MÜJGAN (36)

eğirdir haber,akın gazetesi,egirdir haberler,son dakika,MÜJGAN (36)
Haberin Tarihi: 16.12.2017 09:33:00 - Okunma Sayısı:1058 defa okundu.

MÜJGAN (36)

Eğirdir’de Bir Aşk Hikayesi

(36)

                İki gün sonra elinde küçük bir bavul, İstanbul trenine bindi Müjgan. Önce bu yolculuktan korktu. Elinde olmadan kendini bir yerlere çeken önleyemeyeceği bir sona tanık olacakmış gibi duygulara kaptırdı kendini.

                Ayrıca Müjgan hayatında bağlardan başka hiçbir yere gitmemişti.

                Yola çıkmadan bir gece önce yatağına oturdu, gideceği gidebileceği yolları hayalinde canlandırdı.. pek kolay olmadı bu:

                Hayalinde hiç binmediği trene bindi. Yolları, gölleri, dağları aştı. Yol oldu, göl oldu, dağ oldu, içinde gideceği tren oldu, yolcu oldu. Şemsettin’in kapısının önünde oldu. Amacıyla bir oldu, bütünleşti.

                Biraz rahatlamıştı. Artık korkmuyordu, bildi bu işi de başaracağını, yabancısı değildi artık planladığı işin.

                Annelere sadece bir “Hoşça kalın”la veda etti.

                Güllüşah biliyordu yolculuğun nereye olduğunu. Çok üzgündü belli etmemekle beraber.

                Müjgan İstasyona yürüyerek gitti. Yolda görenler oldu onun dumanlı düşünceli yürüyüşünü. Yolculuğun nereye olduğunu anladılar. Sevindiler kimi onun hesabına; sevgiyle saygıyla eğildiler önünde ona göstermeden, kalplerinden içtenlikle.

                İlk kez trene binecekti. İstasyona varınca etrafına bakındı, belki yolcular içinde tanıdık birisi vardır diye. Kimseyi göremedi. Diğer yolcularla birlikte trene bindi. Kara trenin içi dar bir koridor gibiydi. Tahta koltuklar birbiri ardına arka arkaya koridorun iki yanına sıralanmış. İçerisi eski hava kokmaktaydı. Pencere yanında boş bir yer buldu, oturmak üzereyken diğerlinin eşyalarını tepedeki raflara koyduğunu fark etti. O da küçük bavulunu koltuğunun üstündeki rafa koydu.                                       Mantosunu çıkarmadan oturdu.

                Elinde kocaman bir bohçayla yaşlı bir köylü kadın da karşısındaki boş yere oturdu. Bohçasını kucaklar gibi kucağında tutmaktaydı sıkı sıkı. Sevindi Müjgan. Selamlaştılar.

                “Hoş geldin nene, ver bohçanı rafa koyayım rahat edersin.”

                Vermek istemedi kadın.

                “Hayır, hayır, onlar askerdeki oğluma hazırladığım kışlık giysiler, biraz da kumanya.”

                “Olsun korkma, kimse bir şey almaz, ver koyayım da rahat edersin.”

                Müjgan bohçayı rafa yerleştirdi.

                Tren ilk düdüğünü çaldı, gamlı gamlı, o her seferinde yüreğini yakan sesiyle. Sonra ikincisi ve hareket etti.

                Müjgan başını arkaya dayayıp pencereden durmadan koşan, birbirini kovalayan manzarayı seyretti.. Göl ve yarım ada yavaş yavaş arkada kaldı. Bir müddet sonra tren demir köprünün üstüne gelince sevgili gölünü ve kasabasını bir kere daha baktı. Tren miskinler yokuşunu dönünce tamamıyla kaybetti onları. Sonra kupkuru ovalar başladı.

                Çok geçmeden hava iyice karardı, dışarısı görünmez oldu. İçerisi de arka tarafta durmadan sigara içen erkeklerin sigara dumanıyla dolmuştu.

                Sonra birden ışıklar yandı. Trenin içi ışıklarla beraber başka türlü göründü. Müjgan hiç böyle yabancı bir kalabalıkta bulunmamıştı. Biraz yadırgadı ama katlanmak zorunda olduğunu biliyordu.

                Yaşlı kadın karşısında uyuklamaktaydı.

                “Ben de uyusam iyi olur, vakit daha çabuk geçer.”

                Gözlerimi kapar ama uyur kalırım da İstanbul’da inemem diye korktu, uyumadı.

                Gelmişi, geçmişi ve gelebileceği düşündü.

                devam edecek

Bu Haberi Paylaş



Yorum Yap