TARSU -16-
BOYKOT
ŞAİK
Lisesi’ne vardığında değişik bir şeylerin olduğunu hissetmişti. Arkadaşları ilk
derse girmemişler, bitişik bahçede hizmet veren İmam Hatip Lisesi öğrencilerini
izliyorlardı. Ne olduğunu anlamaya çalıştı. İmam Hatip Lisesi öğrencileri
okullarında görev yapan din bilgisi öğretmenini boykot ediyorlardı. Öğrenildi
ki bu öğretmen derslerde bağnazlıktan ve yobazlıktan söz ediyor; ülke
kalkınmasının ancak çağdaş bir kafayla olabileceğini ve kaderciliği zihinlerin
uyuşturulması olarak görüyordu. Yeri geldiğinde Atatürk ve Atatürkçülükten söz
ediyor, öğrencilere Atatürk’ün ne denli değerli bir insan olduğunu anlatıyordu.
Bu durum, İmam Hatip’te bazı öğretmenlerce tehlikeli görüldüğü için öğrenciler
örgütlendirilmişti. Öğrenciler, din bilgisi öğretmenlerini boykot edip derslere
girmiyorlardı.
Henüz
siyasi bir görüşe sahip olmayan liseli Kazım, boykot edilen öğretmeni
tanıyordu. Bu, Eğirdir’in köklü sülalelerinden Aziz Üstün’dü. Ona göre Aziz
Üstün, aydın biriydi. O, Türkiye’nin çıkarlarını daima ön planda tutan ve bu
ülkenin kolay kazanılmadığı bilincinde olup kalkınmanın çağdaş değerlerle
olabileceğini savunan bir kişiliğe sahipti.
Bu
olay genç Kazım’ın sosyal ve toplumsal yaşam içinde görüşünü büyük ölçüde
etkilemişti. Bu yüzden kendini sorgulamaya aldı. O, kötü deneyimlerin insanı
pişireceğini anlayan biriydi. Yapılması gereken şey çevreyi iyi dinlemekti.
Sözcükler ve görünenler her ne kadar sizi etkilese de önemli olan onların
değerlendirilmesiydi.
Aziz
Üstün’e yapılan boykot olayını acımasız ve haksız buldu. Bu yüzden kafasında
nerede olacağına dair ilk işaretleri almaya başladı. Önündeki yelpazenin iki
ucu vardı. Hangi uçta olması gerektiğini uzun uzun düşündü. O, artık ülkesinin
ancak ve ancak çağdaşlaşma ile dünya ülkeleri arasında yerini alabileceğine
karar verdi. Bundan sonra da bütün çalışmaları bu çizgi üzerinde yürüdü. Ama o,
bu düşüncesini hiçbir aman açıktan açığa ilan etmedi. Bu görüş yalnızca
kendisine aitti. Önemli olan inanmaktı. Hatta kişi önce kendine inanmalıydı.
Bu, kişilik bulmak demekti.
Fakat
burada önemli olan en önemli unsur kişinin kendisiyle barışık olmasıdır. Eğer
kişi sabah kalkıp aynada kendini göremiyorsa veya güler bir yüz göremiyorsa o
kişide sorun var demekti. Gelecekte doktor olarak yurduna hizmet verecek olan
genç Kazım Erdoğan’nın lise çağındaki beyin kıvrımlarından bunlar geçiyordu.
O
avucundaki yaşam çizgilerinden birini keşfetmişti. İş o çizgiyi kalınlaştırmaya
kalmıştı.
devam edecek