ANADOLU’NUN İLK TİYATROSU…
(Yaşadığım ve Yazdığım Kentler: İznik-Eğirdir-Foça)
En yaygın tanımıyla tiyatro: Konuşma ve eyleme dayanan bir gösteri sanatıdır…
İnsanlık 2 bin yıldan bu yana bu sanat dalını yaşamlarının ayrılmaz bir parçası olarak görmüş; halkın eğitilmesinde, bilgilendirilmesinde, eğlencesinde çok önemli sosyal ve kültürel işlevler yüklemiştir.
Tiyatro, aynı zamanda kent kültürüne erişmiş yerleşik toplumların gelişmişlik düzeyinin en önemli bir göstergesidir.
Özellikle Antik Dönem’de kentlerin önce planı yapılır, sonra inşasına başlanıyordu. Ve bu planlama sırasında tiyatro öncelikli olarak yerini alıyordu. EĞER BİR YERLEŞİM ALANINDA TİYATRO YOKSA ORASI KENT OLARAK KABUL GÖRMÜYORDU…
Peki, daha baştan itibaren neden bu insanlar tiyatroya ihtiyaç duymuşlardır?..
Çünkü bu sanat dalını, toplumları için en önemli eğitim araçlarından biri olarak görmüşlerdir. İlkçağ’da okuma yazma yok denecek kadar az olduğunu düşünürsek, tiyatronun izleyiciye görsel ve işitsel yoldan neler kazandıracağını tahmin etmek kolaydır. Tiyatro sadece oyunlar için kullanılmıyordu; oralar toplantı, duyuru, kutlama, şenlik gibi çok çeşitli etkinliklerin yapıldığı alanlar olarak büyük kitlelerin buluştuğu yerlerdi. Bugün televizyonların, gazetelerin, stadyumların yapmış olduğu görevi tiyatrolar yapıyordu.
Kısacası, tiyatrolar kentin kalbiydi…
Ne sevindiricidir ki, bunlardan ilki güzel ilçemiz Foça’da yapılmıştır. İzmir yolu ile gelirken tam kente girmeden başınızı sola çevirirseniz Değirmenlitepe’yi göreceksiniz; yıkık dökük yel değirmenleriyle birlikte. (Bugünlerde onarılmaya başlandı, çok sevinçliyim) İşte bu tepenin Ege’nin mavi surlarına bakan yamaçlarında “Tufa” taşından tam 3500 kişilik bir tiyatro yapmıştı Phokaialılar!..
Bu tiyatro, Aolis (Aiolis) Bölgesi’nin en büyük tiyatrolarından biriydi… (Aiolis Bölgesi’nin hudutlarını da kabaca çizeyim: İzmir Körfezi’nden Edremit Körfezi’ne kadar olan kıyı bölgesi)
Bu noktada ardı ardına birkaç soru daha soralım ve yanıtını da sizlere bırakalım: Neden ilk tiyatrolar Batı Anadolu’nun liman kentlerinde kurulmuştur? Sayıları 200’e yaklaşan ve Anadolu’yu bir tiyatro cennetine dönüştüren bu yatırımların temel nedenleri nelerdir? Üstünde yaşadığımız coğrafyanın bize nasıl zengin bir kültür mirası bıraktığının farkında mıyız?..
Bir düşünelim derim!..
Ha, yeri gelmişken hemen şunu da ekleyeyim: Bugün biz bu tiyatroların onarımlarına, toprak altından çıkarılmalarına bile maliyetlerinin çok yüksek olması nedeniyle yeterli kaynak ayıramazken onlar, çok büyük paralar dökerek kentleri için niçin tiyatrolar kuruyorlardı acaba?..
Ne dersiniz, biraz kafa yoralım mı?..
MÖ:340-330 yıllarına tarihlenen Foça Antik Tiyatrosu’nun varlığını bulgularla kanıtlamaya çalışan ilk kişi Fransız arkeolog Felix Sartiaux’dur. 1914 yılında Değirmenlitepe’nin Kuzebatı yamaçlarında yaptığı sondaj çalışmalarında ilk bulgulara rastlamışsa da kesin bir sonuca ulaşamamıştır.
Bu alanda yapılan ikinci çalışma 1991 yılında Doç. Dr. Ömer Özyiğit’in kazılarıdır. (Bugün Beşkapılar’daki kazıları yapan Prof. Dr. Ömer Özyiğit) Ne acıdır ki bu çalışmalar da kaynak yetersizliği nedeniyle durdurulmuştur.
Oysa bu tiyatro bütün görkemiyle günışığına çıkarılıp asıl işlevine kazandırılabilmiş olsaydı; Foça neler kazanırdı neler!..
İş işten geçmedi; Foça Antik Tiyatrosu Değirmenlitepe’nin çıplak yamaçlarında ve toprak altında yatıp duruyor; Tarihi, Kültürü,Tiyatroyu sevenlerin; Foça’nın geleceğini turizmde görenlerin ilgisini bekliyor!..
Yazımı büyük tiyatro adamı Muhsin Ertuğrul’un sözleri ile noktalayayım:
“Tiyatroda ahlakın, ruhun, sanatın eğitimiyle insanoğlu asilleşir; hayatı zenginleşir; uygarlık düzeyi gelişir…”