EVİMDEKİ MİNİ EĞİRDİR MÜZESİ
1. Bölüm
Eğirdir’e
vardığımda ben ne yaparım? Bir otele yerleşirim. Çıkarken elimde ekseriya
askılı bir çanta ve içinde fotoğraf makinemle diğer malzemeler bulunur.
Havasını,
suyunu, kokusunu, rengini iyice özlemişimdir. Doya doya seyrederim, koklarım,
sokaklarını dolaşırım.
Eğirdir’in
mabedi Minarealtı meydanıdır. Her şey orada görülür, orada yazılıdır, orada
okunur. Eğirdir’e Selçuklu yerleşmesinden bu yana geçen 800 yıl içinde meydana
gelen olayların belgelerinin sergi alanı adeta burasıdır. Burası Minarealtı
Müzesidir. Giderim. Oraya varınca kendimi kaybederim.
Ulucami
karşısında I. Alaaddin Keykubad (1219-1237) taştan bir han yaptırmış,
taçkapısına kitabesini yazdırmıştır. Görürüm, yaklaşırım, dokunurum. Kitabenin
başlangıcı olan sağ alttaki yazıların arasına, bir kıvrım dalın ucunda,
yapraklarıyla beraber bir lotus çiçeği işlenmiştir, hayran olurum. Hanların
kasabanın ve kale duvarının dışında yapıldığını, şehrin içine yabancıların
girmesinin önlendiğini anlarım. O zamanlarda şehrin Minarealtı’ndaki surun
içinde olduğunu, dışında bahçeler ve bostanlar bulunduğunu düşünürüm.
devam
edecek