15 Temmuz Askeri
Kalkışması ve OHAL
Fakülte hayatımda katıldığım ilk ders (ki
biraz da geç kalmıştım) sanırım Anayasa Hukuku dersi idi. Hocamız Prof.Dr.Sultan
Üzeltürk Hanımdı ve asli-tali kurucu iktidardan söz ediyordu. Bir soru üzerine
12 Eylül 1980 darbesi konuşulmaya başlanmıştı. O an tüm anlatılanları bir masal
edasıyla fakat dikkatlice dinlerken, geçmiş dönemlerde ne tuhaf ve zor zamanlar
yaşanmış, şimdiki halimize ne kadar da uzak olaylar diye geçirmiştim içimden.
Fakat 15 Temmuz gecesi anladım ki aslında bu bulantılı günleri yaşatan zihniyet
bizden hiç uzaklaşmamış
Bu yazımda size
kalkışmanın kim tarafından yapıldığını, bu konudaki komplo teorilerini, hangi
silahların nasıl kullanıldığını kaç tankın sokaklarda yürütülüp, kaç
helikopterin düşürüldüğünü ve kaç insanımızı bir hiç uğruna kaybettiğimizden
bahsetmeme taraftarıyım. Bu tatsız olayları tekrar anlatıp kimsenin kötü
anılarını canlandırmak istemem. Hoş haber bültenleri bu işi şimdiden
sahiplenmiş durumda ancak prensip, prensiptir. Ben bu konudaki çizgimi bozmayıp
yaraları deşmek yerine meseleyi fikren değerlendirip elimden geldiğince
bilgilendirme çabasına girişeceğim. Aslına bakarsanız henüz bir darbe otopsisi
için çok erken fakat yapılan haksız değerlendirmeler ve yanlış bilgilendirmelere
karşı konu değerlendirmesi yapmayı ve doğru olduğunu düşündüğüm fikirleri
kamuoyuyla paylaşmayı bir görev biliyorum.
Öncelikle darbe girişimi gecesinden bu yana
süregelen uydurma tanım söylemine bir değineyim. 15 Temmuz gecesi o vahametli
saatlerde Başbakan Binali Yıldırım Bey
"Bu çılgın kalkışmayı yapanların yol yakınken dönmelerini
istiyorum. Daha fazla masum insan zarar görmeden derhal bu sevdadan
vazgeçmelerini istiyorum. Olur ki ileride bu davranışları onların suçunu bir
nebze olsun hafifletebilir. Bu andan itibaren, havadan karaya her türlü
atışlara karşılık verilecektir" demişti. Aslında yüreklere su serpen bir
açıklamaydı. Fakat ertesi gün(ler) tehlike ortadan kalkıp da işin magazinsel
boyutu önem kazanmaya başlayınca kalkışma kelimesi hakkında yorumlar
yapılmaya başlandı. Bir çoğunu duymazdan geldim fakat aralarında hukukçu arkadaşlarımın
da olduğu bir grubun bu kavram darbe için uydurulmuş bir kavramdır demeleri
üzerine bu açıklamayı yapmaya karar verdim;
Kalkışma tabiri hukuk
terimi olarak kullanılan teşebbüs kelimesinin eş anlamlısıdır. 15 Temmuz gecesi
saat 23.00 sularında bu açıklama yapıldığında kaosun hakim olduğu henüz darbe
tehdidinin ortadan kalkmadığı bir anda Başbakan Binali Yıldırım tarafından
söylendi. Psikolojik olarak fevkalade önemli ve yerinde bir söylem olarak
değerlendirmek gerektiği kanısındayım. Darbe tehlikesi henüz boynumuzda hazır
bir giyotin gibi beklerken yapılan bu açıklama aslında başarısızlığa uğramış
bir darbe girişimi anlamındaydı. Ceza hukuku bağlamında baktığımızda teşebbüs
aslında elde olmayan sebeplerle başarıya ulaşamamış haksız bir saldırı
girişiminin yine de cezalandırılacağını anlatır. Yani dostlar sonuç olarak
terim uydurma değildir. Bknz: Ansiklopedik Hukuk Sözlüğü / Avukat Hüseyin Özcan
/ Sayfa 375.
Bir diğer alışılmadık
hadise ise silahlı askerlerin yönetime el koyduklarını duyurmalarının ardından
gece vakti evlerinde oturan insanların perdelerini sıkı sıkı kapamayı değil
sokağa çıkıp darbeye engel olmak istemeleriydi. Gelecek nesiller tarafından ülke
tarihimiz için belki de en cesur halk hareketlerinden biri olarak kabul
edilecek bu davranışın temelinde halkın daha önce askeri darbeleri görmesi ve
darbelere ne oranda karşı olduğunu göstermesi açısından önemlidir. Ülkemizde
daha önce 1960-1961 ve 1980-1983 yılları
arasında darbeci yönetimler halkı yeterince etkilemiş olacak ki halk 15 Temmuz
2016 tarihinin bir askeri darbe ve muhtemel 16 Anayasasının tarihli ismi
olmasını engelledi. Yeri gelmişken şu gerçeğe değinmek istiyorum; batı
demokrasileriyle ters düştüğümüzde eleştirilerde bulunup kendimizi demokrasi
yönünden gelişmiş Avrupa ülkelerine denk sayıyoruz fakat Türk Anayasa Tarihine
baktığınızda darbelerle şekillenen ve halkın neredeyse hiç katılımı olmadan
tesis edilmiş bir Anayasalar silsilesiyle yönetildiğimizi görüyoruz. Anayasayı
darbeciler yapıyor fakat diğer bütün yasalar sivil iradenin isteğiyle çıkıyor
diyebilirsiniz lakin siz değerli okurlarım için küçük bir bilgilendirme
yapayım; Anayasa-Kanun-Kanun Hükmünde Kararname-Tüzük ve Yönetmelik. Bu
kavramlar hayatınızda aklınıza gelebilecek neredeyse her alanı düzenleyebilir
ve sayılanların tümü bir üstündekine ve tabi en üstteki Anayasal normlara
aykırı olamaz. Yani piramidal bir yapı olarak tasvir edersek Anayasa en
üsttedir ve diğer koyulacak tüm kurallar Anayasaya uygun olmak zorundadır. Bu
durum da sıkı kurallarla Anayasa Mahkemesince denetlenir. Yani işin Türkçesi
bir grup yarı eğitimli-yarı eğitimsiz demokrasiden anlamayan, sadece silahların
üstün olduğunu düşünen, çok muhtemel olarak gelecekte işsiz kalmamak için
silahlı kuvvetlere dahil olmuş ve insan haklarına saygısı olmayan birkaç subay
derme çatma bir Anayasa yapıyor ve sizin yıllarca onların istediği gibi
yaşamanızı sağlıyor. Bence halkı sokaklara döken artık bu tip çağ gerisi
hadiselere olan tepkileriydi.
Tepkinin yanında elbette hayal kırıklığı da
iç acıtan bir yöndü. Halkın en çok övündüğü kurum olan Türk Silahlı
Kuvvetlerinin halka böyle silah çekmesi, sivillere tank ve savaş tipi
helikopterlerle saldırması hem öfkeyi doğurdu hem de halkın vicdanını derinden
yaraladı. Herkesin kulaklarında yer eden Vali Coşun bir grup askere yönelik
sözlerini içeren video kayıt durumu özetliyordu: Siz Türk Askeri Değil
misiniz !
15 Temmuz gecesi Türk Halkı askeri bir
darbeden kurtuldu kurtulmasına ama gözlerini kan bürümüş hayattaki gayeleri
ödül avcılığı ve üstün mevki sevdası olan bir grup lejyonerin onurlarını
satması sonucu Türk halkının gönlüne darbe yapılmış ve vatandaşların en çok
güvendiği kurum olan TSK itibarsızlaştırılmıştır. En büyük dileğim yaralar
sarıldıktan sonra ordunun ve milletin yeniden kucaklaşmasıdır. Yazının en
başında söylediğim gibi şuan bir darbe otopsisi yapmak için çok erken. Bu
yüzden siz değerli okurlarımı askeri kalkışmanın ardından ilan edilen
Olağanüstü Hal durumu hakkında naçizane bilgilendirip yazmaktan en çok hicap
duyduğum bu yazımı sonlandıracağım.
OHAL, Olağanüstü Hal teriminin kısaltmasıdır.
OHAL Olağanüstü Yönetim Usullerinden biridir. Yani aslında askeri makamların
ilan etmesi halinde sıkı yönetim, sivil makamlarca ilan edildiğinde olağan üstü
hal oluyor demek küçük fakları dışarıda tutarsak yanlış olmayacaktır. OHAL
Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan Bakanlar kurulunca tek seferde en fazla
altı ay için çıkarılabilir. Eğer çıkarılacak olan OHAL yaygın şiddet olayları
içinse Milli Güvenlik Kurulunun görüşünün alınması zorunludur. Daha ayrıntılı
bilgi edinmek isterseniz 2935 sayılı Olağanüstü Hal Kanununu incelemenizi
tavsiye ederim. Son olarak OHALin amacı aslında tüm vatandaşlarımızın da
temennisi olan bozulmuş olan kamu düzeninin yeniden tesis etmektir. Gelişmelere
mukabil sizlerle olacağım, tekrar tekrar geçmiş olsun, esen kalın.