DOĞAN ALALOĞLU’NUN ARDINDAN
Zeki TARHAN - ANKARA
ALALOĞLU Şükrü efendi, Eğirdir eşrafından kanaat önderi bir kişiydi. Bizim zamanımızın Eğirdir Orta Okul Müdürü Asım bey şöyle derdi; “…Alaloğlu demek, Eğirdir’in yarısı demek.”
…Çocukluğumuzun bayram ziyaretlerinin ilk ziyaret kapısı, Alaloğlu Şükrü Efendi'nin kapısını çalmakla başlardı. Rahime teyzemizin eşi olan Şükrü efendi’nin 4’ü kız, 4’ü erkek olmak üzere sekiz evladı vardı. En büyükten en küçüğe doğru sıralarsak; Vesile ALTAY/ Ali Fevzi ALALOĞLU / Şekibe YAMAN / Aziz Yıldız ALALOĞLU / Adile KILINÇKAYA / Bekir Doğan ALALOĞLU / Şükrü Kaya ALALOĞLU / Sevil GÜLAY.
Şimdi bu sekiz evlattan sadece iki evlat; Adile KILINÇKAYA ve Sevil GÜLAY hayatta.
***
Erkek çocukların hepsi yüksek tahsil yaptılar, üniversite öğrenimi gördüler. Kızlardan sadece Sevil yüksek öğrenim görerek eğitimci oldu. Erkeklerden Ali Fevzi idareci, Aziz veteriner hekim, Doğan Askeri hekim, Kaya ise, Basın – Yayıncı oldu.
***
Bekir Doğan ALALOĞLU, 87 yaşındaydı ve 19 eylül pazar günü ahirete uğurlamıştık. Şimdi O, fiziki mekânında ışıklar içinde uyuyor… Bakın, Şükrü efendinin en büyük evladı Vesile’nin en küçük kızı Fikriye, Doğan dayısı için neler diyecekti:
“…Onlar, Cumhuriyetin yetiştirdiği ender çocuklardı. Beyaz atlarına bindiler, görevlerini layiki ile yapmış olmanın verdiği gururla, bu tanımadıkları yeni dünyaya veda ettiler. Onlarsız yapılan sohbetler tatsız, ve yavan. Onları çok özleyeceğiz…”
…Ve bakın, nasıl devam ediyordu Fikriye:
“…Doğan dayım ve o yaşlarda yüksek eğitim görmüş kişiler, Cumhuriyetin ilk yıllarında yetişmiş, artık nesli tükenmiş değerler. Düşünün, Eğirdir’de sadece İlkokul var. Bu çocuklar zekaları, gayretleri ve metanetleriyle, ( daha o küçücük yaşlarında ) ailelerinden uzakta, tek başlarına mücadele edip, o seviyelere gelmişler. Tabii ki, ailelerinin ileri görüş ve fedakarlıkları ile (maddi, manevi). Doğan dayım da bu merhalelerden geçmiş, ilkokul sonrası aileden uzak, yatılı okullarda uzun, zor zor bir tahsil olan Tıp Fakültesini okuyarak, askeri doktor olmuş, ilk Fizik Tedavi Mütehassıslarındandı. Bu görevini İstanbul’da ifa ederken, Muayenehane de açmış, başta Fatma GİRİK olmak üzere, SANAT CAMİASINA girmiş, kendini kabul ettirmiş, birçok ünlü sanatçının doktoru olmuş, biryandan çok kazanırken, diğer yandan da parasız hastalara para almadan hizmet etmiştir.”
***
Fikriye, Doğan dayısını anlatmayı, şöyle sürdürüyordu: “…Hem mesleki başarısı, hem de sanatçı kişiliği, zekası, hazır cevaplığı ile gerek kendi çevresi, gerek sanat camiasında büyük ilgi görmüştür. Güzel resim yapar, şarkı söyler, dans eder, şiir yazar, esprili konuşurdu. Ben, bu yaşıma geldim, ne O’ nun ve nede veteriner hekim Aziz dayımın yaptıkları espriler kadar, bugünün ünlü sanatçılarının yaptıkları esprileri beğenmiyor, gülmüyorum. Bunlar, “gizli kalmış insanlar”
…Ve emeklilik yılları başlamıştır…Doğan ALALOĞLU Antalya’ ya yerleşir. Antalya – Eğirdir arasında mekik dokur…Boş durmaz, sanatla bahçeyle uğraşır…Diğer yandan; son iki üç sene öncesine kadar, özel fizik tedavi merkezlerinde doktorluk mesleğini sürdürür.
İşte böyle, Cumhuriyet döneminin yetiştirdiği entelektüel, sanatçı ruhlu bir Çınar, bu dünyayı bırakıp gitmişti. Işıklar içinde yatsın.
***
Gelin şimdi de Ali Cengiz ERTÜRK’ ün Doğan ALALOĞLU için dediklerine kulak verelim: “…Doğan dayı; çok mütevazi, insancıl, sevecen, fırsatçılığı sevmeyen, sözünde duran, saygı değer bir kişiydi. Dayıyı, 1963 yılında, üzerinde askeri üniforma ile babasının cenazesi için Eğirdir’ e gelmişti ben de o zaman tanımıştım. Ve o zaman cami önünde, bana zamanın meşhur seyyar limonatacıdan limonata içirmişti. O zamandan kanım kaynamıştı Doğan dayıya. Hiç unutamam. Eğirdir’ e geldiğinde; devamlı uğrar, görüşür, konuşurduk… Emekli olduktan sonra Eğirdir’ e geldi, ev aldı yerleşti. Eğirdir’ i çok seviyordu… Ömrünün son dakikasına kadar, Eğirdir’ de geçirdi. Nur içinde yatsın, ışıklar içinde uyusun yiğit adam.”