1955 de YAPILANLAR “BÜYÜK HATA” İDİ…!
YA 2002….2016..DA…!
Ekonomik Savaş mı? Bilinçli Hata mı...! “Hata” ise…. Hataya devam etmek niye?
Savaşların pek çok şekli vardır! Soğuk, sıcak, ekonomik, teknolojik, psikolojik, biyolojik, politik… Doğayla-doğalla yapılan savaşlar… “katliamlar”… “bazı bilim insanlarının” yapmış oldukları hatalar mıdır? Balıklandırma çalışmalarında olduğu gibi; doğanın işleyişine-dengesine yapılanın; adeta “tavuk çiftliğine, tilki topluluğu bırakmakla” hiç bir farkı olmayan ve sonu yok oluşla biten, bu tür çalışmaları yapan insanlar; kendi ülkelerinde de aynı çalışmaları yapıp sonuçlarını görmüşler midir..? Bu yanlışlıklar dünyada ve ülkemizde 1945-1955 yıllarında yapılmış, göller yok edilmiştir. Bu da bir suçtur! Ama “gölün sesi olmadığı” için davacı olamamıştır!!!
Milyonlarca yıldır yaşamını denge içerisinde sürdüren doğal göllere yapısında bulunmayan istilacı balık türleri bırakarak, adeta gölün içini 20 yılda boşaltarak (gölün iç organlarını yok ederek) gölün doğurganlığının-canlılığının yok edildiği yaşanmasına -defalarca yıllarca söylenilmesine rağmen- 1980 - 2000 - 2015 yılında da hata olduğunu ”kendileri de“ söylemesine karşın; demek ki hatalardan ders alınmamış, yanlışlıklara devam edilmektedir… Önce dünyada ve bizde 1950’lerde yapılan sonuçları itibariyle bilim insanlarınca “doğa katliamı” denilen örneklere bakarsak…
AFRİKA’DAN VİKTORYA GÖLÜ… TÜRKİYE’DEN EĞİRDİR GÖLÜ Vd…
Viktorya Gölü, Afrika'nın doğusunda Tanzanya, Uganda ve Kenya topraklarında bulunan Dünya'nın en büyük ikinci, Afrika’nın en büyük tatlı su gölüdür (150 Eğirdir Gölü büyüklüğünde). Victorya Gölü’nde Ciklet (cichlid) balığı türleri; Eğirdir Gölü’nün doğal türleri olan sazan balıkları gibi; binlerce yıldır göldeki yaşama uyumlu -beslenme alışkanlıkları genelde bir birine benzeyen- gölün en yaygın türleridir. Sazan türleri gölün var oluşundan bu yana Eğirdir Gölü’nü, Ciklit türleri de yine aynı şekilde birbirlerine zarar vermeden Viktorya Gölü’nü doğal yaşam alanı olarak kullanmaktaydılar…!
BALIKLANDIRMA: BALIKÇILIĞI GELİŞTİRMEK AMACIYLA BALIKLARIN NESLİNİ YOK ETME !
Victorya Gölü’nde bol miktarda ciklet balıkları olmasına rağmen; “İngiliz koloni yönetimi tarafından; 1950’lerde balıkçılığı geliştirmek amacıyla “kasten” göle bırakıldıkları” belirtilen istilacı ve etle beslenen NİL LEVREĞİ (Lates niloticus)(BY) gölün doğal türü olan Ciklet balıklarının ve sadece bu gölde yaşayan (endemik) Haplochromis omnicaeruleus türü yok olmasına neden olmuştur…! Gölde otla beslenen balıklar azalınca, doğal olarak gölde (Eğirdir Gölü’nde de olduğu gibi) su bitkileri ve sinek- böcek türleri aşırı artış göstermiştir.
EĞİRDİR ve VİKTORYA GÖLLERİNDE BALIK VERİMİ ATIRILMAK İSTENİRKEN, YOKEDİLDİ…!!! ALTIN YUMURTLAYAN TAVUK KESİLDİ…!!!
Eğirdir Gölü’nü 1955-60 yılına kadar; yaşam alanı olarak kullanan 10 türe ait balıklar da uyum içerisinde yaşamaktaydılar. Yine balıklara sadece ekonomik değerleriyle bakanlar (bu günde bazı yöneticiler aynı fikirde); gölde balık verimi artırmak için İstanbul Üniversitesi’ne başvururlar! 1955 yılında İstanbul Üniversitesi’nden Alman Curt KOSSWİG başkanlığındaki heyet tarafından; göldeki balık çeşitliliğini–verimliliğini artırmak için; göle halk arasında Alman Balığı, Dişlibalık, Tatlısu Levreği adı verilen, istilacı-etçil olan (Sander lucioperca L.) SUDAK balığı bırakılmıştır. 1980’li yıllara gelindiğinde hızla çoğalan Sudak; gölde yılık üretimi yaklaşık 1000 ton olan sazan (çapak) balığı miktarının 50-100 kg düşmesine ve gölün 8 balık türünün neslinin yok olmasına neden olmuştur. Daha sonrasında; gölde besin (balık) azalınca sudak balığı aç kalmış, kendi yavrularını yemeye başlamış (kanibalizm) ve yıllık 300-550 ton olan dişli balık miktarı da 10-50 kg kadar düşmüştür. Ekolojik dengesi bozulan gölde oluşan hastalıklar nedeniyle yıllık üretimi; 2000-3000 ton olan halk arasında; böcek, İstakoz, Kerevit adı verilen Astacus leptodactylus ta yok olmuştur… Etçiller az da olsa gölde var besin bulsalar çoğalacaklar!
Gelinen nokta; bizim gibi canlı olan ve yaşamakta olan gölün adeta içi boşaltılmış, göl doğurganlığını kaybetmiş, kirlenmiş ve su deposuna, akvaryuma haline dönüşmüştür.
HATALARI BİLMEK; UNUTMAK İÇİN DEĞİL DERS ALMAK İÇİNDİR
Eğirdir Gölü’nde; “dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan olunmuş” ve “evin çatısı yıkılmıştır”. Hatalardan ders alınmamış, “gölde balık olursa her şey yolundadır!” şeklindeki Popülist bakışıyla, göllere sudak balığı kadar tehlikeli -istilacı balık olan halk arasında Takoz, Çim, Çin, İsrail Sazanı adı verilen; laboratuvarlarda geliştirilen Gümüşi Havuz Balığı (Carassius gibelio Bloch,) 1990 yılının ikinci yarısında tüm göl ve barajlara bırakılmıştır. Gümüşi Havuz Balığı göllerdeki kalan balıkları ve su böceklerini kabuklu hayvanları yok etmiştir. Yine yanlış yapıldı feryatları…! Ben attım, sen atmadın! Sen attın, ben atmadım! Oldu…
Gümüşi Havuz Balığı adeta kırmızı bültenle aranmakta ama; göller havuz olmadığı için! bulunamamakta!!! Çok unutkanız…!!!! Ders almıyoruz!!! Neden!!!
Yine ”balıklandırma sevdalıları”, “yaptıkları hatayı unuttuklarından!” olacak! Bu kez 2005 yılında başka bir istilacı tür olan Küçük gümüş balığı (Atherina boyeri) balığı Göle bırakılarak; Gölde mikroskobik canlıların dengesinin bozulmasına ve sayısının azalmasına sebep olmuştur.
Ne zaman gözler açılıp vazife yapılacak?
Bu gün bu istilacı balıklar “canavar-katil-yamyam” balıklar olarak tanımlansa da bu balıkların ne olduğu ve ne yapacağı belli idi.. 1950’li yıllarda internet, iletişim, ulaşım, bilim teknoloji yok/ yetersizdi… Ama 1990 -2000’de de..!
” ….kuluçkahanelerde yavru sazan, sudak, eğrez, sıraz gibi balıkların da üretilebileceğini… E.Akın” belirtmek… 2016 yılındayız…1960’lı yıllarda sazanları kim tüketti! Sazanlarla , eğrezlerle, SUDAKLAR, gölde nasıl birlikte yaşatılacak? Yeni bir teknik mi gelişti?.... Bu geliştirme havuzlarda mı olacak? Bu iş bu kadar basit midir?
Aynı yanlışlıklar başka şekillerde de devam etmektedir. Günümüzde de içi boşaltılan, kirlenen doğal alanlarımız ekonomik kaygılar öne sürülerek, dışları, kıyıları tüketilmek istenmektedir. Doğa ve kaynakları; insanların üretemedikleri yerlerdir. Doğadan yararlanmamız gereklidir fakat, işin kolayına kaçarak bilim dışı yöntemlerle buraların tüketilmesinin, yapılaştırılmasının; balıklandırmadan bir farkı yoktur… Gölleri hala barajları balıklandıranlar bellidir… Bilim insanları doğal denge korunmalıdır diye ikazda bulundukların da onlara çeşitli sıfatlarla suçlayanlar… Üretemeyeceğiniz tabiatı tüketmeyiniz….!