ÖĞRETMEN BEDİA ÇAKA VE ŞİİR KİTABI: GÜLÜŞKOP
Bedia Çaka; bir şekilde beni aradı ve kısa süre görev yaptığım Mersin Gazi Lisesi Ortaokulu’nda öğrencim olduğunu belirtti. Kendisini etkileyen bir öğretmen olduğuma değindi. Öğretmenin sevinebileceği kadar mutlu oldum! Şimdilerde Mersin’de bir özel okulda sınıf öğretmenliği görevini yaptığını ve çocuk edebiyatına ilgi duyduğunu belirtti. Aydın, sosyal, okuyan, araştıran, düzeyli konuşan bir yapıda yazar olduğunun ayırdına vardım.
Ayrıca internet ortamında bana yazdıklarını okudum: “ Ortaokulda kısa bir süre dersimize girdiniz. Gecekondudan gelen bir kız öğrencinin yazdıklarını okuyup gazeteye göndermesini sağladınız. Dilin lezzetini ilk sizinle fark etti öğrenciler… Özellikle o kız öğrenci… Hayatlarına sözcük dağarcığı diye bir benzetme kattınız. Dağarcığın ne olduğunu tahtaya çizdiniz. Benzetmeye hayran kaldı kız öğrenci! Sizden sonra okuma ve yazma süreciyle çok yakından ilgilendi. Hatta bir kitabı bile çıktı. Zaman zaman aklına düştünüz ve sizi minnetle andı ve şimdi size ulaştı! ”
“Hiçbiri bilemedi.
Ne orası, ne burası.
Görünen şaka odası.
Kim baksa gülüyor.
Olamaz bunun adı teleskop.
Olsa olsa gülüşkop..”.
Dünyaya çocukların gözüyle bakan şiir kitabı Gülüşkop’un yazarı Bedia Çaka; çocuklardan beslenerek yazdığı şiirlerle çocuklar için rengârenk bir ürün ortaya koymaktadır. Çaka, öte yandan da yetişkinlere çocuk dünyasının öz, renkli ve eğlenceli kısmını da göstermektedir. Gülüşkop kitabının kapağındaki teleskopla evrene bakan kız çocuğu, bize hem çocuk gözüyle dünyanın nasıl göründüğüne hem de bilimle ilgilenmenin sadece erkek işi olmadığı konusunda güçlü bir mesaj vermektedir. Çizimlerini Oğuz Gürel’in yaptığı ve 31 şiirin yer aldığı kitapta çocukların gündelik yaşamından, emeğin değerine, hayvan sevgisine, savaşın yıkıcılığına, barışın gerekliliğine kadar geniş yelpazeli konular yer almaktadır.
Fatoş SARIKAYA’ın öğretmen Beida Çaka ile gerçekleştirdiği söyleşi:
“ Dünyaya ve evrene çocukların gözüyle bakan şiir kitabı Gülüşkop’un yazarı Bedia Çaka, çocuklardan beslenerek yazdığı şiirlerle çocuklar için rengarenk bir ürün ortaya koydu. Çaka, öte yandan da yetişkinlere çocuk dünyasının öz, renkli ve eğlenceli kısmını da gösteriyor.
Gülüşkop kitabının kapağındaki teleskopla evrene bakan kız çocuğu bizlere hem çocuk gözüyle dünyanın nasıl göründüğüne hem de bilimle ilgilenmenin sadece erkek işi olmadığı konusunda güçlü bir mesaj veriyor. Çizimlerini Oğuz Gürel’in yaptığı ve 31 şiirin yer aldığı kitapta çocukların gündelik yaşamından, emeğin değerine, hayvan sevgisine, savaşın yıkıcılığına, barışın gerekliliğine kadar geniş yelpazeli konulara değiniliyor.
Aynı zamanda eğitimci olan Bedia Çaka Gülüşkop’un var oluş sürecini, çocuk şiiri yazma yolculuğunu ve çocukların dünyasını anlattı.
KADINDAN HABER- Gülüşkop nasıl çıktı ortaya?
BEDİA ÇAKA: Öğretmenliğim süresince şiirin çocuklara en yakın edebi tür olduğunu gözlemledim. Çünkü çocuklar ses taklitlerine bayılıyorlar ve kendilerini az, öz ifade eden durumlara daha yakın buluyorlar. Bu sebeple birkaç tane şiirle başladım. İlk başta çocuklar için şiir yazmak korkutucuydu benim için. Çok sevdiğim, kıymetli yazar arkadaşlarım Melek Özlem Sezer ve Cahit Öktem ile paylaştım ilk şiirlerimi. Onlardan da olumlu dönüşler alınca daha da motive oldum ve 2 yıl boyunca yazdım. Böyle bir sürecin sonucunda doğdu Gülüşkop.
-Şiirlerinizi nasıl seçtiniz?
Özellikle çocuk edebiyatında akıl veren, dikte eden hiçbir şeyi sevmiyorum. Böyle bir şiir tarzı istemedim. Daha özgün olan şiirleri seçmeyi tercih ettim. Çocukları herhangi bir konuda yönlendiren şiirleri koymadım.
-Kitabın içerisinde birbirinden farklı tonlarda renkler ve çizimlerde özellikle kız çocukları göze çarpıyor. Bunları özellikle mi seçtiniz?
Çocuk kitaplarında genellikle birkaç renk üzerinden gidildiğini gözlemledim. Çocukların dünyasında o kadar çok renk ve tonları var ki. Hatta bu renklerin ötesinde hayal güçleriyle ortaya koydukları renkler de var. Biz neden onları belli bir sınır içinde bırakalım diye düşündüm. Dizeler konusunda özgür bırakıp neyi anlamak istiyorlarsa onu anlasınlar diyorsak renkler konusunda da bunu yapmaya çalıştık. Kız çocuklarının çizimlerde fazlaca yer almasını önemsedim. Maalesef bizim gibi toplumlarda bilim, sanat, politika yapmak erkeğin işi. Ben bunu kırmak istedim. Kapakta da yer aldığı gibi teleskoptan, yani Gülüşkop’tan bakan bir kız çocuğu var. Dünyayı, uzayı, evreni bir kadın eğer teleskopla bakarsa oradaki her çirkinliği de düzeltebilir. Çünkü fark eder, fark ettirir. Ben de kitabımda cinsiyetçi bakış açısını kırmak için elimden geleni yaptım. Çizerim Oğuz Gürel de bu konuda bana çok destek oldu.
-Çocuk edebiyatına yönelmenizin özgün bir sebebi var mı?
Çocuk edebiyatı Türkiye’ye çok geç geldi. Cumhuriyet’in ilk yıllarında dünya klasiklerinden, çocuk klasiklerinden çeviriler görüyoruz ama orada bugün belirlediğimiz nitelik kriterlerini görmek pek mümkün değil. Süreç içerisinde tüm dünyada olduğu gibi bizim ülkemizde de çocuk edebiyatı çok güçlenmiştir. Hatta öyle bir noktaya gelmiştir ki kendim üzerinden örnek verecek olursam uzun süredir çocuk edebiyatı dışında bir şey okuyamıyorum. Çocuk edebiyatı ürünleri bugün yetişkin edebiyatında ele alınan bütün problemleri, olayları yine çocuğun diliyle tekrar çocuğa sunan, gösteren, sezmesini sağlayan nitelikli bir hale geldi. Günümüzde çocuk edebiyatı ürünleri çok güçlü. Ben de kendimi burada görüyorum. Kişilik özelliklerim ve mesleğim çocuğa çok yakın. Hayatımın geri kalan kısmında bu alanda hem besleneceğim hem de bir şeyler üretmeye devam edeceğim.
-Şiir yazma aşamasında nelerden besleniyorsunuz?
Çocuklardan besleniyorum. Bu anlamda şanslıyım, günün sekiz saati çocuklarla iç içeyim. Onların dünyasını gözlemleme şansım oluyor. Onların hayatını yaşama deneyimine sahip oluyorum. Doğal olarak yazarken de buradan besleniyorum. Sivil toplum örgütlerinden veya kadın alanlarından beslenme konusunda biz aslında buralarda olmakla çok farklı hayatları gözlemleme veya toplumun farklı kesimlerindeki insanların problemlerini çözme konusunda birlikte bir güç olma oldukça önemli. Zaten bir yazarın bulunması gereken yerler sivil toplum örgütleridir. Toplumun içerisinde olmak ve bu problemleri tekrar toplumla paylaşmak bir aydının sorumluluğudur. Dolayısıyla en başta bir insan olarak buralarda olma sorumluluğumu zorunlu kılıyor. Buralardan da beslendiğimi söylemeliyim. Sivil toplum örgütleri ve çocukların dünyası yazma konusunda beni besleyen güçlü kaynaklar.
-Çocuk şiiri yazmakla yetişkin şiiri yazmak elbette ki çok farklı. Bu sebeple çocuk şiiri yazarken özellikle o dili kurarken zorlandığınız anlar oldu mu?
Kesinlikle zorlanıyorsunuz. Bu kitabın yazma süreci 2 yıl sürdü. Gerçekten çocuğa göre ve çocuk için ürün ortaya koyacaksanız çocuğun dilini yakalamak, çocuğu doğru yere konumlandırmak, onun dünyasına zarar vermemek çok önemli. Bir şeyleri ifade ederken bu çocuğa zarar vermemeli. Her bir sözcüğün, noktalama işaretlerinin dahi çocukların dünyasında bir karşılığı olmalı. Çocuk edebiyatının tüm dünyada kabul gören nitelikleri var. İyi bir ürünün özellikleri neler olmalı diye çok sayıda kitap okudum. Çok zorlandığım zamanlar oldu. Yazdım, sildim, olmadı. Her ne kadar çocuğa göre yazmak istesem de ben bir yetişkinim ve farkında olmadan kendi duygumu ortaya koyup dayattığım kısımları sildiğim oldu. Çocuğu çok doğru bir yerde konumlandırmak ve konumlandırdığınız yerden gerçekten akıl vermeden, sizi doğru anlaması için her bir sözcüğü matematik problemi çözer gibi dönüp tekrar tekrar yazıp, siliyorsunuz, tekrar yazıyorsunuz. 2 yıl boyunca bu kitapta bunu yaptım.
-Çocuğun dünyasını imgelerle buluşturma noktasında nasıl bir yol izlediniz?
Bu çağın çocuklarına emeğin çok kıymetli olduğunu, bütün canlıların emek üzerinden var olduğunu ve emeğe saygı duyulması gerektiğini nasıl anlatırım noktasında kaygılandım ilk başlarda. Bazı şiirlerde buna dair imgeler üzerinde çalıştım. Bu imgelerin çocuklar tarafından anlaşılır bulunduğunu gördüğümde çok sevindim. Çocuklar aslında bizim sandığımızdan daha büyükler, bunu da fark etmiş oldum.
Hem edebiyat dünyasından hem de okuyuculardan nasıl dönüşler aldınız?
Ben bir şeyleri paylaşmak istedim çocuklarla. Onların dünyasından aldıklarımı mayalayarak tekrar onlara sunmak istedim. Bu sunduklarımın lezzeti var mı yok mu diye gözlemlediğimde şu ana kadar hem çocuklardan hem de fikrine önem verdiğim şair ve yazarlar çokça olumlu dönüşler aldım. Hatta ikinci kitabın çıkması yönünde beni motive ettiler. İnternet satışları da gayet iyi gidiyor. Gülüşkop ismi olur mu olmaz mı diye düşünürken ufak bir veri olsun diye birkaç çocuğa sordum. İstisnasız hepsi Gülüşkop dediğinde çocukların bir bildiği vardır diye düşündüm. Kitap fuarlarında da özellikle isminden dolayı merak edilip alınıyormuş.
-Mülteci çocukların duygu dünyasını ele aldığınız ‘Kuş Dili’ adlı şiirle savaşın yıkıcılığını çocuk gözüyle anlattığınızı görüyoruz. Bu şiir nasıl çıktı ortaya?
Mersin’de savaştan gelmiş çok sayıda mülteci çocuklar var ve iç içe yaşıyoruz. Onların yaşadığı acıları, durumları gözlemledim ve oradan yola çıkarak Kuş Dili şiirini yazdım.
Düşlerinde şarkı söyler mülteci çocuklar
Kapı eşiğine bırakıp kaçtıkları ana dilleriyle
Kuşlar bunu görür sadece, savaşın acı gölgesinde
Dilleriyle çocukların düşlerini takas ederler her gece
Ne zaman korksa çocuklar kuşdili konuşurlar.
Hüzünlü ama savaşın en çok çocukları ve kadınları vurduğunu anlatan bir şiir. Dünyanın her yerinde savaş içerisinde var olan çocuklar başka ülkelere gittiklerinde sessizleşiyorlar, dilsizleşiyorlar, konuşmuyorlar. Çünkü gerçekten kuşlarla seslerini değiştiriyorlar. Umarım yaşadığımız şu dünyada çocuklar seslerini kuşlarla değiştirmek zorunda kalmazlar.”
- Muhsin DURUCAN