-1-
EĞİRDİR’E AİT RESİMLER
Eğirdir’in ilk resmi Prostanna zamanında basılan paraların üzerine kabartma olarak yapılan, sivri bir dağ ve üzerindeki tek sedir ağacını sembolize eden resimdir. Bu para hakkında Prof. Friedrich Sarre’nin Küçükasya Seyahati adlı kitabında, Ramsay’a dayanarak verdiği bilgi şöyledir:
“Eğirdir şehrinin antik ve dolayısıyla Bizans dönemindeki adını saptamayı Ramsay başardı: Prostanna.
Prostanna’nın sikkelerinde, sivri bir dağın tepesi, yani şehrin üstünde yükselen Viarus Mons’un kendine özgü şekli yer alıyor.” Bu Viarus Mons, Eğirdir Sivrisi’nin Bizans dönemindeki adıdır. Ayrıca: “Prostanna adının IV. Yüzyılın sonlarına kadar kullanıldığını, ondan sonra terk edildiğini” ilave ediyor.
Bundan sonraki Eğirdir resimleri hakkında koleksiyoncu Nezih Başgelen, Pirelli mecmuasında yayınlanan şu bilgiyi veriyor: “Fransız gezgini Leon de La Bord’un gravürleri de en canlı belgeleridir. 1837’de Paris’te yayınlanan Anadolu ile ilgili albümdeki diğer resimler gibi Eğirdir resimleri de oldukça gerçekçidir. Bunlarda gerek Canada gerekse Yeşilada tüm özellikleriyle gösterilmiştir.” (Pirelli, sayı 271)
Eğirdir hakkındaki en çarpıcı ve bilgi verici resimler ise yine XIX. Yüzyılın sonunda, 1895 senesinde, araştırma yapmak üzere Eğirdir’e gelip bir müddet Ağalar’ın evinde misafir edilen ve kasabadaki birçok tarihi objeyi görüntüleyen, bu fotoğrafları Almanya’da bastırdığı “Reise ın Klein Asien (Küçükasya Seyahati) isimli, 1896 tarihli kitabında yayınlayan Prof. Friedrich Sarre’a aittir. İstanbul’da “Pera Turizm ve Tic. A.Ş.” Tarafından yapılan 1998 tarihli Türkçe tercümesinde bu resimler görülmektedir. Bunların arasında Cami mahallesindeki Ağalar’ın Evi’nin içinin mimari ayrıntıları ve ahşap işçiliğinin o zamanların Eğirdiri’ndeki inceliğini, orada yaşayan insanların güncel kıyafetleri ile gösterilen resim, bize 119 sene evvelki yaşantımızı canlı olarak aksettirmektedir. Yüzü kaleye dönük olarak yapılmış bulunan Şeyh Ali Ağa Kütüphanesi’nin cepheden görünüşünü tespit edeni ise, yıkıp yok ettiğimiz bu eserin elde kalmış yegane delilidir. F. Sarre bu yapıyı yazı ile şöyle anlatır: “Kale’nin yakınında bulunan zarif kütüphane binası kare planlı mekan, altıgen bir tamburun üzerindeki düz kubbe ile örtülü. İki sütuna dayanan ve giriş kapısının önünde yer alan ön salonda yine bir kubbe ile taçlandırılmış. Yapının bütünü sanatsal düzeyde belirgin bir armoni duygusu uyandırıyor ve aynı çağdaki İtalyan temel mimarisini, mesela Bramante’nin ve diğer erken Rönesans ustalarının eserlerini hatırlatıyor. Koyu renk bir ağaçtan ve zengin süslemeli ahşap bir kapıdan, birkaç kitap dışında maalesef bomboş olan iç mekana giriliyor.
Bu fotoğraflardan, Kale kapısının bugün yerinde bulunmayan ve tarih kitaplarında zikredilen demir kapısını ve onu tutan duvarları ve kapının önündeki su kanalının üstündeki geçidi, en sağda Şapçılar’ın en eski evleri ve solda ulu çınar ağacı ile beraber gösteren, ayrıca Kaleönü Meydanı’nı, Ağalar’ın Evi’nin dış görünüşü ile birlikte Minarealtı’na doğru görüntüleyeni, bugün hiç birinin izi kalmamış olan eski Eğirdir ihtişamını gözler önüne seren. Bizim için çok değerli vesikalardır. Eğirdir düşkünleri için görmesi gerekli, zevkli bir nostalji kaynağıdır.
Ağalar’ın evinin içini gösteren resimlerdeki dolap kapaklarında ve oda kapılarında parçalar geçme usulü ile birbirine tutturulur, her parça ayrı şekilde bir süsleme ile kendini gösterirdi. Dolap kapaklarına beyaz, sarı, pembe porselenden bir düğme takılır, sap vazifesi görürlerdi. Kapılarda şakkarak denilen bir manivela bulunup, bir ucuna parmak ile basılınca arka taraftaki damağı kaldırıp kapının açılmasını sağlayan bir tertibat bulunur, ayrıca güzel şekilli anahtarları bulunan kilitler de takılırdı.
Her odada duvarlardan birine yan yana sıralanan yüklük, sandıklık, dolap, gusülhane, oymagöz diye adlandırılan bu ev gereçlerinin yapıldığı tahtalar, çam ağaçlarının budaksız ve az damarlı olanlarından seçilirdi. Rengi zamanla kehribara yakın bir hale dönüşerek, evde huzurlu bir uyum hasıl ederdi.
Tavanlar ahşap ile kaplanır, üzerlerine yine ahşap parçacıklarla pek çok çeşitli süslemelerin uygulandığı bir satıh elde edilirdi. Ortalarında bir yere de göbek denilen, yıldız, altıgen, sekizgen, daire ve sair şekillerde, daha kabarık olarak ayrıca bir süsleme daha yapılırdı. Ahşap olmayan yerler kireç veya çamur ile kaplanır, üzerine beyaz veya çividi badana sürülürdü.
Evin içine gelen pencerelerin bir yüzüne Eğirdirli demirci ustaların imalatı olan geçmeli, dövme demirden yapılmış kafesler takılarak, pek çok hane halkının bir arada yaşadığı o evlerde bir dereceye kadar odanın mahremiyet ve emniyeti temin edilmiş olurdu. Pencereler iki parçadan yapılı olup alttaki parça yukarı, aşağı sürülerek açılır kapanır, açık olduğu zaman damak denilen, demirden, menteşeli küçük bir destek ile tutturulur idi.
devam edecek