YILIN RÖPORTAJI... (2)

eğirdir haber,akın gazetesi,egirdir haberler,son dakika,YILIN RÖPORTAJI... (2)
Haberin Tarihi: 26.3.2016 08:45:00 - Okunma Sayısı:1130 defa okundu.

YILIN RÖPORTAJI… (2)

YÖK YÜRÜTME KURULU ESKİ ÜYESİ PROF. DR. DURMUŞ GÜNAY İLE İKİNCİ ÜNİVERSİTE ÜZERİNE SÖYLEŞİ

 

- Bütün üniversite rektörleriyle çalışmalarımız, olumlu bir çizgi üzerinde yürümüştür.

- 1992’de, birlikte kurulan üniversiteler arasında Süleyman Demirel Üniversitesi  ve Sakarya Üniversitesi, en fazla gelişen üniversitelerimiz arasındadır.

- Küreselleşme, teknolojideki gelişmeler, özellikle internet teknolojisinin getirdiği imkânlar, geçmişteki bütün ölçekleri ve ölçütleri sarstı, değiştirdi.

-        2000’li yıllardan sonra; üniversite özerkliği ve akademik özerklikten ziyade kalite güvencesi, hesap verebilirlik, şeffaflık, girişimcilik, inovasyon (yenilikçilik), AR&GE kavramlarına daha çok vurgu yapılır oldu.

 

TARHAN – YÖK’te bulunduğunuz 8 yıl (2008 – 2016 ) süresince, SDÜ ile ilişkileriniz nasıl oldu?

            GÜNAY – YÖK Üyesi olarak atandığımda yani 2008 yılının başında SDÜ Rektörü Prof. Dr. Metin Lütfü BAYDAR idi. BAYDAR’ın milletvekili seçilmesinin ardından, Prof. Dr. Hasan İBİCİOĞLU Rektör olarak atandı (9 Mayıs 2011).

            İbicioğlu’nun 4 yıllık Rektörlük görevinden sonra, Prof. Dr. H. İlker ÇARIKÇI, SDÜ Rektörü olarak atandı. YÖK Üyeliğim süresince, konumum ve sorumluluğumun gereği olarak, bütün Üniversite Rektörleriyle çalışmalarımız, olumlu bir çizgi üzerinde yürümek durumundadır. Büyük ölçüde öyle olmuştur. Bütün üniversiteler bizim üniversitelerimizdir. Hepsiyle, tüm yükseköğretim camiası ile yakından ilgiliyiz. Ancak, Ispartalı olmam dolayısıyla, zaman zaman Isparta’ya geldiğimde, üniversite yöneticileri ile görüşmelerimiz, üniversitenin sorunları ve geleceği konusunda istişarelerimiz olmuştur.

            Benim gözlemim; 1992’de birlikte kurulan üniversiteler arasında, SDÜ ve Sakarya Üniversitesi, en hızlı gelişen üniversitelerimizdendir.

            SDÜ, bugün itibariyle; 80  bine yaklaşan öğrenci sayısı ( 77.881 ), binin üstünde öğretim üyesi, iki bine yakın öğretim elemanı, bini aşan idari personeli, 19  fakülte,  21 meslek yüksekokulu ve 6 enstitüsü ve devlet konservatuarı ile önemli bir cesamete (boyutlara) ulaşmıştır, ülkemizin büyük üniversitelerindendir.

***

            TARHAN – Sevgili Hocam, bu denli büyük bir üniversal yapı; öğrencisi, öğretim üyeleri, öğretim elemanları, idari personeliyle ve tüm akademik birimleriyle yönetilmesi zor bir büyüklüğe mi ulaşmıştır?

            GÜNAY –  Üniversitenin ölçekleri, üniversitenin performansı (bütün başarıları) bakımından, öteden beri dünya genelinde tartışılmaktadır. Geçmişte, 15 bin ile 30 bin arasında öğrenci sayısının, üniversite için ideal ya da optimum sayı olacağı üzerinde, genel bir kanaat vardı. Ancak; küreselleşme, teknolojideki gelişmeler, özellikle internet teknolojisinin getirdiği imkânlar, ve rekabet geçmişteki bütün ölçekleri ve ölçütleri sarstı, değiştirdi.

            Uzaktan Eğitim,  mobilite  (hareketlilik) denilen dünya ölçeğinde yükseköğretim arayan öğrenci sayısındaki artışlar, yükseköğretim alanındaki boyutları ve değerleri etkiledi, değiştirdi.

            2000’ li yıllardan sonra,  kendi ülkesi dışında, yükseköğretim arayan öğrenci sayısında, çok önemli artışlar oldu. “Üniversite özerkliği” ve “akademik özgürlük” ten ziyade, kalite güvencesi, hesap verebilirlik, şeffaflık, girişimcilik, inovasyon (yenilikçilik), AR&GE, esneklik, çeşitlilik, rekabet ve etik kavramlarına daha çok vurgu yapılır oldu. Çeşitlilik, esneklik ve rekabet artınca, suiistimal yolları ve her bir akademisyene düşen bireysel sorumluluklar da arttı. Bu durum etik (ahlak felsefesi) değerlerin önemini artırdı. Dosdoğru olmayı isteyen akademiada rekabet ile etik arasındaki sınır nerede durmaktadır?

            Bir ülke nüfusu içindeki, 20.yüzyılın sonunda, bilgi-tabanlı toplum, bilgi tabanlı ekonomi kavramlarının doğması, bir toplumda, yükseköğretim görmüş kişilerin oranının, önemli bir gelişmişlik göstergesi haline getirdi. Bunun sonucu olarak yükseköğretimdeki okullaşma oranında, bütün ülkelerde çok büyük artışlar meydana geldi.

            Yükseköğretimimizde, brüt okullaşma oranı %89’a ulaşmıştır. Öğrenci hareketliliği (mobilite) ve öğrenci sayısındaki artış; esneklik, çeşitlilik, yatay ve dikey geçiş,  etik,  rekabet ve kalite güvencesini daha bir önemli hale getirmiştir.

***

            TARHAN – Hocam, üniversitemize kardeş üniversite geliyor. SDÜ’ deki bütün sağlıkla ilgili disiplinlerden oluşan bir ikinci üniversite. Ne diyorsunuz?

             GÜNAY – Üniversite, mahiyeti veya özü itibariyle “çoğulcu/külli/üniversal” bir yapı ile karakterize olur. Onun için, bizim YÖK yasamızda da; bir üniversite en az üç fakülteden oluşur. Üniversitenin doğuşundan günümüze kadar değişmeyen karakteristiği; “hakikat arayıcılığı” dır. Hakikat ise; varlığın çok cepheli yapısının birliğine veya bütünlüğüne bakışta ortaya çıkan tümel/külli bilgidir. Fili sadece ayaklarıyla, gövdesiyle veya kulağı ile tanımlayamazsınız. O’nu, bütün organlarıyla birlikte, görerek tanımlayabiliriz. Bu bakımdan, “üniversite” (külliye, lonca, camia ) kavramı, sözcüğün işaret ettiği üzere,  kendisini meydana getiren unsurların “birliği” dir. Bu yüzden, bir üniversitenin çoğunlukçu değil de “çoğulcu” (plüralist ) yapıda inşa edilmesine dikkat edilmelidir. Ben “tematik” üniversite veya “butik” üniversite gibi kavramların üniversitenin anlamıyla örtüşmediğini düşünürüm.

***

TARHAN – İkinci üniversite kurulurken; gerek  SDÜ’ de ve gerekse yeni kurulacak üniversitemizde karşılaşabileceğimiz olası dezavantajları ortadan kaldırmak ve her iki yapıyı da sağlam temellere oturtmak, herhangi bir zafiyete yol açmamak için, ne tür önlemler önerirsiniz? İleride, iki üniversite arasında bir rekabet söz konusu olabilir mi?

            GÜNAY – Isparta’ da ikinci üniversitenin kurulması konusu, enine boyuna araştırılmalıdır.  Bu; kurulacak ikinci üniversitenin sağlıklı kurulması ve yürütülmesi ve mevcut üniversitemiz SDÜ’ nün zafiyete uğramaması bakımından önemlidir. İkinci  üniversitenin bünyesinde, hangi akademik birimlerin yer alması konusu; üniversitenin mahiyetinin ne olduğu, kurulacak üniversite ile neyin amaçlandığı göz önünde bulundurularak belirlenmelidir. Örneğin; yeni üniversitenin, var olan mevcut üniversitenin yönetim yükünü hafifletmesi, rekabete yol açması gibi avantajları dile getirilebilir. Yeni kurulacak üniversitenin; belirli bir bilgi alanıyla, örneğin sadece “sağlık bilimleri” ile sınırlı kalması, zaman içinde üniversitede bir kısırlığa yol açabilir mi? Bu, biraz şuna da benzer: sürekli olarak, aynı besinle beslenen bünye zehirlenebilir. Yakın akraba evlilikleriyle nesebi bozulabilir. Yukarıda söylediğimiz gibi, “hakikat” temeli üzerine inşa edilecek üniversitenin, “çoğulcu” yapısı ıskalanmamalıdır. Burada, söylemek istediğim şudur: İkinci üniversitenin, “sağlık bilimleri” ağırlıklı olmasının yanı sıra başka akademik birimleri de bünyesinde bulundurmasına dikkat etmek gerekir. Buraya kadar söylediğim üniversitenin mahiyetine dair gerekliliklerdir.  Günümüzde; interdisipliner (disiplinlerarası), mültidisipliner (çok disiplinli), ve transdisipliner (disiplinlerüstü) gibi akademik disiplinler ortaya çıkmaktadır. Örneğin; Mekatronik, Biyomühendislik/Biomedikal Mühendisliği gibi. Aynı zamanda, “disipliner birimlerin”,  örneğin; bir Tıp Fakültesinin işletilebilmesi için, işletmecilere, yöneticilere, mühendislere, hukukçulara ihtiyaç duyulacaktır. Günümüzde, giderek gelişen tıpta kullanılan birçok cihaz ve araçlar ile, insan vücudunda kullanılan yapay organlar ve araçlar, tıp alanındaki uzmanlarla birlikte, mühendisler tarafından gerçekleştirilen sağlık araçlarıdır.

devam edecek

 

Bu Haberi Paylaş



Yorum Yap