En Karanlık Cumartesi
Huzurlu bir cumartesi sabahına uyandım (ya da en azından böyle olduğunu düşünüyordum). Her cumartesi sabahı olduğu gibi kahvaltıdan hemen sonra berbere gittim. Şehre uykulu bir huzur hakimdi. Güzel bir sohbet tabi yanında taze demlenmiş halis Rize çayı, sakal tıraşı ve tekrar çay … Muhabbet olanca güzelliğiyle devam ederken sesler bir anda kesildi sanki. Televizyonun hep rölantide olan sesi birden kendiliğinden yükselmiş gibi tiz çıkmıştı. Şöyle diyordu gayet düzgün bir lehçeyle konuşan bayan spiker; Ankara’da bombalı saldırı düzenlendi. Çok sayıda ölü ve yaralı olduğu bildiriliyor…
Hemen ardından zaten revaçta olan bir konu tekrar alevlendi; kamu düzeni. Her TV kanalında her radyoda karşımıza çıkan bu tabire aşina olduğunuzu düşünüyorum. Fakat sahi nedir bu kamu düzeni denen olgu? Avukat Hüseyin Özcan, Ansiklopedik Hukuk Sözlüğü adlı eserinde kamu düzeni kavramını şöyle tanımlamış: Bir memlekette kamu hizmetlerinin iyi yapılmasını, devletin emniyet ve asayişini ve fertler arasındaki münasebetlerde huzuru ve ahlak kurallarına uygunluğu temine yarayan müessese ve kuralların tamamı. Evet dikkatinizi çektiğini fark edebiliyorum. Ne tuhaf burada bahsedilen tüm olgular Türkiye’de bir süredir maalesef yok veya kısmen işleyebiliyor. Belki ülkemiz sınırları içerisinde birçok kez kamu düzeninin bozulduğu veya yıprandığı söylenebilir, doğrudur fakat hep kısa süreli olarak yaşanmıştır. Fakat özellikle Suruç saldırısıyla başlayan ve sivillerle sınırlı kalmayıp güvenlik güçlerine de yansıyan şiddet ve saldırı eylemleri var gücüyle sürüyor. Ve hatta sanırım geçtiğimiz cumartesi de doruk noktasına ulaşmış durumda. Yapay bir kaos oluşturulma çabası çok belirgin olarak göze çarpıyor. Sanırım kısmen de başarılı olmuş durumda. Gençlerimiz umutsuzluğa sürüklenirken acilen önlem alınmasını temenni ediyoruz.
Olayla ilgi çok çarpıcı bilgiler ortaya çıkmaya başladı. Fakat burada paylaşıp kaç gram patlayıcı varmış, kaç insan ölmüş gibi konuları tekrar irdeleyerek okurlarımın daha da içinin kararmasını istemiyorum. Zaten ortalama olarak haber bültenlerinden herkesin bildiği ve bilebileceği hususlar. Ne gariptir ki halkımız bomba isimlerini, silah tiplerinin isimlerini ve özelliklerini haber bültenlerinden takip ediyor ve aslında hiç bilgi sahibi olmaması gereken bu gibi konularda ayrıntısıyla bilgilendiriliyor. Bununla ilgili kısa bir anekdotumu paylaşayım sizlerle. Güzel bir son bahar gününde banklardan birine oturmuş gazetemi okuyordum. Hemen yanımda da benden daha genç bir arkadaş meraklı gözlerle gazetemin en arka sayfasına denk gelen spor bültenini okuyordu usulca. (Malum bankları sadece bizim gibi sahiplenmeyelim, onlar üçer kişilik olarak tasarlanıyor. Ama maalesef toplumumuzda tanıdık üç kişi varsa üç kişilik kapasitesiyle kullanılabiliyor. Bunu başka bir yazımda anlatayım) Adını bilmediğim fakat üniformasından lise öğrencisi olduğunu anladığım bu arkadaş ‘saldırı mı olmuş abi’ dedi. Bende evet maalesef dedim. Sanırım el yapımı bomba kullanılmış, haberde öyle bahsediliyor diye de ekledim. Gereksiz bir ayrıntıydı ama haberin etkisinde kalıp bunu da aktardım sanırım. Çocuk biraz düşündükten sonra bana dönüp ‘kesin parça tesirlidir abi o, ama plastik patlayıcı olmadığı iyi olmuş, Allah korusun bu kadar c-4 olsaymış daha büyük hasar ortaya çıkarmış’ dedi. Ben yaşadığım şoku atlatamadan çocuk otobüse binmişti bile. Sonra düşündüm, ya zaman çok hızlı değişiyordu ki bu zayıf ihtimaldi ya da Türkiye’de olmaması gereken bazı gelişmeler artık dillere düşecek kadar artmıştı.
Yıllardır reddedilen bir sav olan Türkiye’nin bir Ortadoğu ülkesi değil bir Avrupa ülkesi olduğu fikri halk nezdinde değişmeye başlıyor. Bu da artan huzursuzluğun ana nedenlerinden biri. Mısır’da, Irak’da, Suriye’de duymaya alıştığımız ‘canlı bomba’ kavramı artık ülkemizin de bir gerçeği haline gelmeye başlamış durumda. Bunun olmaması için gerçekten tüm imkanlar seferber edilmelidir. Yoksa zaten ülkemiz topraklarında bulunduğu bilinen terörist unsurlara bir de bu tip unsurlar eklenecek olursa bir daha huzurlu bir Türkiye olamama riskimiz belirebilir.
Bir önemli konuya daha değinip yazımı tamamlamak istiyorum. Oda belki de terör olaylarından daha acı olan toplumumuzun çok çok küçük bir bölümünün yapılan katliamlara ölenlerin ırk, din ve siyasi görüşüne göre üzülüp, tepkisiz kalıp ve hatta sevindiğine şahit oluyoruz. Tabi ki bu durumu onaylamak mümkün değil. O arkadaşların fikirlerini değiştirebileceğimi de sanmıyorum ama bunları yazıp denize atıyorum. Belki birisi bulur diye… Naçizane çağrım yapılan terörist eylemlere ne olursa olsun kimden geliyor ve kimi mağdur ediyor olursa olsun asla sevinmeyin. Bu insan olma onurunuzu kıracak ve duygu telinizde bozulmalara yol açacaktır. Yazımı bitirmeden çok kıymetli bir arkadaşımın benden rica ettiği sağduyu çağrısını ve yaşanan olay üzerine duyduğum elem duygusu sırasında naçizane amatörce ele aldığım şiirimi paylaşarak bitirmek istiyorum. Büyük Türkiye toplumu bu zor günlerden elbette çıkmasını bilecektir. Daha aydınlık günlerde birlikte olmak dileğiyle, esen kalın…
Giresun Barosu Avukatlarından Kemal Gün: Terörün ırkı ve dini olmaz, olamaz ve olmamalıdır. Terör kimden, ne amaçla ve kime karşı olursa olsun topyekûn karşısında durmalı ve de teröristlere yapılan operasyonları Kürt kökenli vatandaşlarımıza yapılıyormuş gibi gösteren provokatörlere de bu işten nemalanma şansı tanımamalıyız. Bu milletin evladı olan askere-polise-korucuya yapılan terörist saldırıları kınadığımız gibi sivil insanlara yapılan terör saldırılarını da kınamalı ve kınayabiliyor olmalıyız. Tabi bu konuda kınamak tek başına yeterli değildir. Sizden ricam oy kullanırken şehit olan vatan evlatlarını, terör destekçilerini bir an için bile aklınızdan çıkarmamanızdır. Maalesef ki geçmişte de günümüzde de ülkemizin haini (teröristi) çok. Fakat hiç umutsuzluğa kapılmadan kurucu önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün şu sözlerini her daim hatırlayalım; ulusal varlığımıza düşman olanlarla dost olmayalım. Böylelerine karşı, 'Türküm ve düşmanım sana, kalsam da bir kişi' diyelim." Sözlerime bu şekilde son verirken Ispartalılara selam ve saygılarımı iletiyorum ve de köşesinde bana da yer veren sevgili meslektaşım Ali Beye de teşekkür ediyorum. Başarılar.
Ölümsüz Çocuklara
Ateş ateş döküldü üstlerine ölüm; acımasızca
Bedenler dalarken sonsuz uykulara
Uçurtma uçurtma yükseldi semaya ruhlar;
çocukça
Soğuk ve renksizdi her şey, buz gibi bir gri ve
metalik bir ses
Çıplak bedenleri örten ağıtlar siren siren
yükseliyordu; artık pes
Kanatları kırılmış güvercinler, etrafa saçılmış
halka halka simitler ve daracık bir çeres.