-
DR.YİĞİTBAŞI VE KARAKOYUN’DAN TARHAN’A MEKTUP…
Zeki TARHAN - ANKARA
Genel Cerrahi Uzmanı Dr. Önder YİĞİTBAŞI ile Biyolog ve eski SAREM müdürü Sedat KARAKOYUN’dan iki ayrı mektup aldım. Her ikisi de; TARHAN’ın kaleme aldığı, AKIN Gazetesinin facebook ve internet sitelerinde yayınlanan Dr. YİĞİTBAŞI’nın tuval üzerine, büyük bir özveri ile yaptığı “ÇAYBAŞI” ana temalı ( 1 x 0,70 Mt. ) boyutlarındaki YAĞLI BOYA tablosu üzerine yazdığı “ÇAYBAŞI’NIN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ…” başlıklı yazısı üzerineydi.
***
KARAKOYUN; Biyolog olarak, EĞİRDİR GÖLÜ üzerine yapılan birçok projeye imzasını atmış, 10 yılı aşkın bir süre SAREM müdürlüğünü yapmış, teorik ve de pratik bilgilerini hayata geçirmiş, aynı zamanda Ekolog ve Limnologtur. TARHAN’a yazdığı mektupta; ayrıca Eğirdir Gölü havzasında yaşayan küçük ÇEVRECİ kız balıkçı torunu HAZAL’ın, Gölümüzün kirletilmemesi ve de korunması mesajlarını içeren videosunu da eklemiş mektubuna. İşte KARAKOYUN’un mektubu:
“Zeki bey, bugünkü yazınızı okudum. Yazınızın altına ben de imzamı atarım. ÇATAK projesi ne olur?!!! Maalesef gölümüzü; Göl Yönetim Planı, ÖZEL HÜKÜMLER, en son Cumhurbaşkanı imzası ile yayınlanan “Kesin Korunacak Hassas Alanlarla ilgili Cumhurbaşkanlığı Kararı” dahi kurtaramadı… En az 30 yıldan bu yana, uyarı ve önerilerde bulundum… Siz, sürekli yazdınız / çizdiniz… Hiç vazgeçmediniz ama bizi dinleyen olmadı. Üzüntüm çok büyük!!! Çevreci küçük kızımız HAZAL, durumun farkında… Hazal diyor ki; Bu göl, sizlere atalarımızdan miras değil, bizlerden emanet!!! Ne yaptığınızın farkında mısınız?!!! Yarın bizim yüzümüze nasıl bakacaksınız?!!! Seni, gönülden kutluyorum HAZAL. Haydi hoşça kal Zeki bey.”
…Evet, KARAKOYUN’ un mektubunu, virgülüne dokunmadan aynen yayınlamış olduk.
***
Dr. YİĞİTBAŞI, uzunca yazdığı mektubunda; ÇAYBAŞI konulu yağlı boya tablosunun nasıl bir kompozisyon içerdiğini, 60’lı yılların başlarından günümüze nasıl bir kültürel miras devraldığımızı, BOĞAZOVA da ki tarımsal değişim ve de dönüşümün hafızalarımızda nasıl izler bıraktığını, tuval üzerinde yağlı boya fırçasıyla ne güzel anlatmış…
Artık bundan böyle; Dr. YİĞİTBAŞI, genel cerrahi disiplininin yanında, ressam sanatçı kimliği ile, sosyo – kültürel hafızamızın mimarı olmuştur. Kendisini kutluyor ve Pınarpazarı / Sekibağlar / Çıtlık Yazlası / Kadınlar Pınarı / Bağ Göçü vb. sosyo – kültürel hafızamıza yerleşmiş sosyo – kültürel dokumuzu tuval üzerine dokunduracağı günleri beklemeliyiz… En çok merak ettiğim ise şu; TAŞKAHVE kültürünü tuvale aktarması…
…Ve işte, Dr. YİĞİTBAŞI’nın TARHAN’a yazdığı mektup;
ÇAYBAŞI
HATIRLADIKLARIM YA DA BİR RESMİN HATIRLATTIKLARI…
“Çaybaşı’nı çok severim. Eğirdir’e her gidişimde kahvede oturur, bir kahve söyler ve 65 yıllık geçmişi düşünürüm. Çok mutlu olurum. Dünya’ya gözümü açtığım, olanı biteni anlamaya çalıştığım yıllar. 1958 Eylül’ü. İlkokula henüz başladım. Dimlit üzümlerine ben düştümü eylül başında bağlarımıza göçeriz. Şehirde kimse kalmaz. Hatta memur aileler dahi kelif kiralar ve bağlara göçerler. Daha eski zamanlarda mahkeme, ceza evi, karakollar, okul gibi devlet daireleri de göçerlermiş. Toprak kerpiçten keliflerimiz ve önünde uzanan üzüm bağlarımız, ağaçlarımız. Henüz sanayii ve endüstriyel üretimi, kapitalizmi bilmiyoruz. Asırlarca hiç değişmeden yaşanan yerli ve kapalı ekonomi bize yetiyor. Temel üretim ve geçim tarzı, memurlar hariç bağcılıktır. 36 çeşit üzüm yetişirdi. Yabancı orijinli elma ağaçları 56 da dikilmişti, henüz yaygın bir üretim yoktu. Ferik dediğimiz yeşil sert elmalar, yaz elmaları olur, bu meyanda ceviz, eren, ayva, muşmula gibi yerli türler bulunurdu. Bağların merkezi Çaybaşıdır. Şehrin kalbi orda atar. Çaybaşı denilmesinin sebebi ortasından geçen çaydır. Baharda çoşar, Irmak kenarı dediğimiz gölün uzantısına akardı. O taraflar babralık dediğimiz yarı bataklık alanlardı. Çay yaz aylarında kısmen kururdu. Günümüzde çay göle bağlandığı için tamamen kurudu ve karasallaştı. Üzerinde sağlam bir tahta köprü vardı. Köprünün güney başında ulu bir karaağaç vardı. Camimiz ve merdivenle şerefesine çıkılan bir minaremiz vardı. İçinde ki kuyudan tulumba ile su çekilir ve abdest alınırdı.
Dünya Harbi 46 da bitmişti, barış ortamında Baby-Boomber kuşağı olarak doğduk. Bolluk ve bir ferahlık içindeydik. Eylül ve Ekimde Bağlarımızda kalır, Ekim sonunda Pınarpazarın’da “Kadınlar Panayırı” yapılır ve Eğirdir’e evlerimize dönerdik. Bu iki ay tam bir “Hasat Şenliği” olurdu.”
***
“Resim bu mutlu günleri anlatıyor. Sağ başta camiimiz ve önünden geçen Dereli sokak Meseyin’e gider. Eşeklerle, küfelerle üzüm taşınır, yenir, pekmez, pestil, sirke yapılır. Turşular kurulur. Resimde ki Neşet Amcadır. Minarenin solunda ki Hacı Aziz’dir. Başında dastardan, ipek, ince sarık, belinde bogasi kuşak, elinde fıkıh kitabı. Evliya mertebesinde, güler yüzlü Türk İslam alimi. Sağda Tacittin dede. Abdest alan Maşacı Hoca. Araba süren Erkanıharb Amca. Solda gilavat altında Hacı Ali Amca, Gavlağın Hüseyin Amca tahta kepenkli dükkanında. Aziz Şen’in kahvesinde oturanlar dedem ve Katip eniştem Mehmet Kılınç’tır. Ayakta konuşan dayım Ragıp Çetindağ. Topal İsmail’in JAWA motoru ve Ahmet Usul. Köprü başında Ali Çelik Amca. Karaağacın karşısında ki 3 ev Kaylan Nurisi, Mustafa Dereli ve Kaylan Hüseyine aittir. Altı Aşçı Ali Amcanın Lokantasıdır. Köprünün karşısı, soldan sağa Ağıl Köylü İbrahim ağa. Kesimlik hayvan getirmiş, Irmakkenarı yolunda. Keçi kılından körüklü potur giyer, ayağına dolak bağlar, çarık giyer, omzunda heybesi.”
***
“Çay kıyısında 2 tuvalet var. Kasap kerevetleri olurdu. Et açıkta satılırdı. Kişiler: Kasap Yaşar, Ömer Findos, Dr. Orhan Arslanoğlu ve Abdullah Candemir. Arkada Sivişler sokağı, Hacı Bekir Ağa. Arkada fırıncı Salih. Meydanda Osman Tığ Amca. Belediyenin temizlik işlerini yapar, meydanı sulardı. Toz olmasın diye. Arka planda Topur’un kahvesi, ocağı, Namlı’nın lokantası. Altta 3 dükkan. Kişiler: Necati Dereli, Ali Bayraklı ve Gazinin Nuri. Köprü Başında direği kontrol eden Mustafa Kurtay. Bu direklerde kandiller olur, belediye görevlileri akşam yakarlardı. Sağda Alaloğlu caddesi. Başında Namlının kahvesi, arkada Saylamaz’ın fırını. Mehmet Selek’in evi. Solda Ali Selek’in evi. Mesci Mehmet’in evi, Yaşar Tarhan’ın evi, Kuzgun Ahmet’in evi vd. Alaloğlu durağı. Mesci ve Öksüz Mustafa kahvenin yanında. Deveyi götüren kasap topal Muhittin’dir.”
***
“Uzak arka planda Eğirdir görünüyor. Sivri, Oluklacı, Yelli Belen, Bel taşı, Öksürük Kayası, Hıdrellez Mağarası, Kandilli altı, Kapılar, Kasaphane, İlk Hastane, Kevansaray, Tabakhaneler, Köprübaşı, Kanal, Akpınar köy yolu, Eğirdir’e Güroluk’tan gelen su bendi, İnek Denizinde ki su deposu, camiler, minareler, Zafer İlk Okulu, kale ve adalarımız. Ayrıntılı bir tablo oldu. Hafızamda olanları çizdim, boyadım. Dostlara ve büyüklerimize danışarak düzeltmeler yaptım. Mekanlar ve kişiler gerçektir. Umarım beğenirsiz. Ben çok zevk alarak yaptım, dilerim ki geleceğe bir hatıra olarak kalır… 07 / 05 / 2022
Selam, sevgi ve saygılarımla.
Dr. N. Önder YİĞİTBAŞI