Aşağılıklaştıramadıklarınızdan Mektuplar (1)

eğirdir haber,akın gazetesi,egirdir haberler,son dakika,Aşağılıklaştıramadıklarınızdan Mektuplar (1)
Haberin Tarihi: 5.1.2017 09:38:00 - Okunma Sayısı:1304 defa okundu.

Aşağılıklaştıramadıklarınızdan Mektuplar (1)

               Bugün size bahsini açacağım konu kuvvetle muhtemel çocukluğunuzdan beri size empoze edilerek büyütüldüğünüz önemli bir husus. Bu açıdan hakkında bilgi sahibi olduğunuz ve belki de kısım kısım kendinizi bulacağınız bir söylem. Bu konuda yazmayı belki de son on yıldır düşünüyorum. Fakat her seferinde muhtemelen konu benden çok daha yetkin bir yazar tarafından ele alınır diye bu yazıyı hep geri bırakıyordum. Fakat bu güne gelindiğinde görüyorum ki bu konunun ne unutturulacağı var ne de ciddi bir şekilde ele alınacağı … O yüzden kalemimin yettiğince bu konu hakkında bir şeyler karalamaya karar verdim.

               Buyurun ;

               Açıklamaya uğraşacağım konu ülkemiz ile dış dünya arasında kabaca yapılan kıyaslamalarda sonucun her halükarda aleyhimizde çıkması ve bunun da yıllardır ısrarla sistematik olarak biz genç nesillere benimsetilmesinin desteklenmesi ve hatta dayatılması hadisesidir. Siz de illa ki duymuşsunuzdur. Ülkemizde aksayan, işlemeyen veya kötü işleyen bir şey hemen sıcağı sıcağına batı dünyası ile kıyaslanıp mevcut durumumuzun ne denli geride olduğu bu örnek üzerinden somutlaştırılır ve bilinçaltımıza bizim yakın bir gelecekte dahi bu seviyelere ulaşamayacağımız vurgusu yapılır. İş bununla da sınırlı kalmaz ve eleştirmen kendisinin de içinde yaşadığı ve aslında muhtaç konumda olduğu toplumsal değerlerini küçük düşürmek pahasına orantısız kıyaslamalara (Örneğin Danimarka ve Türkiye’nin savunma harcamalarının kıyaslanması gibi) devam eder. Eleştirileri objektif verilere dayanmadığından da ‘asıl başarısızlık da bu değerlerden ileri gelir’ savı öne çıkarılır. Konuşma genelde (ve hatta bence hepsinde) herhangi bir çözüm önerisinde bulunulmadan sitem ve bilmişlik edalarıyla sonlandırılır. Böylece artık işlem tamamlanmıştır, ta ki yeni bir olumsuzluk baş gösterip de bunun halk arasında yorumlanması aşamasına geçilene değin. Sonra konu dönme dolap misali tekrar tekrar tekrarlanır. Bu tekrara kimseler itiraz etmez, edemez. İşte bu sonsuzluk sarmalına ilk itirazı ben yazarak siz de okuyarak etmiş oluyorsunuz. İşlerin ayrıntısına inildiğinde kıyaslamaların hakkaniyete uygun olmadan yapıldığı, ölçüsüz ve karalamaya yönelik olduğu ve hatta biraz daha ileri giderek söylersem aşağılık kompleksinin bir sonucu olduğu kanısına vardım. Yazımın ilerleyen kısımlarında çarpıcı örneklerle iddiamın ispatı yoluna gideceğim.

               Naçizane gözlemlerime göre bu bilinçaltımızı işgal eden spekülatif fikirler dört ana safhada gelişimini tamamlıyor. Bunlardan ilki ve aslında temel mesele sabitlenmiş durumda olan ‘ biz gerideyiz ’ düşüncesidir. Bu düşünce ülke gündemine ilgisi olan olmayan tüm insanların zihninde yer etmiş durumdadır. Bilinçaltımıza güçlüce yerleşen bu düşünce daha büyük işler yapma azmimizi ve inancımızı derinden zedeler niteliktedir. Artık bu düşüncenin doğru olduğuna inanıp, dış dünyadaki gelişmeleri bu doğru etrafında yorumlarız. İkinci safha çeşitli sebeplerle yurt dışına çıkan ve ülkelerine geri dönen insanların anlattıklarıdır. Kimse kendi hayatını anlatırken olumsuzluklara vurgu yapmaz. Kişi mevcut statüsünü yüksek göstermek ve toplumundaki itibarını bir nebze daha artırabilmek adına yurt dışındaki hayatın ülkemizden çok daha farklı ve uygar olduğunu anlatır. Hiç yurt dışına çıkmamış biri için bu söylenenler neredeyse belge niteliği taşır. Kişi içinde bulunduğu duruma biraz daha inanır. Bu düşünce sisteminin üçüncü safhası televizyon ve radyo programlarıdır. Kişi aynı duyumları bu kez kitlesel yayın organlarında duyduğu için düşüncenin doğruluğu artık biraz daha meşrulaşır. Halkımızın kahir ekseriyeti bu safhadan sonra çoğunlukla geri kalmışlık felsefesine ikna olur. Tüm bunlara rağmen fikri azınlıkta kalan küçük bir kesim ise halen ikna olmaz ve her şeye rağmen araştırmalara devam ederse son darbe ülkemiz batıperest aydınlarından gelir ve bu azınlık da tahrip edilmiş düşüncelerinde ısrar edemez hale getirilerek fikren genel kalabalığa katıştırılırlar. Böylece dördüncü ve son safha da vücut bulur ve insanların umutları son zerresine kadar sökülüp alınmış olur.   

               Yazımı lütfedip buraya kadar okuyan ve hatalarıma tahammül eden bir okuyucu olarak lütfen bu paragrafı vicdan terazinizden geçirerek değerlendiriniz;

               90 milyon nüfuslu Türkiye’nin işsizlik oranlarını 11 milyon nüfuslu Portekiz’le kıyaslanması.

               Hiçbir itilafı ve aslında birbirlerine üstünlük iddiası olmayan misyon ve vizyonlarının büyük devletlerce tayin ve tesis edildiği iki ülke olan Hollanda ve Belçika arasındaki o meşhur üzerinde çarpı sembolleri olan parke taşlarla ayrılmış sınır hattının Türkiye’nin zorlu arazi koşullarıyla bilinen ve dahası sıcak çatışma bölgeleriyle olan sınırının ( İran – Irak – Suriye Sınır Boyları) medeniyet göstergesi olma açısından kıyaslanması.

               Yine bölgesinde bırakın tehlikeli bir durumu risk faktörü bile bulunmayan (komşuları Almanya ve İsveç’tir.) mütevazi bir askeri variyete  sahip Danimarka’nın askeri harcamaları ile bölgesinde etkin ve caydırıcı bir güç olduğu inkar edilemeyen, tüm Orta Doğunun sinir merkezi konumundaki Türkiye’nin askeri harcamalarının kıyaslanması.

               Yine toplam nüfusunun yaklaşık olarak tamamı kadar insanı cezaevlerinde tutmak zorunda olan Türkiye ile Finlandiya’daki cezaevlerinin koşullarını ve hükümlülerin haklarının kıyaslanması.

               Yine dünyada sanayileşme alanında en güçlü ikinci ülke olan Almaya ile Türkiye’nin işsizlik oranlarını kıyaslamak. Üstelik Almanya’nın sınır hattında gerçekleşen son savaşın 70 yıl önce olması ve sembolik miktarlar dışında ülkesine mülteci bile kabul etmemesini göz ardı ederek …

               Yine 400.000 nüfuslu atlas okyanusunda küçük bir ada konumunda bulunan ve herhangi bir ciddi sanayi tesisi bile bulunmayan İzlanda ile G-20 üyesi Türkiye’nin hava kirliliği oranlarının kıyaslanması gibi ve benzeri kıyaslamalar bu ülkede yapıldı ve yapılmaya da devam ediliyor. Ülkemiz ile ilgili eleştiri yapılmasına veya eksiklerin karşılaştırılarak gösterilmesine kesinlikle karşı değilim ki kaleme aldığım bu yazı bile bir eleştiri yazısı niteliğindedir. Karşı olduğum şey hakkaniyete uygun olmayan kıyaslamalarla ülkenin içinde bulunduğu durumun olduğundan daha kötü gösterilmesi hadisesidir.

               Sonuç olarak uzun lafın kısası mesele aslında ülkemizin gelişmişlik düzeyi veya insanların yaşam standardı falan değil. Maalesef kimse gerçeği önemsemiyor. Esas mesele sığ bilgiler ışığında karalama yapmak ve her ne pahasına olursa olsun haklı görünme isteği. Çok sade bir örnekle ifadelerimi somutlaştırayım; örneğin batılı devletlerin (Başta Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupalı devletler olmak üzere) ortalama gelişmişlik düzeyleri ve vatandaşlarının ortalama yaşam standartları 5 birim, ülkemizin ise aynı değeri 3 birim ise ülkemiz dünya standartlarının gerisinde, mali ve sosyal yönden çöküntüye uğramış, asla batılı münhasır devletlerin seviyesini yakalayamayacak bir üçüncü dünya ülkesi olarak kabul edilir. Kurguda küçük bir değişikliğe gidelim. İlk önermemizin tersine ülkemizin ortalama gelişmişlik düzeyi ve yaşam kalitesi 2 birim, batılı devletlerin ise 1 birim olsa idi bu kez ilk olasılığa yorum yapan aynı kişi ikinci olasılığa yorum yaparken ülkemizin dünya standartlarının üzerinde, ekonomik olarak kalkınmış, toplum yapısı ile geleceğe yönelmiş ve örnek alınması gereken bir ülke olduğunu söyleyecekti. Fakat objektif gerçekler ışığında mesele incelendiğinde aslında olumsuz olarak nitelendirilen ilk durumun ikinci duruma göre tam 3 kat daha iyi olduğunu görüyoruz. İşte meselenin özü de budur aslında. 2017 sizlere huzur ve mutluluk getirsin, esen kalın …

Bu Haberi Paylaş



Yorum Yap