HAKAN
YAMANLA HAYATIN İÇNDEN
ŞAKİRİ DİNLERKEN
MANŞET Gazetesi sahibi Hakan
YAMANın, Pazar günleri yayınlanan HAKAN YAMANLA HAYATIN İÇİNDEN programının
konuğu, İletişimci/Gazeteci-Yazar Şakir AKSÖZ idi. Hakan, daha önceki
programlarından birinde, yine iletişimci /Gazeteci Yazar Zafer ÇAĞLAYANı
konuk etmişti
Zafer; Şakirin meslek büyüğü idi ve Ona İletişim Fakültesini
bitirip, mesleğe atılacağı zaman ağabeylik yapmıştı
***
İ
Aslında bu program; Hakanın Şakir
kardeşine bir BABALAR GÜNÜ ARMAĞANI idi. Yetim sözcüğünü telâffuz etmekte
zorlanması, Şakir için çok doğal karşılanmalıydı
Arapça bir isim olan yetim
sözcüğü, babası ölmüş olan çocuk anlamına geliyordu. Şakirin babası, 18
Ağustos 1974te Kıbrısta şehit düştüğünde O, henüz (18) aylıktı ve babasını anımsamıyordu
Şakir, (42) yıl önce babasını
kaybetmişti ve bugün (44) yaşındaydı
Şakir için, babasız geçen yarım asra
yakın o koskocaman kayıp yıllar, nasıl geri gelebilirdi ki?!!! İnsan yaşamında, telâfisi mümkün olmayan
olgu, bu olsa gerek.
***
Şakir kardeşimiz, İMAM HATİP
kökenliydi ve Yalvaç İmam Hatip Lisesini bitirmişti. Ş.Karaağaçlı olan Şakir,
daha sonraları Yalvaçın eniştesi olacaktı
Daha küçücük çocukken, ilçe
merkezine gazetelerin geleceği saati gözetir ve traktörle gidip, tiryakisi olduğu
TERCÜMAN gazetesini eve getirirdi
Okuma alışkanlığı, Onu gazeteci olma
içgüdüsü ile yoğurmuştu
***
Ş.Karaağaç ve Gelendost ta Askerlik
Şubesi yoktu. Gölün öte yakasından askere gidenler, Yalvaç Askerlik Şubesinden
gidiyordu. Onun için Kıbrıs taki şehitlikte, Şakirin babasının mezar taşında
Yalvaç yazıyordu.(= Askerin Yalvaçtan geldiği kaydı)
Kıbrıs şehitliğinde üç gazeteci:
Abdullah SİNAN, Hakan YAMAN ve Şakir AKSÖZ. Şehit Babanın mezarı başında dualar okuyorlar. Şakir, hiç hatırlamadığı şehit
babasının mezar taşına sarılmış, dertleşiyor
Aman Allahım, nasıl bir
görüntüydü?!!! Duygulanmamak, gözlerden yaşların boşanmaması mümkün müydü?!!!
Sinanın da, Yamanın da Aksözün de babaları ahrete (=öbür dünya) intikal
etmişti.
***
Hakanın programında, Kıbrıs
Şehitliğindeki bu manzaraları izlerken; 1974te Polatlı Topçu Okulunda Yedek
Subay Öğrenci iken, koğuşta birlikte kaldığımız arkadaşlarımızdan birinin
erkenden uyanıp radyoyu açtığı ve Kıbrısa Türk Askerlerinin çıkartma yaptığı
haberi eşliğinde, Ecevitin Radyodan yaptığı o meşhur konuşma, gözlerimin
önünden bir sinema şeridi gibi akıp geçiyordu
Zamanın başbakanı Ecevit şunları
diyordu:
Uçaklarımız Kıbrısa mermi atmıyor, çiçek atıyor
Sadece
Kıbrısa değil, Yunanistana da
DEMOKRASİ getiriyoruz!!!
Ve topçu marşıyla, Okuldaki
hocalarımızı Kıbrısa gönderiyorduk
Milli duygularımız şahlanmış, ayranımız
kabarmıştı
İkinci Kıbrıs Harekatında ise, Meriç Nehrinin kıyılarında hem ileri
gözetleyici subayı ve hem de batarya subayı olarak askerlik görevimi ifa
ediyordum
Hakanın bu programı, bana askerlik anılarımı anımsatıyordu
***
Lise öğrenimini, Yalvaçta İmam
Hatip tahsili yaparak tamamlayan Şakir, Marmara Üniversitesi İletişim
Fakültesini kazanır ve dört yıllık
üniversite öğreniminden sonra, İstanbulda kalmayıp memleketi Ispartaya
döner. Meslek seçimini, daha küçücük çocukken yapmıştır. O, gazeteci olacaktır
Başka mesleği, aklından bile geçirmez.
***
Ispartada bir meslek büyüğü ile
tanışır: Zafer ÇAĞLAR. Yıl, 1994 tür. Zafer, Isparta Gazeteciler Cemiyeti
Başkanıdır ve aynı zamanda da, Isparta Belediyesinin basın danışmanı. Bir gün Şakir, ağabey olarak bildiği Zaferin Odasına
gelir. Isparta lı olduğunu, Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesinden mezun
olduğunu, Isparta da medya sektöründe çalışmak istediğini söyler
Ve Zafer, çiçeği burnunda genç
iletişimciye iki seçenek sunar: Ya ISPARTA Gazetesinde Tanju beyle
çalışmasını, ya da yeni kurulan AKDENİZ Gazetesinde çalışmasını. Bu iki
öneriden ilkini, yani; ISPARTA Gazetesinde Tanju beyle çalışmayı yeğleyen
Şakir, artık o çok sevdiği ve de hayallerini süsleyen mesleğine ilk adımını
atmıştır
Kısa sürede, zekiliği ve yeteneği ile meslekte hızla ilerleyecektir
artık
Yeni yeni dostluklar edinir. Bugün iki gözüm lâkabıyla anılan duayen
gazeteci Hilmi abisinden de birtakım pratikler kazanır
***
Şakir kardeşimiz, Yalvaçın eniştesi
demiştik. Kayınvalidesi Yalvaç lı. Evlendiği Hemşire eşinden, üç kız çocuğu
dünyaya geldi. Şakir, Beşiktaşlı. Milletvekilimiz Süreyya BİLGİÇin ağabeyi
Fahrettin BİLGİÇ ise Fenerbahçeli.
Şakir; evde yemek yaptığı,
bulaşıkları yıkadığı, evin camlarını sildiği ve bütün bunları sosyal medyada
paylaştığı için adı kılıbıka çıkmıştı ve Fahrettin BİLGİÇ de Şakire bakın
nasıl takılıyordu:
Allah sana, üç tane kazak Damat,
üç tane Fenerbahçeli Damat versin
***
SİYASET MEDYA ilişkilerinde,
üzerinde önemle durulması gereken birtakım saptamalarda da bulunuyordu Şakir
kardeşimiz. Bir Medya mensubu ile yerel yada ulusal siyasi aktörlerle ilişkiler
hangi düzeyde olmalıydı?... Bu ilişkiler bağlamında, tarafsız bir tutum ve de
objektiflikten sapmalar olabilir miydi?... Bu konularda Şakir, dünya görüşünün
paralelindeki siyasi aktörlerle ilişkilerini sıcak tutarken, milliyetçi /
ulusalcı olarak bildiği yada tanıdığı sosyal demokrat yada SOL tandanslı
yerel/ulusal siyasi aktörlerle de medeni ilişkilerini sürdürmenin mesleğin
gereği ve de medya etiği açısından da kaçınılmaz olduğu vurgusunu yapıyordu
Hatta bazı isimleri zikretmekten de kaçınmıyordu
Örneğin; Erkan Mumcu, Mevlüt
COŞKUNER, Haydar Kemal KURT, Mehmet AYBATILI
ve Süreyya BİLGİÇ gibi.
Bir insanın hain ve bölücü
olmadıkça, onunla diyalog kurmanın ve de beşeri ilişkileri sürdürmenin herhangi
bir sakıncasının olmadığını, özellikle vurgulayan Şakir, kendisinde MİLLİYETÇİ
/ MUHAFAZAKAR dünya görüşünün,
üniversite sıralarından beri var olduğunu, üniversite yıllarında bir savrulma
yaşamadığını, İmam Hatip kökenli olduğundan, sağlam dini ve ahlâki değerlerle
yetiştiğini de anlatıyordu
Parayla / Pulla işinin olmadığını,
önceliğinin işi ve ailesi olduğunu da dillendiriyordu
Nüfuz ticareti ise,
Onun defterinde yazmıyordu
***
Ve bu yazımızın da sonuna geldik.
Yazımıza nokta koymadan önce, Şakir kardeşimize, bir büyüğü olarak, kazaklık/kılıbıklık
üzerine birkaç kelâm etmek istiyorum:
Ben kazak erkeğim diyenlere sakın inanma. Asıl kılıbık onlardır
Eğirdirin eski Belediye Başkanlarından
Tacettin GENCAY; Ankarada yaşayan bütün Eğirdirliler kılıbık derdi.
70li yıllarda, çalıştığım kurumdaki mesai arkadaşlarımızdan biri, hazırlamaya
çalıştığımız ve ertesi gün de Yönetim Kuruluna sunacağımız Faaliyet Raporunun
çıkarılması sabahı bulacağı anlaşıldığında, bütün çalışma arkadaşlarımızdan
hemen hemen hepsi, eve/eşlerine bu akşam eve gelemeyeceklerini söylerken, o
bir arkadaşımız eve telefon etmiyor ve bizleri kılıbıklık la suçluyordu
Ve Son söz: Çağdaş erkek, kılıbık
erkektir.