TARSU -13-
-13-
İLKELER
Burada
vurgulanması gereken noktalardan bir tanesi de ilkeli çalışmaktır. İlke,
pazarlama işinden olduğunca uzak durmak; tüccar ile üretici arasına zorunlu
olmadıkça girmemek; depoyu iyi ve planlı bir şekilde çalıştırmak; üretici ile iyi
ilişki içinde olmaktı. Bu ilkelerin dışında önemli bir kavram daha vardı ki bu,
hem aile şirketini hem de Eğirdir’i içine alan bir koruma perdesi gibiydi. Daha
doğrusu amaç ne idi? TARSU aile şirketinin amacı “Biz ve Eğirdir kazansın!..”
şeklindeki bir anlayıştı.
ALİ ERDOĞAN’NIN ÖLÜMÜ
Elma
toplama zamanı gelmiş ve toplananlar sandıklara yerleştirilmeye başlanmıştı.
Fakat bu ara açıkta kalan elmalar da vardı. Eğirdirli elini çabuk tutup güz
mevsiminin bereketli yağmurları başlamadan ürününü depolara koyma veya malını
tüccara satma telaşındaydı. Bahçeler arada sırada yağan yağmurlardan dolayı
çamur deryasıydı. Yürümek bile zorken elma toplamak ve sandıkları taşımak ayrı
ve yorucu bir işti.
Ali
Erdoğan da tedirgin biriydi. Çünkü sandıklar bahçenin ortasında kalmış ve
ürünün bir kısmı sandıklara yerleştirilmeden beklemeye alınmıştı. İki gündür
şiddetli yağmur yağıyordu. Bu yüzden bahçelere girilmiyordu.
07
Ekim 1989 günü de yağmur, gök delinmişçesine yağıyordu. Ali Erdoğan, bahçeyi
merak ediyor ama Eğirdir’de pineklemek hoşuna gitmiyordu. Kararını vermişti;
yağmura rağmen bahçeye gidip durumu gözleriyle görmeliydi. Eşini dinlemedi ve
arabaya atladığı gibi Gökdere’nin yolunu tuttu.
Kanal boyunca silecekler hiç durmadı.
Gökdere’ye vardı. Yağmur burada da çok şiddetliydi. Bahçeye çıktı. Her taraf su
içindeydi. Ne yapacağını şaşırmıştı. Bahçe içinde fazla suyu atmak için açılan
hendekler bile su doluydu. Ayrıca yukardan gelen suyun önünü kesmek için devlet
kanalının ağzını kapatmak gerekiyordu. Bu da ancak yetkililerin yani Devlet Su
İşleri’nin işiydi. Sandıklar ve elmalar suyun içindeydi. Duruma bir çare
bulunmalıydı. Ali Erdoğan otomobiline atladı ve doğruca Eğirdir’e indi. Bu işle
ilgilenen kişileri buldu. Onlardan aldığı yanıt onu tatmin etmedi. Çünkü kanalların
kapatılması ancak vilayetin izin vermesine bağlıydı. Günlerden cuma idi ve bu
iş bugün bitmeliydi. İş pazartesiye kalırsa her şeyin sonu olabilirdi.
Ali
Erdoğan havanın göz açtırmamasına aldırmadan Isparta yoluna vurdu arabayı. Araç
Miskinler Yokuşu’nu homurtuyla ve sileceklerinin son hızla çalıştığı biçimde
çıktı. Kendine düzlüğe vurduğunda aracın hızı biraz fazlaydı. Fakat Ali Bey,
kamyon sürücülüğünden gelmiş biri olduğu için böylesi yağışlı havalardan
çekinmezdi. Büyük Gökçeli’yi geçmiş Küçük Gökçeli’ye yaklaşmıştı. Tatlı bir
virajdan sonra Küçük Gökçeli yol ayırımına gelecekti ki bu arada Isparta
tarafından gelen bir araba dikkatini çekmişti. Bu, Devlet Su İşleri’nin
arabasıydı. Aradığı kısmet ayağına mı gelmişti acaba? Fakat ne olduysa bu sırada
oldu. Ali Bey, dikkatini yoldan ayırınca kullandığı araba birden kaydı. Ali
Bey, direksiyona ne kadar da hakim olmaya çalışsa da araba tek şeritli yolda
gitti ve Devlet Su İşleri pikabının altına girdi. Çarpışma şiddetli oldu.
Pikaptakiler şaşkınlıklarını üzerlerinden attıkları gibi caddeye indiler.
Gördükleri manzara korkunçtu. Sürücüsünü dışarı çıkardılar. Fakat sürücü
ölmüştü.
Haber
Eğirdir’e çok çabuk ulaştı. Bütün şiddetiyle yağan yağmur bir can aldıktan
sonra yavaşlamıştı. Tarih 07 Ekim 1989’u gösteriyordu.
Ali
Bey’in beklenmedik ölümü aile üzerinde derin bir şok etkisi yarattı. Fakat
geride kalanlar dünyanın devam ettiği bilincinden yola çıkarak kendilerini kısa
zamanda topladı. Aile şirketi TARSU, Ali Bey’in bıraktığı yerden yaşamını
sürdürdü.
devam edecek