Hande Özdamar Tığlı: “Biz Kadınlar hayatın her alanında eşitlik ve özgürlük istiyoruz.”
8 Mart 2015 Pazar günü Saat 13.30’da Cami Mahallesi Vergi Dairesi Üzerinde bulunan Belediye toplantı salonunda düzenlenen toplantıda, Hande Özdamar Tığlı, “8 Mart’ın Önemi ve Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesi” konulu bir konuşma yaptı. Tığlı, konuşmasında çarpıcı bilgiler verdi. Kadın örgütlenmesinin, kadının bilinçlenmesi noktasında önemli bir yere sahip olduğunu vurgulayan Tığlı, “Umuyorum ilçemizde bir kadın örgütlenmesi hayat bulur ve kadınların bilinçlendirilmesinde ve mücadelesinde etken olur.” diye konuştu.
8 Mart 2015 Pazar günü Saat 13.30’da Cami Mahallesi Vergi Dairesi Üzerinde bulunan Belediye toplantı salonunda düzenlenen toplantıda Hande Özdamar Tığlı, “8 Mart’ın Önemi ve Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesi” konulu konuşmasında şunları söyledi:
“O kadar çok özlü söz duyuyoruz ki son yıllarda:
Kadın erkek eşitliğine inanmadığını söyleyen ve bunun işin fıtratında olmadığından dem vuran yöneticilerimiz, kadın iş aradığı için işsizliğin yüksek olduğunu ifadelendiren bakanlarımız, kızlar okuyunca erkeklerin evlenecek kız bulamadığını rahatlıkla dile getiren meclis üyelerimiz, anası tecavüze uğruyorsa neden çocuk ölsün diyen başkanlarımız ve üzerine tecavüze uğrayan doğursun gerekirse devlet bakar diye ekleyen bakanlarımız varken kadın hakları ve kadının toplumsal statüsünde bir iyileşmeye gidildiğini iddia etmek abesle iştigal olacaktır. Zaten Dünya Ekonomik Forumu’nun Cinsiyet Eşitsizliği Raporuna göre 142 ülke arasında en sonlarda, 125. sırada olan Türkiye. Elbette 8 martlar önemli ancak hangi ışıkların gölgesinde bu günü kutladığımızı bilmenin de çok önemli olduğuna inanıyorum.
8 Martın tarihçesini hepimiz biliyoruz.. Tarihçesine baktığımızda 8 Mart’ın kadınların mücadele günü haline gelmesinin ilk eylemi olarak Mart 1857’de tekstil işçisi kadınların yaptığı grevi görüyoruz. Yaklaşık elli yıl sonra 1908’de yine tekstil işçisi 15.000 kadın oy hakkı, çalışma saatlerinin azaltılması, çocuk işçi çalıştırılmasının yasaklanması gibi taleplerle yürüdüler. Sloganları “Ekmek ve Güller”di. Ekmek ekonomik adaleti ve güvenceyi Gül ise daha iyi yaşam koşullarını simgeliyordu.
1909’da Amerikan Sosyalist Partisi Şubat ayının son Pazarının Kadın Günü olarak kutlanması kararını aldı. 1910 yılında Kopenhag’da toplanan 2. Sosyalist Kadınlar Konferansı (Kadın Enternasyonali olarak da adlandırılır) 8 Mart’ın Uluslararası Kadın Günü olarak kutlanmasına karar verir.
Türkiye'de 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü ilk kez 1921 yılında "Emekçi Kadınlar Günü" olarak kutlanmaya başlandı. 1975 yılında ve onu izleyen yıllarda daha yaygın, ve yığınsal olarak kutlandı, kapalı mekanlardan sokaklara taşındı. "Birleşmiş Milletler Kadınlar On Yılı" programından Türkiye'nin de etkilenmesiyle, 1975 yılında "Türkiye 1975 Kadın Yılı" kongresi yapıldı. 12 Eylül 1980 Askeri Darbesi'nden sonra dört yıl süreyle herhangi bir kutlama yapılmadı. 1984'ten itibaren her yıl çeşitli kadın örgütleri tarafından "Dünya Emekçi Kadınlar Günü" kutlanmaya devam ediliyor. Günümüzde bankaların promosyonlarına ve kapitalist döngünün tuzağında bir hale gelmişse de kadınların toplumsal durumunun hatırlanması açısından önemli.
Birleşmiş Milletler de her yıl kadınlar gününe özel bir tema hazırlamaktadır. 8 Mart 2015 için BM teması “Kadınları güçlendirmek-insanlığı güçlendirmek” ’tir. 8 Mart 2015 teması “Hayata geçir”. “Kadınların eşitliği konusunda farkındalık için, lider rolünde daha çok kadın olması, kadınların sanatta da eşit tanınması, kadınların sahip olduğu işyerlerinin artması, kadınların finansal bağımsızlığının artması, bilim, mühendislikte daha çok kadın olması ve kadınların sporda adil bir şekilde tanınması için hayata geçir” diyor. BM Dünya Kadınlar Günü'nü 1975'te kutlamaya başladı. 1996'dan beri belirlediği temalara birarada bakıldığında son yıllarda toplumsal cinsiyet alanındaki mücadeleye dair bir tablo çıkıyor:
* 2014: Kadınlar için eşitlik, herkes için ilerlemedir
* 2013: Söz sözdür: Şimdi kadına şiddete son verme zamanı
* 2012: Kırsalda Yaşayan Kadınları Güçlendir, Yoksulluk ve Açlığa Son Ver
* 2011: Eğitim, Öğretim, Bilim ve Teknolojiye Eşit Erişim
* 2010: Eşit Haklar, Eşit Olanaklar: Herkes İçin Gelişim
* 2009: Kadın ve Kız Çocuklara Yönelik Şiddete Karşı Kadınlar ve Erkekler
* 2008: Kadınlara ve Kız Çocuklarına Yatırım Yapmak
* 2007: Kadın ve Kız Çocuklarına Karşı Şiddeti Cezadan Muaf Tutmayı Sonlandır
* 2006: Karar Verici Kadınlar
* 2005: Toplumsal Cinsiyet Eşitliği: Daha Güvenli Bir Gelecek İnşası
* 2004: Kadın ve HIV/AIDS
* 2003: Toplumsal Cinsiyet Eşitliği ve Bin Yıl Kalkınma Hedefleri
* 2002: Günümüzde Afgan Kadını: Gerçeklikler ve Olanaklar
* 2001: Kadın ve Barış: Kadınlar Çatışmaları Çözüyor
* 2000: Kadınlar Barış İçin Birleşiyor
* 1999: Kadına Yönelik Şiddetsiz Bir Dünya
* 1998: Kadın ve İnsan Hakları
* 1997: Kadınlar Barış Sofrasında
* 1996: Geçmişi Kutla, Gelecek İçin Plan Yap (bianet.org)
Her yıla ilişkin bir mücadele teması işlenirken Türkiye 2015in 8 Martına şiddeti tekrar gün yüzüne çıkarak giriyor. Son yaşanan şiddet olaylarının içinden bir 8 mart dayanışmasına doğru ilerliyor.... Toplumsal şiddete bulandığımız bu ortamdan şiddetin hedefi olan kadınlara yöneliyor tüm oklar..
Şiddet, kişilere ya da nesnelere çeşitli boyutlarda zarar vermeyi içeren, güçlü, kontrolsüz, amaçsız olabilen, toplu ya da bireysel görülebilen bir olgudur. Şiddet çok yönlü bir olaydır; ekonomik, psikolojik, toplumsal boyutları vardır. Şiddet günümüzde, tamamen toplumsal bir sorun olarak kabul görmekte ve aile, okul, ekonomik örgütlenmeler, toplumsal yapılanmalardaki eksikliklerin etkisiyle ortaya çıkmaktadır.
Kadına yönelik şiddete ilişkin çalışmalarda, şiddet; “güç, kontrol, terbiye ve disipline etme” ilişkileri ekseninde ele alınmaktadır. Şiddet, bireylerin sosyal kontrolü ellerinde tutmasının bir yolu ve kaynağıdır. Erkeklerin eşlerine yönelttikleri şiddetin temel nedeni ise, kadınları cezalandırmaktır. Toplumsal cinsiyetin yaşanırlığının eril güç ve bu gücün doğal kabul edilmesiyle birlikte, normal ve doğal olarak kabulü ile ilişkilidir.
Kadına yönelik şiddet; Kamusal ve özel yaşamda fiziksel, cinsel veya psikolojik acı veya ıstırap veren veya verebilecek olan cinsiyete dayanan eylem biçimleri; tehdit etme, zorlama veya keyfi olarak özgürlükten yoksun bırakma ve ekonomik ihtiyaçlardan yoksun bırakma.
Aile içinde sahip olunacak çocuğun cinsiyetinin kız çocuklar aleyhine belirlenmesi, kız bebeklerin öldürülmesi, kız çocuklarının cinsel istismarı, dövülmesi, çeyiz, başlık parası, namus cinayetleri, flörtte şiddet, evlilikte hırpalanma, dayak tecavüz, ekonomik ve psikolojik baskı, genital mutilasyon ve diğer cinsel organlara zarar verici uygulamalar, işyerinde ve diğer kurumlarda cinsel ve psikolojik şiddet, kadın ticareti, fahişeliğe zorlama, yaşlılıkta fiziksel, cinsel ve psikolojik saldırıya uğrama, cinayete kurban gitme şeklinde gerçekleşmektedir
Şiddetin farklı türleri vardır. Fiziksel şiddet, psikolojik şiddet, ekonomik şiddet, sosyal şiddet, sözel şiddet gibi şiddet türleri yer almaktadır. Ben hiç şiddete uğramadım diye düşünmek oldukça yanlış bir algı olmaktadır. Pek çok kadın “kes sesini” cevabı karşılaştığında sözel şiddete maruz kaldığını düşünmez ya da “verdiğim para neye yetmiyor” gibi yanıtlar aldığı zaman ekonomik şiddete maruz kaldığını düşünmez. O nedenle şiddet türlerini bilmemiz gerekmektedir ki kendimizin de bu tür baskıya maruz kalabileceğini anlayalım.
Peki bu şiddet eğilimlerinin altında yatan nedenler ne olabilir????
Şiddetin “normal” veya “geleneksel” sayılması
Güç ve kontrol etmek: erkek kadını kontrol edemediği, kadın üzerinde hâkimiyetini sağlayamadığını hissettiği zaman güç göstermeye yönelmekte
Taciz, fiziksel saldırganlık, kötü muamele ortamlarında büyümek: Birey, yetiştiği ortamda şiddete maruz kaldıysa ya da şiddet uygulandığına şahit olduysa, hayatının ilerleyen zamanlarında şiddete meyilli ve şiddet uygulayıcı bir birey haline gelebilmekte
Kişilik bozukluğu olan bireylerde aşırı saldırganlık gösterilmesi ve kendini tatmin nitelikli şiddet uygulayıcısı olabilinmekte
Şiddet toplumda genellikle kınanan bir davranış olmakla birlikte, çoğu zaman meşru kabul edilen, göz yumulan çeşitli şiddet eylemlerine de rastlanmaktadır. Bu durumun en tipik örneği yaşanan aile içi şiddet olaylarında toplumun duyarsız bir tutum sergilemesidir. Bunun nedeni aile kurumunun mahrem bir niteliğe sahip olduğu düşüncesinin yaygın şekilde kabul görüyor olması ve sorumluluk almaktan duyulan korku olabilmektedir.
Kadına yönelik şiddet türlerinin en sık görülen şekli, kadının birlikte olduğu kişi tarafından istismar edilmesidir. Kadına yönelik şiddet, yapılan antropolojik çalışmalara göre Papua Yeni Gine'de bazı yerli toplulukları dışında dünyada neredeyse her toplumda görülmektedir.
Ayrıca sosyal faktörler de bu noktada devreye girmektedir:
Fakirlik ve işsizlik: Uzun süre işsiz kalan ve düzensiz işlerde çalışan erkekler, ailenin geçimini sağlayamadıkları için sorun yaşarlar ve şiddet eğilimlerinde artış görülür. Toplumsal roller: Erkeğin, eşinin, ailesinin ve toplumun ondan beklediği rolü yerine getirememesi, işlevsizleşmesi, aile içindeki iktidarını sarsmakta, bu yüzden daha baskıcı olmakta ve şiddete yönelmektedir Ekonomik eşitsizlik: Erkek, eşinin kendisinden daha yüksek maaş almasını, evin ekonomisine daha çok katkıda bulunması hallerinde, durumu kabullenemez ve şiddete yönelir.Evsizlik ve insanların yerlerinden edilmeleri: Bireyler evlerinden ve yerlerinden edildikleri zaman kendilerini savunma amacıyla şiddete yönelik eylemlerde bulunurlar. Aile içerisinde de daha çok erkeklerde görülen bir eylem olarak, erkek elinden bir şey gelemediği için sinirini eşinden çıkarmaya çalışır.Alkol ve uyuşturucu kullanımı: Madde bağımlısı bireyler, kullandıkları maddenin de etkisiyle şiddete yönelirler. Ümitsizlik ve derin üzüntü: Birey içinde bulunduğu durum içerisinde, kendisini ümitsiz ve çaresiz hissederse şiddete yönelir.
ŞİDDETE İLİŞKİN YANLIŞ İNANIŞLAR
Şiddeti maalesef güçlendirmektedir. Bu inanışlar Şiddetin doğal olarak algılanması ve içselleştirilmesi, Şiddetin haklı nedenlere dayandığının düşünülmesi , Kadının birey olarak değil eşit olmayan biri gibi algılanarak nesneleştirilmesi, Şiddete boyun eğmeyen değil eğenlerin desteklenmesi, Hem kadınlar hem de erkekler dayağa başvurur, Dayak atanlar birbirine benzer, Şiddet uygulayan kişiler öfkelerini kontrol edemezler, Dayak zamanla ortadan kalkacaktır, Erkekleri daha çok kadınlar kışkırtır, Dayak yiyen kadınlar davranışlarını değiştirerek buna son verebilirler.
Ancak değerli kadınlar, şiddetin tekrar kendini üretmemesi için kadınların kendi içindeki dilini de değiştirmesi gerekmektedir. Kısa etek giydiği için “bunu hak eder” diyorsanız sizler de etrafınızdaki kadınlara şiddet gözlükleri ile bakıyorsunuz demektir.
Avrupa’da her 4 kadından 1’i, hayatının bir döneminde şiddete uğramakta (Avrupa Konseyi, Kadın-Erkek Eşitliği Komisyonu)
Türkiye’de her beş kadından 2’si fiziksel şiddet görmektedir (KSGM, 2009).
Kadına yönelik şiddet en yaygın insan hakları ihlalidir.
Kadına yönelik şiddet suça eğilimi arttırır.
Toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanmasının önündeki en temel engellerden biridir.
Sonuç olarak kadına yönelik şiddet; bir kadın sorunu değil, toplumsal bir sorundur.
Son on yılda kadına yönelik şiddet vakalarında %1400lük bir artış vardır ve Türkiye’nin envanteri bu konuda oldukça kötü. Bu nedenle neler yapabilirizi konuşmak gerekmektedir.
Kadına yönelik şiddet, 1980’lerden sonra kadın hareketinin, daha sonra da uluslararası sözleşmelerin taahhütleriyle Türkiye’nin gündemine girmiştir. 1988 ve sonrasında açık oturumlar, konferanslar, sivil toplum kuruluşlarının çalışmaları ve kadın örgütlerinin mücadeleleriyle kadına yönelik şiddet kısmen görünür kılınmıştır.
Dayağa Karşı Dayanışma Yürüyüşü” 17 Mayıs 1987'de
“Haklı dayak yoktur”
Bağır Herkes Duysun!’
Bedenimiz Bizimdir - Cinsel Tacize Hayır’
1989’da “Mor iğne”
1999 yılında Mor Çatı’nın “Şiddete Sıfır Tolerans”, “Ekonomik Şiddete Hayır” ve “4320 Sayılı Yasa ile Erkek Şiddeti Kapı Dışarı” Kampanyaları
Kadınlara Yönelik Şiddete Son”
“İnsan Haklarını Evimize Getirmek Elimizde” ve “Şiddete Dur Demek elimizde”
Hürriyet gazetesi tarafından başlatılan ve sosyal sorumluluk projelerinden biri olan, ‘Aile içi Şiddete Son: Kadına acıyıp utandırma, erkeği kına’
Kadın örgütlenmesi, kadının bilinçlenmesi noktasında önemli bir yere sahiptir. Umuyorum ilçemizde bir kadın örgütlenmesi hayat bulur ve kadınların bilinçlendirilmesinde ve mücadelesinde etken olur.
YASALAR NE DİYOR...
ESKİ...4320 Sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanun hazırlanmıştır. 1998 yılında yürürlüğe giren bu kanun, aile içi şiddeti engellemeye yönelik özel bir kanundur. 4320 sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanun:aynı zamanda bu kanun “aile içi şiddet” kavramının ilk kez bir kanun metnine taşınmıştır. Kadın hakları açısından çok önemli bir kazanımdır. Yasa aile içinde şiddete maruz kalan kişinin korunmasını amaçlamaktadır.
6284 nolu "Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun" 20 Mart 2012'de yürürlüğe girdi.Yasanın öngördüğü koruyucu tedbirlerden, medeni duruma bakılmaksızın tüm kadınlar faydalanabiliyor. 6284 nolu yasaya göre, şiddete uğradığınızda mahkemeye gitmeye gerek kalmadan doğrudan polis/jandarmaya ya da valilik ve kaymakamlık gibi mülki amirlere başvurabilirsiniz.
Eğer acil bir durum söz konusuysa, örneğin mesai saatleri dışında, gece yarısı karakola gitmek zorunda kaldıysanız, kolluk gücünün sizi en yakın sığınağa ulaştırması lazım. Eğer bölgede sığınak yoksa ya da sığınakta yeterli yer yoksa, kolluk kuvvetleri sizi güvenli bir mekana (otel, konukevi, polisevi gibi) götürüp güvenliğinizi sağlamakla yükümlü.
Kolluk kuvvetleri, bu yükümlülüklerini yerine getirmeyerek sizi eve geri dönmeye ikna etmeye çalışıyorsa talebinizi yazılı olarak karakola sunmalı, reddedilecekse yazılı olarak reddedilmesini beklemelisiniz. * Şiddet uygulayan kişiye yönelik tedbir talep ediyorsanız; şiddet gördüğünüz kişinin size yaklaşmaması için "uzaklaştırma" kararı çıkarttırabilirsiniz. Bu kararlar Aile Mahkemeleri hakimleri tarafından veriliyor.
Eğer mesai saatleri dışında bir sorun yaşadıysanız, yine kolluk kuvvetlerine başvurmalısınız. Kanuna göre, "gecikmesinde sakınca bulunan hallerde" kolluk kuvvetleri de tedbir kararı alma yetkisine sahip. Olayı takip eden ilk iş gününde, bu karar Aile Mahkemesi hakimine onaylatılıyor. Polisin/jandarmanın, kararı hemen şiddet uygulayan kişiye tebliğ etmesi gerektiğini unutmayın.
* Hayati tehlikenin atlatılması çok zor ve bu tedbirler yeterli değilse (tüm kararlara rağmen tehdit ve/veya şiddet engellenemiyorsa), son seçenek tanık koruma kanunu programı.
Ancak unutmayın ki bu, tüm yaşamınızı değiştirmenizi gerektiren çok ağır bir program. Yaşam tehlikesinin herhangi bir tedbirle çözülemeyeceği durumlarda, programa girdiğiniz takdirde hayatınızda nelerin değişeceğinin çok iyi anlatılması lazım.
Kadına yönelik şiddet konusunda hizmet sunan kuruluşlar gönüllü, yerel ve resmi düzeyde olmak üzere üç kategoride ele alınabilir.
Gönüllü Kuruluşlar…Yerel Yönetimler…Resmi Kuruluşlar
Ama burada temel sorumluluk kamunun ve devletindir.
1990’dan sonra günümüze kadar sivil toplum örgütleri üzerine düşen görevi yapmıştır.
Destek mekanizmaları ne olabilir...
Danışmanlık ve sığınma hizmetleri (Kadın sığınma evleri/konukevi)
Hukuki Danışmanlık
Psikolojik destek üniteleri
iş bulmaya rehberlik,
beceri ve meslek eğitimi
Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü Bilgi Başvuru Bankası (3B), kadına yönelik şiddet konusunda hukuki ve psikolojik danışmanlık ve yönlendirme hizmetinin yanısıra girişimcilik ve el emeğinin değerlendirilmesi konusunda da hizmet vermektedir.
Şiddete ilişkin olarak üniversiteler ve özel araştırmacıların yaptığı araştırmaların ve yayınların sayısının giderek arttığı ülkemizde şiddet konuşulur bir sorun haline gelmeye başlamıştır.
Son aylarda yaşanan kadın cinayetlerinin içinde Özgecan toplumsal bir reaksiyon yaratmıştır. Hepimizin içini yakan bir cinayetine her gün yenileri eklenerek devam ediyor. Özgecanın bu denli büyük toplumsal tepki yaratmasında, Özgecan’ın “masum kabul edilmesi” ve tanımadığı bir kişi tarafından taciz ve darp edilmesi yatmaktaydı. Ancak bu olaydan sonra eşi ve sevgili tarafından öldürülen kadın vakaları yaşandı ancak toplumsal tepki yaratmadı. Lütfen unutmayalım ki şiddet, tecavüz, taciz, ister tanıdığımız isterse tanımadığımız kimden gelirse gelsin bir şiddettir ve bir suçtur. Özgecan olayının ardından pek çok ceza önerisi sunulmuş ancak içlerinden en öne çıkanı idam cezası olmuştur. Ancak; esas mesele, kadınlar katledildikten sonra erkekleri idam etmek değil, cinayete giden süreçte erkek şiddetini engellemek, kadınların güçlenmesini sağlamaktır. Biz kadınlar hayatlarımıza sahip çıkıyoruz. Kadınlar olarak her şeyi göze alarak boşanıyoruz, toplumdan dışlanmayı göze alarak tecavüzcüleri teşhir ediyoruz, bizler birbirimizden cesaret buluyoruz. Erkek şiddetine karşı mücadelemizi, dayanışmamızı büyütüyor, birbirimize güç oluyor, çare oluyoruz……
Tecavüzde rıza aranmaz. Aile değil kadınız…Kadın katillerinin cezalarında iyi hal-tahrik indirimlerini istemiyoruz… Evlilik, aile eğitim programlarının kaldırılmasını istiyoruz…Çocuk gelinlere yönelik önlemlerin artmasını istiyoruz….Kadınlar için fıtrata değil gerçek eşitliğe inanıyoruz. Ayrıca “Aile ve Nüfus Paketine itiraz ediyoruz. Eğer bu paket yasalaşırsa kadınlar; yarı zamanlı işlere mahkum olacak, daha düşük ücretler alacak, vasıfsız işlere mahkum olacak, görevde yükselme, terfi ve sorumluluk gerektiren işlerde ayrımcılığa maruz kalacaklardır. Bu nedenle bu paketi istemediğimizi haykırıyoruz.
Seçimler yaklaşıyor ancak kadına yine yer yok:
KA.DER, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde 8’inci kez Türkiye’nin “Temsilde Kadın-Erkek Eşitliği” karnesini açıkladı. 8 yılda durum değişmedi, karar alma mekanizmalarında kadın oranı “yerinde saydı”. 535 milletvekilinin 77’si, 26 bakanın 1’i, 81 valinin 2’si, 25 müsteşarın 1’i, 30 Büyükşehir Belediye Başkanı’nın 3’ü, Yüksek Yargı Organı Başkanlarının 1’i, 174 rektörün 14’ü kadın… Türkiye’de kadın, karar alınan hiçbir yerde var olamıyor, temsilde dahi “şiddeti” yaşıyor.
Biz kadınlar, hayatın her alanında eşitlik ve özgürlük istiyoruz. Özgürlüğümüzü “bedenimiz bizimdir” diyerek haykırıyoruz.. Kimsenin malı, mülkü, emaneti olmayacağız. Kendi bedenimiz ve hayatımız üzerinde, kendi irademizden başka bir irade tanımak istemiyoruz. Özgür irademizi, cinsiyetçi ahlak ve din yorumcularının “namus bekçiliğine” devretmeyeceğiz. Eşitlik kavramının, bu dünyadaki hak ve özgürlüklerden tek kelime edilmeksizin, yaratıcı önünde “kul olarak eşitlik” ile sınırlandırılmasını kabul etmeyeceğiz. Hayatımızı, erkeklere verilmiş bir “emanet” olarak yaşayarak bulacağımız iddia edilen sahte özgürlük ve sahte huzur için feda etmeyeceğiz. Kimse boşuna hayal kurmasın, korkmayacağız, yılmayacağız; özgürlüğümüzden ve başka bir dünya hayalimizden asla vazgeçmeyeceğiz. Topuk seslerimiz size tüm bu cesaretimizi ve kararlılığımızı anlatacaktır…
Dayanışma dolu güzel günler olsun değerli kadınlar….”