TARSU -19-
PUSU
Erzurum’da
şiddetli soğukların yaşandığı günlerden biriydi. Uzun ve dar bir sokakta
evlerin bacalarından çıkan beyaz dumanlar önce sokağın içine dalıyor sonra bir
daire çiziyor ve fırsatını bulunca yukarı çıkarak damların arasında yitip gidiyordu.
Bu dar sokakta kimi aileler yataklarından yeni kalkarken ahşap kapılı evde
oturan üç üniversiteli genç de çaylarının sonunu yudumluyorlardı.
Fakat
su uyur düşman uyumazdı. Geceden hazırlanan kötülük, sabahleyin kuracağı pusu
yerini çoktan belirlemişti. Ellerinde kısa, kalın sopalar ve ceplerinde bıçak
taşıyan bir grup dar sokağın ucunda pusuya yatmış avını bekliyordu.
Üç
genç ahşap kapıyı kapatıp sokağa indi. Taşıdıkları kitapları kollarıyla iyice
göğüslerine bastırırken boyunlarını omuzlarının arasına gömmüşlerdi. Bu,
havanın çok soğuk olduğuna işaretti. Başları önlerinde üç beş adım atmışlardı
ki eli sopalılar önlerini kesti. Gençler, bunların kim olduklarını
biliyorlardı.
Konuşmayı,
iletişim kurmayı denediler. Böyle bir davranışın yanlış olduğunu anlatmaya
çalıştılar. Hiçbir eyleme karışmadıklarını, amaçlarının yalnızca okumak
olduğunu, bu yüzden hiçbir gruba dahil olmak istemediklerini dilleri döndüğünce
söylemeye çalıştılarsa da karşı tarafın kulaklarına laf girmiyordu. Çünkü
onlara göre “Bizden olmayana yaşama hakkı yoktu!”
Ortalık
birden karıştı. Karşılıklı vuruşmalar başladı. Sayısal üstünlüğe sahip olan
grup, sopaları kullanmaya başladı. Bu da yetmiyormuş gibi bıçaklar da devreye
girdi. Kargaşa sırasında gençlerden birinin sağ bacağının arkasına bir bıçak
darbesi geldi. Bu Kazım Erdoğan’dan başkası değildi. Gürültüye evlerden
çıkanlar oldu. Kendilerini vatan kurtarıcı sayan eli sopalı kişiler
vatandaşları görünce kaçıp gittiler.
Kazım
Bey, hastaneye kaldırıldı. Babası Ali Erdoğan ve annesi Erzurum’a geldi. Olay
polise intikal etti. Kazım Bey’in annesinin dayısı Yaşar Yiğit, Emniyet Genel
Müdürlüğü Teftiş Kurulu Başkanı idi. Hemen ona haber verildi. Erzurum emniyeti
arandı, ilgi gösterilmesi istendi. Yaralanma telaşı ve hak arayışı birbirinin
içine girmiş, ikisi de ailenin çare arama girdabının halkalarını oluşturmuştu.
Hastahane
tedaviye başlamıştı ama sinirlerden biri ağır hasar görmüştü. Kazım Bey, bu
yüzden ömür boyunca sağ bacağındaki aksama ile yaşayacaktı.
Gelelim
emniyet konusuna. Aile işin peşini bırakmak istemediği için emniyetten
kovuşturma açılmasını ve suçluların bulunup cezalarını çekmeleri istendi. Fakat
emniyetten alınan yanıt Erdoğan ailesini şaşkına uğrattı. Kazım Bey’den
dinleyelim:
“Erzurum
Emniyet Müdürü’nün söyledikleri o günün Türkiye panoramasını ortaya koyması
bakımından son derece çarpıcıdır. Ülke, dış güçlerin planlı bir şekilde ülke
içinde kendini bilmeyenleri kışkırtması sonucu toplum ikiye ayrılmıştı. Türkiye
üzerinde oynanan emperyalizm ve kapitalizm kardeşliği ülke gençliğinin bir
bölümünün zihinlerini uyuşturmuştu. Onlar, ülkeyi başka güçlerden kurtaracağız
uyutması ile kendi vatandaşlarına cephe almıştı. Ne yazık ki devletin en önemli
kurumlarından emniyetin içinde de bu görüşe katılan kişiler de vardı.
devam
edecek