TARSU -10-
-10-
Ali
Erdoğan’nın lise mezuniyeti 1940’lı yıllara gelmektedir. Daha önceki kişilerin
biyografilerinde de söz ettiğimiz gibi bu yıllar dünyanın savaş halinde olduğu
II. Dünya Savaşı yıllarıdır. Türkiye de bu savaşa fiili olarak girmemişse de
savaşın ortasında kalmış bir ülke olarak çok zor günler geçirmiştir. Bilindiği
gibi Türkiye, Kurtuluş Savaşı’nın olumsuzluklarını üzerinden atmaya çalışırken
II. Dünya Savaşı ile büyük bir sarsıntı geçirmiştir. Cumhuriyetin koyduğu
ilkeler ve ilerleme hamlesi savaş nedeniyle hep ertelendi. Bu yüzden o yıllarda
Türkiye’de lise bitirmek çok önemli bir eğitim- öğretim aşamasıydı. Lise
mezunları, aranan eğitimli elemanlar oldukları için devletin önemli
kademelerinde hemen iş buluyorlardı.
ALİ
ERDOĞAN’NIN
KAYMAKAM
VEKİLLİĞİ
Ali
Erdoğan da liseyi bitirince önemli ve aranan elemanlar listesine girdi. İlk
atanma yeri Denizli Acıpayam ilçesidir. Ali Bey bu ilçeye o zamanlar maiyet
memuru dediğimiz bugün ise kaymakam vekilliği ile adlandırdığımız göreve
atandı. Bu, o tarihlerde çok önemli bir görevdi.
Aynı
şekilde Ali Erdoğan’nın ilerde bacanak olacağı Kemal Kaynak da lise mezunu olup
Ziraat Bankası Isparta ili Keçiborlu ve Eğirdir ilçelerinde banka memurluğu
yapmıştır.
“Lise
mezunu olan babam Denizli ilçesi Acıpayam ilçesinde kaymakam vekili olarak
görev yapmıştır. Babam, dayısı Kadir Köklü ile oturup elmacılık ve sağuk hava
deposu konusunu müzakere ediyor. Orman mühendisliği yapan Kadir Köklü ve
kaymakam vekilliği yapan babam memurluğu bırakıp Eğirdir’e dönüyorlar. Bacanağı Kemal Kaynak da Isparta’ya bağlı
Keçiborlu ve Eğirdir ilçelerinde Ziraat Bankası şubelerinde memur olarak hizmet
etmiştir. Ancak zaman içinde Eğirdir’de gelişen elmacılığa paralel olarak bu
iki kişi kafa kafaya verip bahçe kurmaya karar veriyorlar.
Babam,
İsa Bey’in bahçesinin yanında 100 dönümlük bir yer satın alıyor. Aslında buna
satın alma değil de takas desek daha doğru olur. Babam, kamyonu karşılığında o
araziyi aldı. Yıl 1960’tı. Arazi ise 1950 yılında Türkiye’ye gelen göçmenlere
aitti. Yukarı Gökdere’nin hemen yukarısında Yavrulu denilen bir bölüm vardır.
Arazi buradaydı. Tarla halinde olan bu arsa bataklıktı. Babam drenaj kanalları
açarak bataklığı elma bahçesi haline getirdi. Ben bahçeyi yakından tanıyordum k
i yaşım yedi, sekiz civarındaydı. Bu yöre yüksek bir yerdeydi. Yüksek yerler
rüzgarı bol aldığından elma kalitesini yükselten bir unsurdur. Ayrıca burada
bir de su kaynağı vardı. Bahçenin sulanması da buradan temin ediliyordu.”
Dr.
Kazım Bey konuşurken tarla üzerine kurulan elma bahçesine zihnim takıldı.
Sormadan edemedim. 1960 yılında 100 dönüm ne demekti? İnsan içinde gezerken
kaybolurdu. Başkasını bilmem ama bana göre bir arsa için büyük bir rakamdı.
Bahçenin verim zamanını da düşündüğünüzde tonlarca elma demekti bu rakam. Dr.
Kazım Bey sorumu bir karşılaştırma ile yanıtlıyor.
“Ben
iyi hatırlıyorum. Elma mevsiminde tonlarca elma topluyorduk. O zamanlar
sattığımız elmanın karşılığında bugün son model otobüs alırdınız. Şimdi ise
yine tonlarca elma topluyorsunuz ama elma parası ile otobüsün yarısını bile
alamıyorsunuz. İnanın şu anda elma üreticisi büyük kayıplara uğradı.”
Elmanın
dolar bazında değerini bulmaya çalışıyoruz birlikte. Bu yazı serisi içinde yer
alan ve ilerde söz edeceğimiz “dolar” konusunu öne çekmenin bir zararı olmaz
düşüncesiyle Nafiz Yürekli ile ilgili bir bölümü ele alacağız.
TARSU
kurulup elmalar depolanmaya başladıktan sonra gözler dış tüketime, ihracata
çevriliyor. Elmanın dışarı işlerini daha çok Nafiz Bey üstleniyor. TARSU’dan
ilk ihraç ürünler Mısır ve Libya’ya yapılıyor. Kazım Bey’in ifadesine göre,
ihraç elmanın tonu 750 dolar civarındaydı. Bu yazının kaleme alındığı tarihte
doların Türk lirası karşılığı bir lira seksen kuruştur. 750 doları, liraya
çevirdiğimizde elmanın tonu 1350(bin üç yüz elli) liraya geliyor. Bugün ise
elmanın tonu sekiz yüz ile bin lira arasında. Zirai ilaçları, gübreleri ve işçi
emeğini de devreye soktuğumuz zaman üreticinin eline sattığının üçte biri ya
kalıyor ya kalmıyor. Düşünüyorum da üreticinin durumu gerçekten şu anda çıkmazda.
Çünkü,
son yıllarda ilaç, gübre ve akaryakıt fiyatları çok yükseklerde. Buna bir de
budama ve elma toplama işçiliğini; sandık ve soğuk hava depo masraflarını da
eklerseniz üreticinin çıktısının çok ama girdisinin az olduğunu görürsünüz..
devam edecek