ISPARTA YILLARINDAN HATIRALAR
Ortaokula başladığım zamanlarda Isparta’nın nüfusu 18000 idi. Çarşı içinde bulunan tek veya iki katlı, bitişik olarak yan yana sıralanmış binalardaki iş yerlerinden sonra etrafa yayılan mahallelerde, geniş bahçeler içindeki müstakil evlerine insanlar yürüyerek gider gelirlerdi. Eşyalar; tekerlekleri demir çemberle çevrili, çift veya tek atlı arabalarla taşınır, bu arada yolcu taşıyan, siyah renkli deriden yapılmış görüklü, lastik çember tekerlekleri kırmızı boyalı sürücüsünün iki yanında pirinç fanuslu fenerler bulunan ‘payton’lar belli duraklarda müşterilerini beklerlerdi. Bunları çeken atların nallarının, taş döşeli Arnavut kaldırımı yollarda bu taşlara çarparak çıkardığı ahenkli sesler kulağa pek hoş gelirdi.
Şehrin bir özelliği de, Dere Mahallesinden gelen Çaysuyu’nun ve Gölcük’ten gelen Gölcük Suyu’nun caddelerde, yol kenarındaki arıkların içinden hafif şırıltılarla akıp giderken, mahalle aralarında ev hanımlarının ve çarşıdaki esnafın bu sularla yıkadıkları sokakların her dem ıslak, tertemiz ve toprak kokuyor olması idi.
İşte biz bu yollardan, başımızda lacivert renkli sarı şeritli ve madeni kabartma ay-yıldız armalı okul şapkalarımız ve muntazam elbiselerimizle, elimizdeki ağır çantayı taşıyarak, İstasyon Yolu’nun başında bulunan Ortaokulumuza gider, ders sonunda da evlerimize dönerdik.
Eğirdir’de Zafer İlkokulunu bitirip de burada okumaya gelen pek az sayıda Eğirdirli idik. Bizim gibi Senirkentli’ler, Uluborlulu’lar, Sütçülerli’ler, Barlalı’lar ayrı grup oluştururlardı. Isparta’ya okumaya gelenler için bir ev tutulur, başlarında aileden yaşlı bir kadın beraberinde gönderilirdi. Evin lüzumlu eşyaları ve erzak Eğirdir’den getirilir, idare edilirdi. Diğer bazı Eğirdir’liler Zafer İlkokulu’ndan sonra, memlekete en yakın olan Konya, Afyon, Denizli ve Antalya Ortaokullarına gitmişlerdi.
Okul dönemindeki bu yaşantımızda bir de Eğirdir safhası vardı. Okullar tatil olunca Eğirdir’e dönülürdü.
O zamanlarda tren pek revaçta idi. Eğirdir’e ve diğer yerlere gidiş-gelişler trenle olurdu. Okuldan, ‘sülüs’ tabir edilen ve indirimli bilet almaya yarayan bir vesika verilirdi. İdareden sülüsünü alan, doğru istasyona koşar, Bozanönü yarmasından kara trenin kara dumanının gözükmesini heyecanla beklerdi. Ağır demir lokomotif, zemini sarsarak gelip, yavaşça önümüzde durduğu zaman atladığımız vagonların içi bizi hemen Eğirdir havasına sokuverirdi. Isparta’nın düz yeşillik deryasından, doğum yerimiz olan Eğirdir’in vahşi, zarif, güzel, revnaklı cazibesine gelen bu kara tren alır, götürür, bırakırdı.
Bu devrede Eğirdirli olarak hatırlayabildiğim isimleri, aşağıda görülen ve yakalarımızdaki rozetlerden anlaşıldığı üzere bir bayram gününde, 17 Nisan 1943 tarihinde, Ortaokulun bahçesinde Mehmet Savaş’ın çektiği hatıra fotoğrafında tek tek yazdım.
1- Ön sırada 8 kişi, soldan: Yılanlılı Hasan Arslan, mesut Yiğitbaşı. Mehmet Ölçen’in kardeşi, İsa Köklü, Mehmet Savaş, Ali Rıza Erdoğan, Salih Şapçı, Mehmet Ölçen.
2- Orta sularda 6 kişi, Kör İhsan, Hasan Becer, Yılanlılı Yaşar Barbaros, Hacımemişlerden Muammer Özalp, Ağalardan Aziz Yılmaz, Kale Mahallesinden Mehmet.
3- Üst sırada 4 kişi. Soldan ikinci Halil Çetin, yanında Orhan Serçe. İki uçtakileri hatırlayamadım.