EVİMDEKİ MİNİ EĞİRDİR MÜZESİ 2. Bölüm

eğirdir haber,akın gazetesi,egirdir haberler,son dakika,EVİMDEKİ MİNİ EĞİRDİR MÜZESİ 2. Bölüm
Haberin Tarihi: 4.9.2013 10:12:00 - Okunma Sayısı:1465 defa okundu.

Çelebi I. Mehmed Han, Aksak Timur'un tarumar ettiği Anadolu'daki Osmanlı birliğini yeniden kurmak için gösterdiği çabaların yanında, Eğirdir halkının kendisine yaptığı yardımlar sebebiyle, onlara minnetini bildiren kitabesini, Minarealtı'nın kemerinin altına bir künye gibi yerleştirmiştir.

EVİMDEKİ MİNİ EĞİRDİR MÜZESİ 2. Bölüm

2. Bölüm

            Çelebi I. Mehmed Han, Aksak Timur’un tarumar ettiği Anadolu’daki Osmanlı birliğini yeniden kurmak için gösterdiği çabaların yanında, Eğirdir halkının kendisine yaptığı yardımlar sebebiyle, onlara minnetini bildiren kitabesini, Minarealtı’nın kemerinin altına bir künye gibi yerleştirmiştir.

            Bir mimari eserden arta kalan ve beyaz mermere işlenmiş, dantela inceliğindeki harika arabesk örnekli rozetler, kenar suları, geometrik şekiller, yine bir zulme daha uğramasın diye olacak bu kemerin etrafına duvarın böğrüne yerleştirilmişlerdir. Bunlar ayrı ayrı güzellikte sanat eserleridir. Yıkıldığı binanın haşmetini tahayyül ettirecek malzemelerdir. Uzun uzun bakarım, fotoğraflarını çekerim, resimlerini yaparım.

            Düşünürüm: Bunlar nereden sökülerek getirilmiş, buraya serpiştirilmişlerdir?

            Başımı yukarıya kaldırır, minarenin ahenkli yapısının inceliklerini araştırırım. Bir zamanlar bu minarenin bembeyaz gövdesinin her yönündeki uzaklıklardan görülüp dikkatleri çektiğini ve Minarealtı meydanını bir nur sütunu gibi aydınlattığını hatırlarım.

            Medrese’nin taçkapısı karşısındaki Ulucami’nin kapısına dönerim, yüzünü incelerim. Medrese kapısının mukarnasını şekillendiren desenlerdeki ince zevki ve ustalıklı taş işçiliğini burada göremem. Bundan Hamidoğulları Beyliği devrinde Eğirdir’de sanatlı taş ustalığının olmadığını anlarım.

            Sivri Dağı’nın yalçın kayalarının gölgesi meydana vurmaya başlayınca anlarım ki akşam olmakta, zaten yorulmuşumdur. Düşünceli ve mahzunumdur. Taşmedrese kapısının mermer oymalarını, içindeki sütunların başlıklarındaki süslemeleri, hücre kapılarının alnındaki eski yazılı satırları, avlunun ortasındaki havuzu görmeyi başka güne bırakıp, kızaran gökyüzünden akseden renklerin doldurduğu sokaklarda, avare adımlarımın beni sevkettiği yere yönelirim, giderim. Burası gölle ufkun birleştiği yerdir. Batının geniş ufku, sarkan söğüt dallarının arasından, değişen renklerini hare hare suyun yüzüne serip akşamın yaklaştığını söyler, otururum.

            Devrilen güneşin hafif pembeliği altında yavaşça soluyan parlak gölü ta uzaklardan beri bir akik gerdanlık gibi dolaşan tepeler morarırken, Adalılar siyah kayıklarının tatlı kürek şırıltılarıyla uzaklaşırlar. Bu mor akiklerle çevrilmiş boşluktan buram buram tüten renkler birer birer silinir. Güneşin battığı ufuktaki zeytunî renk günün son kapısını kaparken, lacivert gökler karanlığını durgun suların üzerine iyice indirir, göl ay ışığının okşayışlarıyla rehavetli uykusuna dalar gider. Eğirdir’de akşam olmuştur.

Devam edecek

Bu Haberi Paylaş



Yorum Yap