EVİMDEKİ MİNİ EĞİRDİR MÜZESİ
Önsöz
Doğduğum
yer olan Eğirdir, zihnimin nadide bir süsü olarak hayatımı manalandırdığı için
ele alıp, orada bulunan değerler üzerinde inceleme yapma zevkini kendimden
esirgemedim.
Bunca
asırlardan beri kurulup, içinde yaşanmış Türk şehirleri arasında pek azına
nasip olan idare merkezi olmak ve onun neticesinde pek çok tarihi eserle
süslenmek ve iz bırakmak bahtıyla mağrur fakat bunları muhafaza edememek
bahtsızlığıyla mazlum bu parlak, kadim şehir Selçuklu sultanlarının sayfiyesi
ve Hamidoğulları Beyleri’nin idare merkezi olarak umrana kavuşmasına karşılık,
Karamanoğulları Beylerinin de düşmanlığını çekip, onların eliyle birkaç defa
harabe haline getirilmiştir. Buna rağmen tarihin akışı içinde hayatiyetini
sürdürerek yakın yıllara gelmiş, Yılanlıoğlu Şeyh Ali Ağa zamanında da tekrar
bir şehirleşme hareketi görmüştür. Tarihin derinliklerinden gelen bütün bu
eserlerin, gölün yarattığı harikulade güzellikle iç içe olması başka değerde
bir ayrıcalık olmuştur.
Ondan
sonraki zamanlarda; bu eserlerin bir çoğu, bunların yokluğunun bir memleket
için yürekler yakıcı bir eksiklik olduğu düşünülmeden, bilinçli veya bilinçsiz
olarak, şuursuzca bir hareketle, Eğirdir halkının gözleri önünde, bazıları son
taşlarına kadar sökülerek yerle bir edilmiş, arsa haline getirilmiştir. Şehrin
merkezindeki bir Şeyh Ali Ağa Kütüphanesi binası, Yazla gibi bomboş ve asude
bir tabiat parçasının koynundaki lahuti yapı Hangah, bizi bağlara götüren yol
üzerindeki, kesme taştan yapılmış, kemerli antik köprü temel taşlarına kadar
sökülerek yerleri dahi belirsiz bir hale gelmişler; Cami mahallesi yangınında
etrafı yanan Kaleönü çeşmesi ve mermerden bir abide olan Ağalar çeşmesi yangın
sonrası çekilen fotoğraflarda dimdik ayakta duruyor olarak göründükleri halde,
sonradan kör grayderin kepçesine teslim edilmişlerdir.
Bu
eserlerin hepsi kesme taşlarla yapılmış san’atlı, mimari değeri olan eserlerdi.
Atalarımızın alın teri ve bilek kuvveti ile yontulmuş, taş taş üstüne konup
meydana getirilmiş, Eğirdir’in medeni toplum ihtiyaçlarını gidermiş, zamanın
akışı içinde tarihi değer kazanmış, yüksek kalitede, seçme ve her kasabaya
mevcudiyetleri nasip olmayan, civar şehirlerin kıskançlığını çeken, dikkatle
korunması elzem, ata yadigarı medeniyet eserleri idiler. O atalar ki Eğirdir’de
yaşayan senin, benim ve onun dedesi yahut dip dedesi veyahut onun da dedesi
idiler. Üzerlerinde onların ellerinin izi ve belki de kan lekeleri bulunuyor
idi. Bir hatıra mücevher gibi kıskançlıkla sahip çıkılması ve korunmaları icab
eder idi. Bunların hepsi, şimdi bir fotoğrafları dahi kalmamacasına Eğirdir
üzerinden silinmişlerdir.
Bu
acı durumun bende uyandırdığı duygularla harekete geçerek, bugün elde bulunan
mimari, tezyini, sosyal, iktisadi, tarihi buluntuların ahşaptan birer
modellerini yapıp, göz önünde bulundurmak gayreti içine düştüm.
Yaşlılık
en büyük zenginlik! Sağlığın yerine ise, kabiliyetin, bilgin ve vaktin varsa,
sabırlı, iradeli isen, bu iş zevkli bir uğraşı olarak benliğini saracaktır.
Ben
bunları yaptım. bu broşür gayretim neticesinde meydana geldi.
SALİH ŞAPÇI
devam edecek