ZAFER’İ DİNLERKEN…
Sosyal Medyada, duyurusunu görür görmez, hemen beğendim…” Ankara’dan izleyeceğimi, sizlerin de programı izlemelerini önereceğimi” yazarak da paylaşmıştım…
Saatler 11.00’i gösterirken, Televizyonun başına geçmiş, KANAL 32’de bizim Hakan’ın programını izliyorum… Hakan; üç yıldır sürdürdüğü bu programıyla, iyi bir performans yakalamış ve seçtiği formatla da izleyici beğenisini kazanabilmişti…
***
…Evet, anlamlı bir günde, anlamlı bir konuk: Gün, “ÇALIŞAN GAZETECİLER GÜNÜ”, konuk ise; Mesleğine aşık bir Gazeteci, Zafer ÇAĞLAR. Program bittikten sonra, önce Hakan’ı aradım, tebrik ettim… Sonra Zafer’ i arayıp, O’nu da tebrik ettim… Kamuoyu ile paylaşılmayan, arka plan ayrıntılarından cımbızlayabileceğim bazı anahtar sözcükleri de yakalamış oldum tabii… Onları da bu yazımda sizlerle paylaşacağım, tabii, testiyi kırmadan/dökmeden ve de hassas dengeleri gözeterek…
***
Zafer’in anlatımlarını dinlerken; “nede çok benzer taraflarımız varmış meğer” demekten de kendimi alamıyordum… “Kahve kültürüm yoktur” diyordu… Benim de yok. “Bulaşık yıkamayı seviyorum” diyordu… Ben de seviyorum. “Gazetecinin emekliliği olmaz, Gazetecilik bir aşk, bir sevda, bir felsefe” diyordu… Ben de; “aynen” diyordum…
***
Yaşamının kırılma noktalarını soruyordu Hakan. Ders alınacak yanıtlar, Zafer’ in dudaklarından öylesine güzel süzülerek akıyordu ki, o sözcükler inanın, Zaferin beyin süzgecinden de süzülerek akıyordu… Tam bir olgun meyve gibiydi Zafer. Kendisini dünyaya getiren anne ve baba. Yaşamla ölüm arasındaki inanılmaz ve de akıl almaz “gel-git”ler… Spora güvenme… Kalbe giden bir damarın yüksek oranlı tıkanması… Ve inançlı olmanın kazandırdığı rezistansla, hayata yeniden merhaba diyebilmek… Ve tabii kırılma noktalarıyla birlikte, yaşama bambaşka pencerelerden bakabilme yetisini kazanma/kazanabilme… Bütün bunları çok güzel anlatıyordu Zafer. İnanın, ders alınması gereken yaşam kareleriydi Zafer’ in anlattıkları…
***
KAPIDAĞI’nın Şehir Merkezine akışını, O “sel felâketi” ni anlatırken, ulusal medyaya ve haber ajanslarına nasıl ve ne zorluklarla haber akışını sağlamaya çalıştığını, “DOĞRU HABERE” ulaşmak için, haber kaynağına ulaşmanın ve haberi teyit ettirmenin çabasını o kadar güzel anlatıyordu ki… En güvenilir, sağlıklı ve de doğru haber kaynağı, zamanın Isparta valisi sayın DOKUZOĞLU ve Zafer.
Zafer, Senirkent’ teki o unutulmaz sel felaketini anlatırken, vali DOKUZOĞLU ‘nun sabahlara kadar, kriz masasını nasıl yönettiği, su ve toprağın karıştığı ve bir yanardağın püskürttüğü lavlar gibi o çamurun nasıl şehre aktığını, şehrin altyapısının nasıl çöktüğünü, bir sinema şeridi gibi, gözlerimin önünden geçişini izliyordum adeta…
…Evet, o korkunç sel felâketinde, acı haber duyulur duyulmaz, Ben de Senirkent’e koşanlardandım… O enkaz haline gelen evlerin altından, o çamur deryasından çıkarılan cansız insan bedenleri… Er niyetine, Hatun niyetine kıldığımız Cenaze namazları… Ve sıra sıra, peş peşe defnettiğimiz cenazelerimiz… Hepsine Allah’ tan rahmet diliyorum… Kabirleri Cennet olsun…
***
“Anlamak” ve “okumak” diyordu Zafer. İletişim dersi verdiği öğrencilerine; “iletişimsizliğin nelere yol açabildiği/açtığını” somut olarak göstermek için, bir örnek üzerinde duruyor ve bu örnek cümledeki iki sözcüğün anlamını bilmediği/bilemediği için, cümlenin anlamsızlaştığını söylüyordu… (=Cümle içindeki iki sözcük: mefruşat ve tefrişat)
***
Zafer, Isparta Belediyesinde Başkanın Basın Danışmanıdır. Müstakbel eşi de, zamanın Isparta Valisi Dokuzoğlu’nun Basın Danışmanı. İki Yerel Yöneticinin iki Basın Danışmanı. İkisi de Lisans öğrenimlerini İLETİŞİM dalında yapmışlar. Isparta İlinin en büyük Mülkî amiri vali. Atamayla gelen bir Yerel Yönetici. Belediye Başkanı ise, seçimle gelmiş bir Yerel Yönetici.
Halkın seçimiyle gelmiş, şimdiki sayın Cumhurbaşkanımızın bir söylemi var: “…Seçilmişler, atanmışlardan üstündür.” İşte bu üstünlük psikolojisiy le midir bilemem ama, Zafer kardeşimiz, müstakbel eş olarak gördüğü ( şimdiki SDÜ Öğretim Üyesi Nedret Akyüz ÇAĞLAR) Valinin Basın Danışmanı Nedret Hanıma karşı bir duygusal yaklaşım sergiler… Hatta, pikniğe birlikte gittikleri arkadaşlarına da, bırakın bunu hissettirmeyi, kendisine yardımcı olmalarını bile sağlar… Zafer; aşk’ ta kazanmıştır artık…
***
Isparta’nın bir Üniversite şehri olacağını, taa o yıllardan geniş ufku ve vizyonu ile gören Zafer, Nedret hanımın olanca direnç göstermesine rağmen, o rezistansı kırar ve Nedret’in SDÜ’ye transferini başarır…
Zafer’ in yaşam öyküsü; bir başarı hikâyesidir aslında… SDÜ’ nün bu iki değerli iletişimciyi bünyesine alması da, hemen söyleyelim, bir kazanımdır/kazançtır…
***
Zafer kardeşime; yazıma nokta koymadan önce, sağlığına çok iyi bakmasını, ağır sporlardan kaçınmasını, koşmak yerine, yürüyüş parkurlarında ritmik yürüyüşler yapmasını ve tabii ki bol bol yüzmesini önereceğim…