cesetleriyle arabalarla bu boğaz tıkanmış. O yüzden geldiği yoldan Yenice Sivrisinin güneyinden geri gitti.

            Otobüs kafilemiz biraz daha ilerledikten sonra bir yerde daha duruyoruz. Ramazan Hocamız, Kelana şehri ile ilgi bilgi veriyor. Arundel de bu dağla ilgili Çinişi dağı dediğimiz yerde bir yüzünde Menderes’in kaynakları çıkar bir yüzünden de Marsyasın kaynakları çıkar. Bu gölün batısından çıkan kaynaklar Hoyran gölüne ve Menderes’e gidiyor. Güneyinden çıkan da Marsyas suyunu oluşturuyor. Marsyas suyunu Heredotos Katarraktes dediği sudur. Hoyran gölünün tam doğusunda bir ova vardır. On mil uzunluğunda ama şimdi tam on mil değil 8.500 metre geliyor, göl 1,5 km daha genişlemiş ovaya doğru. Eski haline getirdiğinizde zaman ovanın uzunluğu da on mil o da bizim dediklerimize tutuyor. Bu dağdan şu an akanlar kimisi göle kimi menderese akmaktadır. Buradan tekrar çıkıp ok atışları için tekrar savaş meydanına geri dönüyoruz.

            Savaş meydanına tekrar geri döndüğümüzde ok atışları için hazırlıklar başlıyor. Bazılarının kıyafetleri eski dönemlere ait kıyafetler üzerlerinde. Ok atacakların nerdeyse tamamı akademisyenlerden oluşuyor. Bu ok atışları için tarihi kıyafetleri giyen akademisyenlerle ok atılacak yere, meydana doğru ilerliyoruz. Ok atışı için sıraya girdikten sonra bir nida göklere yükseliyor. ’’NİYETİ GAZA,YA HAK’’  nidasıyla bütün oklar aynı anda göğe yükseliyor.

            Oku almak için ben de katılıyorum yaklaşık 4-5 dakikalık yürüme mesafesinde atılan okları bulmaya gidiyoruz. Herkesin okun arka tarafı farklı olduğundan herkes kendi okunu bulabiliyor.

            Yalvaç’ta akşam yemekten sonra akşam saat 20:30’da panel başlamak üzere, yerlerimize geçiyoruz. Paneli oturum başkanı Prof. Dr. Mustafa KAHRAMANYOL hocamız açıyor. Konuşmacı Prof. Dr. M. Akif Erdoğdu hocamız Yalvaç tarihi Osmanlılar döneminde başlıklı konuyu anlatıyor. Özellikle 1500 yıllara ait vakıf defterlerinden Yalvaç’ın mahallerini, yerlerini anlatıyor.

            Sıra Doç. Dr. Erkan Göksu hocamıza geliyor. Doç. Dr. Erkan Göksu panelde Okla Yükselen Millet konunu getirdiği Türk yayını anlatıyor. Çin kaynaklarında Türklerin daha çocukları 3-4 yaşındayken eline ok ve yay verdiğinden bahsediliyor. Çocukların o yaşta koyunların üzerine bindirilerek hareket halindeyken ok atması ve alışması sağlanıyor ki ileriki yaşlarda at üzerinde ok atma konusunda uzmanlaşsınlar. Hatta o dönemde bir Arabın bir yayı gerip ok atıncaya kadar bir Türk’ün on ok atabildiğini bahsetti. Yaylar tersten gerilerek daha sert ve etkili atması sağlanıyor. Bu da okları, zırhları delebilecek bir güce ulaştırıyor. Bir çok savaşta olduğu gibi Miryokefalon savaşının seyrini de Türk okçuların becerisi değiştiriyor. Bir dipnot bilgi olarak; Anadolu’nun en iyi okçuları Hamidoğulları Beyliğiydi. Hatta Karamaoğlu Mehmet Bey’i yetiştiren hocası Hamidoğulları beyliği ailesindendi. Hata II. Murat Kosova savaşında Hamidoğulları okçuları da katılıyor.

            Doç. Dr. Cevdet Yakupoğlu Selçuklular döneminde Yalvaç konusunda bizlere bilgi veriyor. Selçuklu döneminde Yalvaç biraz ağır bir konu kalıyor, kaynaklarda Selçuklu dönemi diğer ilçelere göre daha geri planda kalmış.

            Panel bittikten sonra herkes oteline geçiyor. Biz de zemin katta ben, Ramazan TOPRAKLI, Zeki TARHAN hocamızla hala tarihin derin yerlerinde sohbetimiz devam ediyor. Konuyu bir ara Ramazan Hocamızın Eğirdir’in olduğu yerde kendisinin de bahsettiği Ladikia şehri konusuna getiriyorum. Bununla  ilgili bir çok hocamız buranın Denizli civarında olduğunda bahsediyordu. Benim Eğirdir’le ilgili 4 yıldır yaptığım yerel tarih çalışmasında Ramazan hocamızın dediğine ulaşıyorum. El İdrisi adlı 11 yy yaşamış ünlü Endülüslü coğrafyacı Konia ile Baria arasındaki yeri Ladikia olarak gösteriyor. Bu da Ramazan Hocamızın bahsettiği bu kentin Eğirdir olduğunu söyleyebilirim. Bu haritada Kabe yukarı üstte gösterilerek hazırlanmış, Haritaya bakarken bunu dikkate alınız.

Bu Haberi Paylaş



Yorum Yap