MÜJGAN (20)

eğirdir haber,akın gazetesi,egirdir haberler,son dakika,MÜJGAN (20)
Haberin Tarihi: 28.11.2017 10:36:00 - Okunma Sayısı:1641 defa okundu.

MÜJGAN (20)

Eğirdir’de Bir Aşk Hikayesi

(20)

                Bu düşünceler içinde hoyratça açtı kelif kapısını Güllüşah, girdi içeri, kendini hatıralardan korumak, kurtarmak istercesine.

                Küçük Hanım arkasında bekledi, ne düşünüp ne istediğini keşfetmeye çalıştı. Müjgan’sa bağa dalmıştı çoktan. Geceyle yıkanmış, suları damlayan gergin baldırlı beyaz üzümler toplanıp yenilmeyi beklemekteydi kahvaltıdan önce.

                Müjgan çok sevdi sabahın erken saatlerinde buz gibi terli terli üzümleri yemeyi, daha günün güneşin eli değmeden.

                Asmalardan üzümleri koparır, asma yapraklarından tabak yapıp onları Güllüşah’a götürdü. Güllüşah soyunup dökünmüş, kendini hatıralardan kurtarmış, tekrar yaşadığı dünyaya dönmüş çardak altında onu beklemekteydi. Güllüşah da severdi buz gibi üzümleri. Ayak üstü herkes biraz yedi üzümlerden.

                Sıra eşyaları taşımaya geldi. Gılivatın altındaki tahta kerevete minderler yerleştirildi hemen, Güllüşah istirahat etsin diye. Ama Güllüşah hemen istirahata geçmedi.

                Bağdayken de Rıza Efendi’den edindiği alışkanlığı sürdürdü. Bağ ardına gidip çalı çırpı topladı, mutfaktaki ocağı tutuşturdu, ateşte kahvesini kavurdu, öğüttü, çalı çırpı kor olmaya yüz tutunca da koca cezveyi ateşe sürdü. Kokusunun yoğunluğundan kahvenin ne zaman hazır olduğunu anladı diğerleri, toplandılar yavaş yavaş Güllüşah’ın etrafına. Herkese verdi bu kahveden Güllüşah.

                Sonra istirahata, daha doğrusu düşünmeye, düş kurmaya çekildi. Diğerleri de işlerine döndüler.

                Akşama doğru her şey tertemiz ve yerli yerindeydi.

                Müjgan tatlı bir yorgunlukla minderlerden birine bıraktı kendini.

                Şöyle etrafa tekrar bir göz attı.

                İlerdeki kuyuya gitti gözü. Kuyunun etrafı sarılı morlu su zambaklarıyla kaplıydı, onları sevdi Müjgan, üstlerine basmadan çekmeye çalışırdı kuyudan suyu her seferinde.

                Bir müddet  kaldı oturduğu yerde.

                Kuyunun arka, sol boşluğundaki koca gıncırdağa takıldı gözü. Alıp götürdü gıncırdak onu çok geçmişlere:

                “Hayır” dedi, “bugün, şimdi sırası değil gerilere gitmenin, başka bir gün.”

                Kendini zorladı hatıraların dişlilerinden kurtulmak için.

                Akşam yemeği geldi aklına. Başlamadan önce elini yüzünü soğuk suyla yıkama ihtiyacı duydu. Kalktı, kovayı kuyuya saldı; önce ellerini, sonra yüzünü yıkadı uzun uzun buz gibi kuyu suyuyla. Sonra da içti kana kana.

                Gıncırdağa bir daha bakmadı, kendisini belki tılsımından kurtaramaz diye.

                Ta gerideki yaşlı ceviz kendisini kurulmamış salıncağıyla selamladı, onu da görmemezlikten geldi Müjgan…

                Hemen mutfağa girip akşam yemeği hazırlıklarını planladı. Saçları yine dağınıktı. Sıkıca arkada toplamaya çalıştı. Bu asi saçlar bazen onu çok kızdırırdı.

                Ocaktaki ateşi tazeledi. Ümmü kalfaya baktı, göremedi. Hava serinlemişti. Sıcak bir çorba iyi gelir hepimize diye düşündü. Tarhana çorbası yapmaya karar verdi, yanına da salata.

                Yemek kokusunda fazla seçici olan Güllüşah, tarhanaya hiç hayır demezdi. Çorba suyunu ocağa koyduktan sonra, koca giriş kapısının solundaki, eskiden halayıkların yatıp kalktığı eski kelifin önündeki bahçeden biber, domates, taze soğan, maydanoz toplamaya gitti. Domatesler, biberler koparılır koparılmaz türüm türüm kokarlar. Kelife dönüp mutfakta güzel bir salata hazırladı. Tencerede kaynayan suya tarhanayı saldı, pişince salça ve naneyle kavrulmuş tere yağını boca etti çorbaya.

                Kokuyu alan mutfağa üşüştü.

                Yemekten sonra herkes odalarına dağıldı.

                Müjgan hala hatıralara direnmekteydi. Geceliğini giyip dişlerini fırçaladı, yatağa uzandı.

                Kendini uyumaya zorladı.

                Gıncırdak geldi uyandırdı.

                Ceviz ağacına kurulmuş salıncak bir şeyler fısıldadı kulağına.

                Suluk en güzel şıralarından ikram etti Müjgan’a.

                Çiçek açmış ayva ağacı Şemsettin’i getirdi beraberinde.

                “Hayır” dedi Müjgan. “Gidin uyumak istiyorum bu gece, bırakın yakamı.”

                Yorgundu Müjgan. Bağlarda geceler serindir, yalnızdır…

                Sarıldı bir başka yün yorganına, uyuya kaldı.

                Ertesi sabah Güllüşah’ın kahve kokusuyla uyandılar. Çok severdi Müjgan kahve kokusuyla uyandırılmayı. Sabahlığıyla odadan çıktı, mutfağa geldi. Çay suyunu da koymuştu Güllüşah. Büzülüp oturdu, ocak başındaki mindere.

                Güllüşah Müjgan’ın pek iyi uyumadığının farkındaydı. Sessizce taze kahveden bir fincan doldurup Müjgan’a uzattı. Müjgan yavaş yavaş yudumladı kahvesini. Kendisini her zamanki gibi ana kucağında hissetti Güllüşah’ın yanında.

                “Bu sene kış hazırlıklarını fazla uzatmaya lüzum yok. Kaç kişi kaldık ki zaten. Sen de yorulmamış olursun.”

                Müjgan’a hiç kıyamazdı Güllüşah.

                “Olur” der Müjgan.

                Ama hangisinden feragat edebilirdi ki? Bulgurdan mı, kıyma kavurmadan mı yoksa bağ bozumu pekmez pestil yapmaktan mı? Sesini çıkarmadı yine de, zamanı gelince görürüz diye düşündü. Ama bağ bozumsuz olmaz. Onun en çok sevdiği uğraştı bağ bozumu bağlarda.

 devam edecek

Bu Haberi Paylaş



Yorum Yap