-4-
Kardeşim Osman’la yaptığımız mefruşatçılık ve daha sonraki trikotaj işi, 1960’dan 1980 yılına kadar sürdü. Bu arada 3 Temmuz 1967’de babamız Ahmet Şapçı’yı kaybettik. 75 yaşında idi, zihni yerinde fakat yürümesi zor ve konuşma yeteneğini kaybetmişti.
1977 yılında idi. Osman bir gün bana, rotaryen arkadaşlarından birisinin, Süheyl Ünver Hoca’nın yönetimindeki tezhip kursuna devam ettiğini ve oraya yeni taliplerin beklendiğini söyledi ve beni teşvik etti. 27 Haziran günü gittim.
Ordinaryüs Profesör Doktor Ahmet Süheyl Ünver’in Cerrahpaşa Hastanesi bünyesinde, haftada bir gün, öğleden sonraları yapılan bu “Eski Türk Kitap Süsleme (Tezhib) ve Minyatür Sanatı Kursu”na üç bucuk sene aksatmadan devam ettim. Kurs çok rağbette idi. Bu sanatları hocamızın elinden pratik ve tatbiki olarak gördüğümüz gibi, pek çok konulardaki engin bilgilerini de kendisinin ağzından, sohbet tarzında dinleyip, defterimize not etmek suretiyle bir hazine sahibi oldum. Sırası geldikçe naklettiği veciz sözler o günden itibaren yaşam kaidelerim olarak beni yönlendirdi.
Bunları herkesin seve seve benimseyeceğini umarak, bazılarını buraya alıyorum:
“Dünyada en büyük alçaklık övünmektir.”
“Dünyanın en zavallı insanı, tenkidcisi olmayan insandır.”
“Dünyanın en büyük adamı kimseye itimad etmeyen adamdır. (yaptığınız şeylerin aslını kendiniz gidip görün, araştırın.)”
“Atasözleri nedir? Diye sormuşlar birine: -Kuran ve hadis değildir, ama onların yanında löm löm gider” demiş.
“Gurur yolda gidiyormuş, -Ne dolaşıyorsun? Demişler: -Ben açıkta kaldım, evim yerim, yurdu yok. Boş bir kafa arıyorum girmek için” demiş.
“Kırlangıç bazan yüksekten uçar, bazan da alçaktan. –Neden böyle uçuyorsun demişler. –Bazan şerrin üstünden giderim, bazan da altından” demiş.
“Bernard Shov (Şov)’ya ölüm yatağında sormuşlar: -Senin şimdiye kadar unutamadığın bir şey oldu mu? Diye. –Evet, çocukluğumun geçtiği yerleri unutamam” demiş.
“Okuyup adam olanı değil, okumayıp da adam olanı sevdim.”
“Albert Einstein: -Filan iyi, filan kötü. Diye birbirinizi çekiştirmeyin, kendinizi öğrenmeye verin” demiş.
“Decartes: - Tabiata hükmetmek istersen, ona tabi olmasını bil” demiş.
“İbni Sina: -Kainat bir ağız ise ben onun diliyim” demiş.
“Goethe: -Göz görür ama, bildiğini görür” dermiş.
“Doymak için yemeyin, canınıza okur. Sofradan aç kalkın.”
1977 senesinin Haziran ayının 27’sinde başladığım bu kursun bana kazandırdığı en değerli alışkanlıklardan biri, duyduğumu ve gördüğümü not olarak bir yere kaybetme adetidir. “Aklınız hamal değildir her şeyi ona yüklemeyin.” derdi. Buna ilaveten de: “Bizim milli bir hastalığımız var, şifahi milletiz, işittiğimizi, gördüğümüzü kaydetmiyoruz. Eski tarihçilerimizin de bu kaydetmeme alışkanlıkları yüzünden, tarihimizin pek çok bölümlerinin karanlıkta kaldığını, Anadolu’daki hayati varlığımızın sebebi olan Malazgirt Muharebesi’ni bile bir Ermeni yazar sayesinde öğrenebildiğimizi” misal olarak verirdi.
”El ilmü saydun, vel kitabeti kaydun” (İlim bir avdır, yazmak onu yakalamaktır)”, “Üzümün çöpü olduğu gibi konuşmaların da çöpü vardır. Onları ayırıp atmak lazımdır.” sözlerini sık sık tekrarlardı. Özet olarak verdiğim bu bilgileri benimsemem, kendi hayatımda tatbik etmeye çalışmam madden ve manen bana çok şeyler kazandırdı, huzur ve güven verdi. Eski milli kültürümüzü ve sanatımızı, kısmen dahi olsa öğrenip, içinde yaşama zevkini bu kurslarda, değerli bir hocanın kendisinden almış oldum.
devam edecek