TARSU -18-
“ERZURUM’DA BIÇAKLANDIM!”
Kazım
Erdoğan Erzurum’a gitti ve Ankara’dan tanıştığı iki arkadaşıyla bir ev tuttu.
Erzurum,
Doğu Anadolu’nun kendine özgü bir kentiydi. Tarih kültürü yönüyle çok zengindi.
Bir o kadar da kış mevsimlerindeki soğuğu ile de meşhurdu. Ünlü Seyyah Evliya
Çelebi, Erzurum’un soğuğunu çarpıcı bir örnekle anlatır. Çelebiye göre Erzurum,
damdan dama atlayan bir kedinin donarak havada asılı kalmasına neden olacak
derecede soğuktur.
Konun
burasında Kazım Bey’e özel bir sorum olacak fakat bir türlü cesaret edemiyorum.
Çünkü özel konular altın ayarında hassas konulardır. Ailevî, parasallığı içine
alan mal varlığı, çocuklara ilişkin, sağlığa dönük ve siyasal görüş… gibi
konular sırat köprüsü niteliğindedir. Anlatılanların yayımlanması o konuların
gizliliğini ortadan kaldırıyor. Bu nedenle özel sorular, üzerinde düşünülmesi
gereken sorulardır. Ancak cesaret edip sorarsanız ve karşınızdaki de “Sakıncası
yok!” derse okuyucuyu aydınlatma bakımından siz rahatlarsınız.
Kazım
Bey, sağ bacağından rahatsızlığından biraz aksak yürür. Ona aksak yürümesinin
nedenini soruyorum. Korkulu gözlerle sorduğum soruya, “Ben de o kısma
gelecektim. Yanıtlamamda hiçbir sakınca yok!”deyince rahatladım ve anlattı.
Erzurum’un
soğuğuna karşılık okul bir başka havadaydı. Okul yapısal olarak kendini kabul
ettirmeye çalışan bazı güçlerin elindeydi. Bunlar, düşünsel nitelik açısından
da çağdaşlaşmayı dışlayan, Atatürk düşüncesini benimsemeyen görüşlerin ağır
bastığı bir anlayışa sahipti. Gerçekte bunlar birer görüştü ama bu görüşlerin
eyleme geçirilip diğer öğrencilerin rahatsız edilmesine yönelik olması iyi bir
durum değildi. Kendinden olmayana yaşam hakkı tanınmaması gibi ilkel bir
anlayış Erzurum Üniversitesi’nde öğrenciler arasında yoğun kabul görüyordu. Durum
iyi değildi.
devam edecek