EĞİRDİR BELEDİYE BAŞKANINA
YAKIŞTIRAMADIM!..
Atlı
Market’in önüne ucube bir cep kaldırım yapıldı. Ucube bitmeden önce fikrimizi
söylemek amacıyla Başkan Nuri Özmeral Bey ile kaldırımın önünde buluşmak üzere
telefonlaştık.
Buluştuk. Halk çevremizi sarmıştı.
Kendisine,
“ Başkanım, Eğirdir halkı, bu kaldırım çok geniş olmuş ve ileriye doğru çok
çıkmış. Aynı zamanda güneyi Isparta’ya bağlayan ana yola giren virajın ağzını
daraltmış. Ayrıca virajın geniş yolunu da yedi metreden dört metreye indirmiş.
Buna ne gerek vardı? Geniş yolun kime ne zararı vardı?” diye soruyor ve
yapılanlara bir anlam veremiyor.” dedim.
Bana,”Hocam
sen halkı boş ver, kendi fikrini söyle! Sen bu işe karşı mısın?” şeklinde sert
ve kaba bir uslüpla söylenen itham dolu bu sözlere şaşırdım. Bir başkan,
kendisini o koltuğa oturtan insanları, halkı nasıl boş verebilir?!.. Bir koltuk
insanları böylesine mi değiştirir? Hayret ettim!..
Bunun
üzerine, “Ben de tıpkı halk gibi düşünüyorum. Bence bu kaldırımın çapı çok
büyük tutulmuş. Dolayısıyla hem virajın ağzı kapanmış hem yol daralmış. Yedi
metrelik yol genişliğinin dört metreye
indirilmesi anlamsız olmuş. Geniş yolun kime zararı var? Araçlar buradan
rahatlıkla geçiyordu. Şimdi ise araçlar zorlanacak. Özellikle perşembe
pazarında sıkıntı daha da artar. Bu nedenle en az dört beş tane kenar taşının
alınarak cep kaldırımın küçültülerek
yola rahatlık verilmesi daha uygun olur görüşündeyim.” dedim.
Bunun
üzerine Nuri Bey bana halkın içinde, “Sen git de kaldırım nasıl yapılır, öğren
de gel !..” demez mi?
Ey
Eğirdir halkı, demokratik düşüncesini açıkça ortaya koyan bir insana bir
gazeteciye, sanki köpeğe söylenir bir tarzla söylenen böyle bir söz bir başkana
yakışır mı? Biz de buradan ona sesleniyoruz: “Ey Başkan Nuri, kaldırımcılığı
sen ananın karnında mı öğrendin?”
Düşüncemizi
sordun, söyledik. Karşılığı böyle mi olmalıydı? Düşüncemizi söyledik diye suç
mu işledik? Bizim ki sadece iyi niyetten başka bir şey değildi. Aslında senin
yanında olmaya çalıştık. Halk böyle düşünüyor, burada bir yanlışlık olmasın,
halkın sesini iletiyorum anlamındaki iyi niyetimizi başkan kendine karşı olmak
gibi anladı galiba. Kuşkusuz bu durum onun yüksek(!)anlama yeteneği ile ilgili.
Başkana
yakıştıramadığım bir başka davranış da ben iş uzamasın diye oradan uzaklaşmaya
çalışırken, “Ne oldu kaçıyor musun? Aferin sana aferin!” şeklindeki aşağılayıcı
sözleri oldu.
Kendisine, “Böyle aşağılayıcı sözleri ancak
kendini bilmeyenler söyler. Sen kimi aşağılıyorsun? Sen Eğirdir’in belediye
başkanısın. Bir başkana bu sözler yakışıyor mu?
Ben senden büyüğüm, abin sayılırım, insan büyüğüne böyle mi davranır?
Kaldırım hakkında düşüncemi sordun, cevapladım. Cevabım hoşuna gider veya
gitmez. Hakaret etmen mi gerekir?..” şeklinde tepki verdim.
İşte
durum bu ey Eğirdirli halkım, Eğirdirli seçmenim. Yardımcı olmak ve görüşümüzü
bildirmek ve halkın sesini başkana ulaştırmak için giriştiğimiz iyi niyetin
sonucunda hakaretten başka bir şey görmedik. Halbuki ben başkandan, “Sağ ol
hocam, bir gazeteci ve bir öğretmen arkadaş ve bir vatandaş olarak beni
uyarmaya çalıştın. Halkın sesini ilettin. Bu sözleri sepetimize koyduk. Bir
değerlendirelim!” gibi uygun sözler beklerdim.
Buradan yine dostane söylüyoruz.
İnatlaşmanın kimseye yararı olmaz. “Kuşa taş deyip kuş uçtuktan sonra, bir defa
taş dedim artık dönmem, demek gerçeklere sırtını dönmek demektir. Bir başkan
makamı gereği herkesi saygıyla dinlemeli. Hele halkın önünde, kalabalığın
içinde sözlerine daha da dikkat etmeli. Unutulmamalıdır ki kişiliğini makamdan
alanlar makamı yitirdikten sonra kişiliksiz kalırlar.
Özellikle
seçimlerin yaklaştığı dönemde hassasiyet daha da artmalı. Bakalım başkan Nuri
Bey bu hassasiyeti bundan sonra gösterebilecek mi?