DİYABETİ NE KADAR BİLİYORUZ?
SDÜ Hastanesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof.Dr. Hakan Korkmaz, diyabet sıklığının gün geçtikçe arttığını ifade etti. Uluslararası Diyabet Cemiyeti verilerine göre dünyada 20-79 yaş arasında 537 milyon yetişkin diyabetli olduğunu, bu sayının 2045 yılında 783 milyona ulaşacağının tahmin edildiğini ifade eden Prof.Dr. Korkmaz, “Yine Uluslararası Diyabet Cemiyeti verilerine göre Türkiye’de erişkinlerin %14.5’i diyabetli olup, bu oranın 2045 yılında %17’lere yükseleceği belirtilmekte” dedi.
Prof.Dr. Hakan Korkmaz, 14 Kasım Dünya Diyabet Günü nedeniyle şu bilgileri aktardı, “Diyabet, kan şekeri olarak bilinen glukozun yüksekliği ile seyreden bir hastalıktır. Glukoz, vücut için en önemli enerji kaynağı olup, enerji ihtiyacını karşılamak için kan dolaşımı ile tüm hücrelere taşınır. Glukozun hücrelere geçebilmesi için yardıma, yani bir “anahtara” ihtiyaç duyar, bu anahtar insülin adı verilen hormondur. Pankreas yeterli insülin üretemez ve/veya insülinin hücrelerde ki etkisi azalırsa (insülin direnci) glukoz kan dolaşımında birikir ve yüksek kan şekerine (hiperglisemi) neden olur. Bunun sonucunda diyabet hastalığı oluşur.
Diyabet her yaştan insanı etkileyen bir hastalıktır ve çeşitli tipleri vardır. En yaygın görüleni, hastaların %90’dan fazlasını da oluşturan tip 2 diyabettir. Bunun dışında tip 1 diyabet ve gebeliğin tetiklediği diyabet gibi diyabet tipleri de mevcuttur. Bu yazıda genel olarak tip 2 diyabetten bahsedilecektir.
Diyabet sıklığı gün geçtikçe artmaktadır. Uluslararası Diyabet Cemiyeti (IDF)’nin 2021 verilerine göre dünyada 20-79 yaş arasında 537 milyon yetişkin diyabetli olduğu bildirilmiştir. Bu sayının 2030 yılında 643 milyona, 2045 yılında ise 783 milyona ulaşacağı tahmin edilmektedir. Yine IDF, Türkiye’de erişkinlerin %14.5’in diyabetli olduğunu ve bu oranın 2045 yılında %17’lere yükseleceğini belirtmektedir. Diyabet sıklığında artışın en önemli sebebi obezitenin artmasıdır. Diyabetle mücadelenin en önemli basamağını da obezitenin önlenmesi oluşturmaktadır.
Halk arasında gizli şeker hastalığı olarak da bilinen diyabet öncesi bir dönem vardır. Buna ‘prediyabet’ denilmektedir. Prediyabetin varlığını düşündüren aşikar bir belirti yoktur. En sık rastlanılan şikayet yemeklerden sonrası ortaya çıkan acıkma hissidir. Prediyabetli kişilerin kan şekeri düzeyleri normal insanlara göre yüksek olsa da, diyabetli kişiler kadar yüksek değildir. Ancak bu dönemde bile kalp damar hastalığı gelişme riski mevcuttur. Prediyabetin varlığı her zaman diyabet gelişeceği anlamına gelmemektedir. Sağlıklı beslenme alışkanlıkların kazanılması ve fiziksel aktivitenin artırılması sonucu %10’luk kilo kaybının sağlanması ile diyabetin geciktirilmesi ve hatta önlemesi mümkündür.
Diyabet, ciddi sağlık sorunlarına ve bazen de yaşamı tehdit eden komplikasyonlara yol açabilir. Ancak sağlıklı yaşam tarzı değişiklikleri ve düzenli doktor takipleri diyabetle ilişkili komplikasyonların gelişimini azaltabilir. Kalp damar hastalığı, diyabetli kişilerde önde gelen ölüm nedenidir. Ayrıca diyabetli kişilerin felç geçirme riskleri iki kat daha yüksektir. Ancak sağlıklı yaşam tarzı değişiklikleri, kan basıncının kontrolü, kan şekerinin düzenlenmesi, kolesterolün istenilen seviyelerde tutulması ve sigaranın kullanılmaması bu riskleri azaltmaktadır. Sigara içmek organlara ulaşan oksijen miktarını azaltır, yüksek tansiyona, kalp krizine ve felçlere neden olabilir. Diyabetik kişilerin sigara kullanmamaları şiddetle tavsiye edilir.
Diyabet, kronik böbrek hastalığının ve yeni gelişen körlüklerin önde gelen nedenidir. Diyabetli kişilerin yaklaşık yarısında sinir hasarı (nöropati) gelişmektedir. Erken teşhis etmek için diyabetle ilişkili bu komplikasyonlar açısından düzenli sağlık taramaları yapılmaktadır. Bu komplikasyonların gelişimini önlemek veya komplikasyonu olan bireylerde bunun ilerlemesini engellemek en etkin yöntem kan şekeri seviyelerinin hedef düzeyde tutulmasıdır. Diyabetli kişilerde sinir hasarı ve bacaklardaki kan dolaşımının bozulması ayakta iyileşmesi zor yaralara, hatta uzuv kaybına neden olabilmektedir. Diyabetli kişilerin günlük ayaklarını kontrol etmeleri ve cilt kuruluğu durumunda nemlendirmeleri basit bir önlem gibi görülse de ayak kesilmelerini önleyen çok etkin bir uygulamadır.
Diyabetli hastalarda tedavinin esas amacı diyabetle ilişkili bu komplikasyonların gelişimini veya ilerlemesini engellemektir. Diyabet tedavisinde sağlıklı yaşam tarzı değişikliği ile birlikte ilaç kullanımı da son derecede önemlidir. Son yıllarda yayınlanan diyabet tedavi rehberleri, tedavide kullanılacak öncelikli ilaç veya ilaçları belirlemede diyabetle ilişkili komplikasyonların değerlendirilmesini ve hastanın klinik özelliklerini dikkate alınmasını önermektedir. Diyabetli hastaların ilaçları reçete ederken detaylı bir değerlendirme yapılır. Bu nedenle her diyabetli hastasının ilaç tedavisi kendine özgüdür. Bir hastaya iyi gelen bir ilaç diğeri için uygun olmayabilir.
Diyabet tedavisinin yeterli olup olmadığını değerlendirmek için kan şekeri izlemi yapılır. Kan şekeri izlemi için evde ölçülen parmak ucu kan şekeri düzeyleri ve hastanede ölçülen serum glukoz ve hemoglobin A1c düzeyleri kullanılır. Hemoglobin A1c, glikolize hemoglobin testi olarak da bilinmekte ve son 2-3 aydaki ortalama kan şekeri düzeyi hakkında bilgi vermektedir. Diyabetli kişilerde hemoglobin A1c hedefi kişisel farklılıklar göstermekte, bunun kararını hastayı takip eden hekim vermektedir. Ancak genel olarak önerilen hemoglobin A1c hedefi %6-7 aralığında tutulmasıdır. Yine hekimin belirleyeceği aralıklarla (3 veya 6 ay) hemoglobin A1c izlemine devam edilir.
Sonuç olarak diyabetli kişilerde hastalığın nasıl seyredeceği hastaya bağlıdır. Diyabetle dost olarak yaşamak istiyorsak diyabeti iyi bilmeli, bunda başarılı olmak istiyorsak doğru bilgileri yaşantımıza uygulamalıyız."